Mevsim Yenice ile her biri tanıdık çıkmazlar içinde devinen karakterlerin hikâyelerini güçlü bir anlatımla kaleme aldığı ve okurunu bilinmez dünyalara davet ettiği kitabı Bilinmeyen Sular üzerine bir söyleşi.
Çağdaş öykü yazarları arasında yazdıklarıyla fark edilir bir konuma ulaşan Mevsim Yenice, ilk kitabı Tekme Tokatlı Şehir Rehberi’nden iki yıl sonra, geçtiğimiz günlerde Can Yayınları etiketiyle yayımlanan Bilinmeyen Sular’la tekrar okuruyla buluştu. Yenice, incelikle işlediği bu öykülerde, henüz başındayken kulağınıza birer Pink Floyd şarkısı fısıldıyor, sahipsiz, hiçbir yere ait olmayan, peşinden bakakalınan kahramanların hikâyelerini anlatıyor. Yenice ile kitabın yolculuğunu konuştuk.
Tekme Tokatlı Şehir Rehberi’nden Bilinmeyen Sular’a varan yolculuğunuz nasıldı? İlk kitabınızda ne gibi deneyimleriniz oldu, bu deneyimlerinizin ikinci kitabınıza sağladığı yararlar neler oldu?
Tekrar yazıp yazamayacağıma dair endişeleri, yazabildiğim anlarda hissettiğim o tarifi zor güzel hissi, kaygısıyla, mutluluğuyla, zıtlıkları içinde barındıran bir yolculuktu. İlk kitabımdaki öyküleri okuyup beğenen, kendinden bir şey bulan okuyucular oldu, beğenmeyen, yakın hissetmeyen de. O nedenle Bilinmeyen Sular’ı yazarken okuyucunun beğenisi kaygısından olabildiğince uzaklaşıp kendi yapmak istediğimi ve yapacağımı gerçekleştirmeye odaklandım. Birincinin ikinciye sağladığı en büyük yarar bu oldu sanırım.
Bu kitabın bize ulaşması iki yıla yakın bir zamanı buldu. Bilinmeyen Sular’ın yolculuğu, öykülerin bir araya gelişi, tema bütünlüğünün sağlanması nasıl gelişti?
Dönem dönem takılıp kaldığım meseleler oluyor. Yaşadığım, gördüğüm, duyduğum her ânı o mesele üzerinden okuyup, deşiyorum ve çözümlemeye çalışıyorum. Bu iki yıllık süreçte de beni tekmeleyen her ne ise, öykülerin teması ona göre şekillendi.
İkinci kitabın kaderi mi demeliyiz bilmiyorum ama yine bir kıyaslamayla devam edeceğim. İlk kitabınızdaki öykülerinizde dilinizin daha ironik olduğunu ancak bu kitaptaki öykülerde bunun değiştiğini söyleyebiliriz. Bu bilinçli bir tercih miydi? Siz de böyle bir fark var der misiniz?
İkinci kitapta ironisi yüksek öyküler var fakat genel olarak değerlendirildiğinde kesinlikle ironinin dozu azaldı diyebilirim. Bu bilinçli bir tercih kesinlikle değildi. Ben öykünün başına oturduğumda küçücük bir an, görüntü ya da his üzerinden başlıyorum öyküyü yazmaya. İçinde neler olacağı yolda şekilleniyor. O nedenle Bilinmeyen Sular’daki öyküler de yolda şekillendi. Kitap bitene dek ben de sonunda ortaya nasıl bir iş çıkacağını bilemediğimden merakla gözlemliyorum. O süreç de keyifli.
Tamamlanmamışlık, özlem, sevilmemişlik hep yarım ya da arada kalan duygular ama bir yandan da tüm bunların aksine harekete geçmek için bir ateş bekleyen cesaret de var. Şunu da belirtmek isterim; hiçbir öykü okurun içini rahatlatmıyor. Bu kitabın yazarı olarak, okur gözüyle baktığınızda sizdeki duygusu nedir?
Belli başlı duyguları kurcalamak, deşmek, yıkıp tekrar inşa etmeye çabalamak kimi nasıl rahatlatır zaten hiç bilmiyorum. Tüm bunların farkında olmamıza rağmen yazmaktan vazgeçmemek de cesaret işi belki de. Yazarken değil ama (çünkü yazarken epey mesafe alıyorum öykülere Mevsim olarak) sonradan öykülerimi okurken ben de bir yerlerime darbe alıyorum ama neresi olduğunu kestiremiyorum.
