16 EYLÜL, CUMA, 2022

“Yerkürede Anlatılacak Yeni Bir Şey Yok”

Çağdaş Gürcü edebiyatının önemli romancılarından olan Beqa Adamashvili ile başkahramanı Ölüm’ün ta kendisi olan sıra dışı romanı Bu Romanda Herkes Ölüyor ve modern Gürcü edebiyatı üzerine konuştuk.

“Yerkürede Anlatılacak Yeni Bir Şey Yok”

Beqa Adamashvili, öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

1990 doğumlu Gürcü bir metin yazarıyım. Bestseller ve Bu Romanda Herkes Ölüyor başlıklı hiciv, parodi, dedektif, fantezi, mizah, araştırma vb. türlerdeki romanların yazarıyım. Psikolog ve edebiyat eleştirmeni olma şansım da oldu ama diploma için mücadele edemeyecek kadar tembeldim ve yüksek lisans tezleri yerine kitap yazmaya karar verdim.

Yazmaya ilk olarak nasıl karar verdiniz? Yazmak hayatınızda nasıl bir yer tutuyor?

Yazmaya karar verdiğim anı tam olarak hatırlamak oldukça zor. Çocukluğumun ilk dönemlerinden beri kısa öyküler yazıyordum ancak küçük bir okur çevrem vardı. Ailem, öğretmenlerim ve birkaç yakınım. Tabii ki geri bildirimlerinde objektif değillerdi çünkü abartılı yorumları çoğunlukla “dahi” veya “parlak” gibi kelimeleri içeriyordu, bazen bu kısa öyküleri okumadan bile bu yorumlarda bulunuyorlardı.

​Sonra internet hayatıma girdi ve bana iltifatlar etmek gibi bir görevi olmayan, objektif olabilecek insanlardan yazım tarzım hakkında dürüst geri bildirimler almak için bir blogda yazmaya başladım. Dijital ortamda, “dahi” ve “parlak”, “yeterince güzel” ve “iyi”ye dönüştü ve bu yazmaya devam etmek için oldukça yeterli bir uyarıcıydı. Sonunda edebiyat yarışmalarından birini kazandıktan sonra, blog yazılarımı ve kısa öykülerimi bir romana dönüştürmenin zamanının geldiğine karar verdim ve o andan itibaren yazmak, hayatımın önemli bir parçası oldu. En önemli kısım değil çünkü aynı zamanda hem iş sahibi olmak hem de sürekli olarak yazmak çok zor.

Yazarlık sizin için bir meslek mi?

Açıkçası bunu söylemek çok zor, çünkü Gürcistan'da sadece yazarak yeterince kazanmak neredeyse imkânsız. Ayrıca yazarlığı meslek olarak kabul edebilecek herhangi bir Gürcü yazarın adını söylemek de zor. Bunun ana sebeplerinden biri de dünya çapında pek çok insanın Gürcüce okuyup anlamamasıdır. Üstelik anlayanların küçük bir kısmı sürekli kitap alıp okuyor ve metninizi tercüme ettirmek hiç de kolay değil.

Şu an bir şeyler yazıyor musunuz, yazıyorsanız biraz bahsedebilir misiniz?

Şu an iki farklı kitap üzerinde çalışıyorum. Bunlardan biri mizahi fantezi türünde çünkü bence mizah, ciddi şeyler hakkında yazmanın ve insanları onlar hakkında düşündürmenin en iyi yollarından biri. Diğer kitap ise postmodern kısa öyküler içeriyor. Örneğin, ikincil karakterlerin ikincil karakterler olmayı protesto etmeleri ve ana kahramana yardım etmek için harekete geçmeyi reddetmeleri hakkında bir öykü var. Başka bir öyküde, bazı kelimeler grafomanyaklar tarafından kullanılmaktan sıkılıyorlar ve kaybolmaya başlıyorlar. Ayrıca, sevdiği kıza aşkını ilan etmek için sadece üç sayfası olan bir adam hakkında üç sayfalık bir öykü var. Yine de geç kalıyor ve aşkını ilan etmek için giderek daha az sayfası kalıyor... Ancak kısa öyküler Gürcistan'da popüler olmadığı için, bu öyküleri birbirine bağlayan bir konsept de yaratacağım. Yani bir roman kılığına girmiş kısa öyküler dizisi olacak.

Gürcü edebiyatından bahseder misiniz?

Gürcü edebiyatı, 5. yüzyıldan (ilk menkıbe yazısının yazıldığı zamandan) bugüne kadar uzun bir geçmişe sahip. Bu döneme ait edebiyatın en büyük ve en önemli parçasının 12. yüzyıldan Shota Rustaveli'nin bir şiiri olan Panter Derisindeki Şövalye olduğu konusunda hemen herkes hemfikir. O kadar muhteşem ki 800 yıl boyunca daha iyi bir eser ortaya çıkaramadık.

​12. yüzyılda henüz edebiyat ödülleri olmadığından henüz Nobel veya Booker ödülü kazanan bir yazarımız yok fakat yine de modern Gürcü edebiyatı; Gürcü ve uluslararası okuyucular arasında giderek daha popüler hâle geldiğinden, özellikle de Gürcistan'ın Frankfurt Kitap Fuarı'nda onur konuğu olduğu 2018'den sonra, bir gün bu ödülleri kazanacağımızı umuyorum. Bu etkinlik için birçok kitap farklı dillere çevrildi ve bunların bir kısmı diğer ülkelerde de başarılı oldu. Gürcü edebiyatında herhangi bir akım veya belirli bir konu olup olmadığını söylemek kolay değil ama modern dünya edebiyatının bir parçası olmak için var gücümüzle çalışıyoruz.

Gürcistan'da Türk yazarlar biliniyor mu?

Orhan Pamuk, Gürcistan'daki en popüler Türk yazardır. Hemen hemen tüm romanları Gürcüceye çevrildi ve bir kez ülkemizi de ziyaret etti. Elif Şafak da oldukça ünlü bir yazardır. Haldun Taner'in kısa öykülerini de beğendim, özellikle “Sancho” adlı bir köpeğin gözünden anlatılan öyküyü.

Okuduğunuz ve yazınınızı önemli ölçüde etkileyen herhangi bir metin veya yazar var mı?

Birkaç favori yazarım var. Jose Saramago, Kurt Vonnegut, Neil Geiman, Terry Pratchet, Italo Calvino ve Douglas Adams bunlar arasında. Bu isimlerden hangi türde ve tarzda okumaktan hoşlandığımı tahmin etmek kolay. Bütün bu yazarlar komik, onlar gibi olmak istediğimi söylememe neden oluyor.

​Ama bu yazarların çoğunu ilk romanımı yazdıktan sonra okudum, yani yazdıklarım üzerinde etkili olduklarını söylemek zor. Bu durumda klasik yazarlar daha suçlu çünkü büyükannem ve büyükbabam tarafından toplanan kitaplar benim çocukluk arkadaşlarımdı. Bazılarını sevdim ama bazıları çocukluğumu zorlaştırdı. Victor Hugo'nun Notre Dame'ın Kamburu ve Gülen Adam kitaplarını okuduğumda on bir yaşında olduğumu hatırlıyorum ama o kitaplardan hatırlayabildiğim tek şey çok kalın olduklarıydı. Kitaplarındaki tüm üslupları ve klişeleri daha sonra romanlarımda kullandım, özellikle de tüm ünlü yazarların kitaplarının okuyucuya işkence ettiği, edebi cehennemi konu alan Bestseller adlı ilk romanda. Genel olarak, tüm iyi kitaplar yazmamı etkiler çünkü büyüleyici bir şey okuduğumda derhal böyle bir şey yazmam için bana ilham verir.

Kitabınızda iki final var ve sonu okuyucuya bırakıyorsunuz; bunun dışında da metin okuyucuya sürekli göz kırpıyor. Sizin için metinde okuyucunun rolü nedir? Kitabın hiç okuyucusu olmasaydı bu metni ne kadar etkilerdi?

Bir metin oluşturduğunuzda her zaman bir okura ihtiyacı vardır. Aksi takdirde bu sadece bir günlük olurdu. Neil Gaiman bir keresinde, sizin bir kitap yazdığınızı ancak o kitabın yayımlandıktan sonra binlerce olduğunu söylemişti çünkü tüm okurların, hikâyenize ait kendi versiyonu vardır. Okurlarla oynamayı, onlara karakterlerle birlikte düşünme olanağı vermeyi, ana anlatının parçası olmayan bir şeyi tahmin etmelerini ve örneğin sonunu seçerek hikâyelerini tam anlamıyla yaratmalarını seviyorum.

​Benim romanlarımda yazar bir karakterdir ve anlatının bir parçasıdır. Karakterlerin bilerek kaçırdığı tüm o şeyleri ortaya çıkarması, açığa vurması ve çizmesi gereken okuru da öyle. Bazen okurlar bunu başarır ancak bazen tüm bilmeceleri tahmin edemeyecek kadar hızlı okurlar ve metinde gizlenmiş tüm paskalya yumurtalarını bulurlar.

Kitap birçok edebi türü içinde barındırıyor. Bu doğrultuda edebi türler hakkında ne düşünüyorsunuz? Romanın tüm türleri bir araya getirip tek bir çatı altında toplamak gibi bir özelliği var mı sizce?

Bu benim için postmodernizm yani tüm geçmiş türlerin, romanların ve eğilimlerin yıkıntılarında tuğla toplamak ve kendi hikâyenizi inşa etmek. Çünkü her şey zaten yazılıp söylenmiş ve her şey bir nüshanın bir nüshasının bir nüshası, yer kürede anlatılacak yeni bir şey yok. Dört bin yıl bunun için oldukça yeterliydi. Genelde iki sihirli kelime kullanırım: “Ya eğer…” tüm bu hikâyeleri farklı bakış açılarından ve farklı tarzlarda yeniden anlatmak için: Ya Juliet, Romeo'dan sonra intihar etmeseydi? Ya Akhilleus’un topuğunu korumak için daha iyi ayakkabıları varsa? Ya büyükannenin yatağındaki kurt bir kurt değilse?