Her öykünüzü ilişkilendirdiğiniz bir Pink Floyd şarkısı var. Bu ilişkinin hikâyesini sizden dinlesek nasıl olur?
Pink Floyd hayatımın bundan sonrasında tek bir grup dinleme şansım olsa hiç düşünmeden adını vereceğim ilk grup. Milyonlarca kez dinlememe rağmen hâlâ High Hopes’un sonundaki solo girdiğinde tüylerim diken diken oluyor mesela. Hey You’da “Open your heart i'm coming home” kısmını duyduğumda İzmir’e her döndüğümde Güzelyalı sahilden geçip eve giderkenki duyguyu hissedebiliyorum. Ve bundan daha güçlü bir motivasyon, daha güvenilir bir yarenlik bilmiyorum. O nedenle yıllardır dinlediğim bu şarkılarda ve o dizilerde beni ben yapan bir şeyler var. Bir nevi saygı duruşu oldu kitapta Pink Floyd şarkılarıyla öykülerimi bütünleştirmek.
Bilinmeyen Sular’ın öykülerinde karakterlerin ön planda olduğunu düşünüyorum. Olaylar, karakter konuşmaya başlayınca dökülüyor, akışı karakterler belirliyor. Yazarken önce karakter mi yoksa mesele mi vardır sizin için?
Çok ilginç çünkü iki kitabı kıyaslayan çoğu kişi karakterlerin değil meselesinin bu kitapta daha önde olduğunu söyledi. Bana sorarsanız, ilk kitaptaki baskın karakterler, Bilinmeyen Sular’da meseleleriyle merkezde oturuyor. Yazarken de merkezde mesele vardı açıkçası. Ama sizin karakterleri baskın bulmanız beni sevindirdi, öykülerin herkeste başka bir kapı açması güzel bir his.
Bir yazar olarak sizin için keşif ve arayış ne anlama gelir? Karşılığı nedir bu kelimelerin sizde? Öykülerinizde nasıl yer bulur?
Yazma evrenimde de kendi hayatımda da keşif ve arayış en çok yer kaplayan ikili neredeyse. Sürekli devinen, bitmeyecek bir serüven. Öykülerimde de bilinmeyen sularda yüzmek istemediğini bilen bir karakterde, kendini başkasına ait bir fotoğrafın içinde aramaya cesaret eden bir çocukta, salıncakta sallanmaktan öteye gidemeyen ve tek derdi gitmek olan bir adamın girdabında, bazen de özgürlüğü seçmek yerine tutsak olacağı evine, kafesine geri dönen bir kuşun seçiminde yer buldu bu arayış.
Yazarken kendinizle yüzleştiğiniz öyküleriniz, hesaplaştığınız karakterleriniz oluyor mu?
Elbette oluyor, olmaz mı hiç. Az evvel bahsettiğim gibi zaten yazdığım meseleler benim meselelerim. O nedenle ben de kendimle yüzleşiyorum çoğu zaman. Karakter bazında örnek vermek gerekirse, Tekme Tokatlı Şehir Rehberi’ndeki “Okyanus Sesi” öyküsündeki Eser’le ve Bilinmeyen Sularda’ki “Puantiyeli Plastik Bir Şemsiye” öyküsündeki kahramanımla hesaplaşmam henüz bitmedi.
Yazmak için eleştirinin önemine inanıyor musunuz? Okurlarınızdan aldığınız iyi, kötü eleştiri size yol gösterir mi?
Yapıcı ve seviyeli olan her eleştiriyi dikkate aldım ilk kitaptan sonra. Baz aldığım tek şey bu, karşıdakinin niyeti ve eleştirirken kullandığı üslup.
Henüz tazeyken bunu da sormak isterim ilk kitabınız Tekme Tokatlı Şehir Rehberi geçtiğimiz günlerde NDS Ödülü sahibi oldu. Öncelikle tebrik ederim. Yazdıklarınız daha önce de pek çok kez ödüllere değer görüldü. Neler hissediyorsunuz? Ödüller sizi nasıl etkiliyor?
İleriye dönük yapacağım şeyler için güçlü birer motivasyon ve tek başımıza gerçekleştirdiğimiz yazmak eyleminde “seni anlıyorum” diye fısıldayan birer ses olarak görüyorum ödülleri.
Not: Mevsim Yenice'nin Bilinmeyen Sular için hazırladığı Spotify listesine buradan ya da kitabın arka kapağında bulunan kodu okutarak ulaşabilirsiniz.
Slider ve başlıkta kullanılan görsel Evelyn Bencicova'ya aittir.