​Ama bence başka romanlardan klişeler ve üsluplar kullanmak bir klişe hâline geliyor, bu yüzden bir sonraki kitapta başka yazarlardan çalmadan bir şeyler yazmaya çalışacağım.

Kitabınızda başka metinlere epeyce gönderme var. Metinlerarasılık hakkında ne düşünüyorsunuz?

Metinlerarasılığı seviyorum ama bazen bu kavramın bir şekilde intihali haklı çıkarmak için icat edildiğini düşünüyorum. Ayrıca, metinlerarasılığın dezavantajlarından biri, okurun kökenine aşina olmaması durumunda, akıllı veya eğitimli görünme niyetinizin işe yaramaz olmasıdır. Benim için metinlerarasılığın en iyi kullanımı, kitabı beğenmenin referansı tahmin edip etmemenize bağlı olmadığı zamandır. Sizinle aynı kitapları ve filmleri okumamış veya izlememiş olmaları bir okurun suçu değildir. Bunu tahmin etmek için sadece iki roman yazmam gerekiyordu. Yazılarınız başka yazarlara benzediği için değil, ifade etmek istediğiniz fikir, referans olsa bile başlı başına iyi olduğu için iyi olmalıdır.

Kitabınızda bazı oyunlardan, dizilerden veya yaşayan birtakım şeylerden bahsediyorsunuz. Bu dönemin insanlarının anlayabileceği fakat geleceğe kalmasının şüpheli olacağı şeyler bunlar. Acaba bu kitabınızın geleceğe ulaşmasını engelleyecek bir şey olabilir mi?

Albert Einstein, “Geleceği hiç düşünmem. Çünkü yeterince çabuk gelir.” demişti. Ve bu sözü çok hoşuma gitmişti. Doğrusu, yazılarımı asla zaman içinde dondurulması ya da yıllar içinde ölümsüz olması gereken bir şey olarak düşünmemiştim. Ayrıca o kadar çok gönderme var ki bazıları zaman içinde ya da çeviride kaybolsa bile, romanı çok fazla etkilemez.

Ama sadece kelimelerle, edebi formlarla, türlerle ve diğer şeylerle oynamaktan daha fazlası olacak bir şey yazdığımda, bunu kesinlikle dikkate alacağım. Yazınızın onlarca yıl güncel kalmasını istiyorsanız, referanslarınızın kökenleri de sonsuz olmalıdır.

Kitabınızda çok ilginç çizimler var. Bu çizimler size ait, ilham kaynağınız nedir?

Başka kitaplarda çizimler olduğu zaman hoşuma gidiyor. Bu yüzden benimkini yazarken orada da resim yapma şansını kullandım. İllüstrasyonlar, insanların özellikle gözlerinin ve beyninin dinlenmesine ve hızlı okudukları yanılsaması yaratmalarına yardımcı olur.

Ayrıca grafiklerin diyaloglar gibi olduğunu ancak sindirilmesinin daha da kolay olduğunu söyleyebilir. Ayrıca kapağında “yazarların çizimleriyle” ibaresi yer aldığında kitaba bir şeyler katıyor. İçeride neyin boyandığı önemli değil. Pablo Diego José Francisco de Paula Juan Nepomuceno María de los Remedios Cipriano de la Santísima Trinidad Ruiz y Picasso olmak zorunda değilsiniz (tam adını Google'da arattım elbette). Sen bir yazarsın, ressam değil. Ve insanlar diyecek ki: “Bak, ne kadar yetenekli, sadece yazmıyor, aynı zamanda çizebiliyor.”

​Ve sonunda, tipik bir okur kitapçıya girdiğinde, kitabı aldığında ve birçok okurun yaptığı gibi sayfaları çok hızlı bir şekilde çevirdiğinde, ilk başta ne fark edecek? Parlak metafor? Harika karakterler? Bence çizim hatta korkunç bir tane.

Okurlarınıza tavsiye edeceğiniz kitaplar nelerdir?

Tavsiye vermek zorlu bir görevdir. Gazetenin son sayfalarına yıldız falı yazmak gibi. Çünkü kitap önerdiğiniz kişiyi tanımamanız bazen yanlış tavsiyelere yol açar. Bu yüzden, yukarıda bahsettiğim yazarlar dışında en sevdiğim kitapların isimlerini vereceğim: Margaret Atwood'dan Antilop ve Flurya, Jonathan Safran Foer'dan Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın, Fannie Flagg'den Kızarmış Yeşil Domatesler, Paul Auster'dan 4 3 2 1 ve Neil Geiman ve Terry Pratchet tarafından yazılan Kıyamet Gösterisi.

0
3021
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage