Adam Fawer hayatımıza Olasılıksız ile girdi. Kaderi, tesadüfü, özgür iradeyi tartıştığı, macera dozu yüksek, müthiş temposuyla soluksuz bırakan bir romandı. Ardından Empati geldi, bu kez sinestezi kavramı girdi zihin dünyamıza, felsefi sorgulamalarla örülü, bilimden ilham alan güçlü bir roman daha okuduk. Kitapları korsanı da dahil edince bir milyonun üzerinde sattı ve bir fenomen oldu. Aradan yıllar geçti ve bu kez elimizde OZ var. Bir masalın yeniden yorumu, içinde aşk, macera, şiddet var, dahası zorbalık ve aile içi şiddet. Paralel evrenler arasında yolculuğa çıkıyoruz. Yazarla son kitabını, edebiyat algısını, gelecek günleri OZ'dan yola çıkarak konuştuk...
Türkiye’de müthiş bir okur kitleniz var ve uzun zamandır sizden yeni bir roman bekliyorlardı. Öncelikle, Türkiye’deki bu müthiş popülaritenizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tahmin edeceğiniz gibi, olasılığa inanan biriyim. Bir kitabın markette başarılı olması için iyi bir kitap olması kadar şansı olması da önemli. Her yıl 1000 adet yeterince iyi kitap yayınlanıyorsa, bunlardan büyük ihtimalle yalnızca 10’u ciddi başarı kazanıyor. Neden? Sanırım zamanın ruhunu yakalamasıyla ilgili. Olasılıksız 18 dile çevrildi, yani elmadan 18 ısırık aldım, ya da büyük başarı kazanmak için 18 fırsatım vardı. Amerika’da bu gerçekleşmedi ama Almanya’da büyük başarı kazandım. Japonya’da da çok iyi gitti Olasılıksız. Ancak Türkiye’de tam anlamıyla müthiş bir patlama yaşadım. Neden? Sanırım biraz şans, Türkiye’den doğru bir okurun kitabımı okuyup arkadaşına tavsiye etmesi ve yayıncımın bana inanıp, kitaptan asla vazgeçmemiş olması. En lezzetli ısırığın Türkiye’den olduğu kesin.
“Okurlar fantastik öyküleri severler ama olanaksız ya da olasılıksız olanın nasıl gerçekleştiğine dair de mantıklı bir açıklama beklerler.”
Olasılıksız da Empati de OZ da popüler bilim öğelerini içeriyor. Romanlarınıza kuantumu, olasılık teorisini koyma fikri nasıl ortaya çıktı?
Olasılıksız’ın ilk hali şu an yayınlanandan oldukça farklıydı. O versiyonda anlatıcının çeşitli yetenekleri vardı ama bu yeteneklere nasıl sahip olduğunu bilmiyorduk. Daha çok fantezi / doğaüstü temalara sahip bir romandı, hani “evet işte, böyle de bir yeteneği varmış, sorgulama” tarzı kitaplardan. Bu versiyonu birkaç editörle paylaştım ve daha sonra beni reddecek olan editörlerden biri “Jurassic Park’ta bile daha çok açıklama ve inandırıcılık vardı” dedi. Söylemek istediği şuydu, okurlar fantastik öyküleri severler ama olanaksız ya da olasılıksız olanın nasıl gerçekleştiğine dair de mantıklı bir açıklama beklerler. Yani yaşadığımız evrenle hayal ettiğimiz evren arasında ciddi bir baş bulunmak zorundadır konu roman olunca. Bence bu yüzden Harry Potter kitapları bu kadar başarılı, her ne kadar kitabın %95’i büyülü bir dünyada geçse de, J.K. Rowling her defasında olayı bizim dünyamızdan başlatır. Yani bizi inandırıcı bir yolculuğa çıkarır, başı ve sonu belli olan. Ben de bu yüzden Olasılıksız’da okuru şu anki sıkıcı dünyamızdan alıp, böyle doğaüstü yeteneklerin olduğu bir dünyaya götürdüm. Yöntemim de bilimdi.
Kitaplarınızı okurken çoğu zaman sorguladığımız bir konuya geçelim. Kadere inanıyor musunuz yoksa yaşadıklarımızı sadece tesadüfle açıklamak mı akıllıca?
Zor bir soru. Doğrusunu isterseniz, her ikisine de inanıyorum. Kaderin her birimizin hayatında büyük etkisi var, Amerika’da doğmakla Türkiye’de doğmak arasında şüphesiz fark var. Bu kader. Yeterince güçlüyseniz kaderinizi değiştirebilirsiniz. Diğer yandan kaderinize razı olup devam etmek en kolayı. Kaderin çizdiği yolda, bir yandan da tesadüfler gerçekleşecek, iyi ve kötü şans yolunu çizecek.
OZ özel, farklı, tuhaf bir roman, Avrupa ve Amerika’da "yeniden yazma (rewriting)" geleneğinin yeniden popülerleşmekte olduğunu biliyoruz. Siz de Oz Büyücüsü’nü yeniden yorumladınız, yeniden yazdınız. Kararı nasıl verdiniz?
Oz’u seçmemin sebebi klasik bir hikaye olması ve beni her yaşta büyülemesi. Amerika’daki çoğu insan gibi okumadan önce izledim Oz’u. Komik olan, film kitaptan daha iyi bence. Her neyse, hikayeyle ilgili sevdiğim çok şey var, kusursuz kahramanın yolculuğu, dostluğun sınırları, karanlık yönlerimiz ve sondaki büyük sürpriz. Her yönüyle kusursuz bir öykü. Yeniden yazmak da eğlenceli ve yorucuydu. Her zaman yazma fikri aklımdaydı. Bu noktada 1997’ye dönelim. Stanford Business School’da yaratıcı yazarlık eğitimi alıyordum. Çok katmanlı bir masal yazmamız istendi, halihazırda olan masallardan birini seçecek ama bu kez farklı bir karakterin ağzından hikayeyi anlatacaktık. Oz’u seçtim. Uçan bir maymunun gözünden bütün hikayeyi anlattım ve bu her şeyin başlangıcı oldu. Sonunda çıkan hikayeyle gurur duydum. Empati’yi yazdıktan sonra, bu hikayeye geri dönmeye karar verdim. Manhattan’da geçen bir roman yazacaktım ve baş karakter Dorothy’e ne olduğunu sorgulayacaktım. Yazmayı tamamladığımda, Dorothy ile ilgili daha çok bilgi vermem gerektiğini fark ettim, bu haliyle yetersiz görünüyordu. Kendime 10,000 karakter sınırı koydum, devamında bu 20,000 oldu, sonra 40,000 ve en sonunda 100,000. Böylece bugün elinizde tuttuğunuz OZ ortaya çıktı.
Bir röportajınızda “yüz bin kelimeniz varsa işler yolunda demektir” diyorsunuz. Yeni yazarlara, yazar adaylarına başka söylemek isteyeceğiniz bir şeyler var mıdır?
Birincisi, yazın. Durmayın. Sürekli yazın. Yazmak bir sanat ve zanaattır, ne kadar çok yazarsanız o kadar iyi olursunuz. Devam edin. İkincisi, yardım isteyin. İnsanlarla yazdıklarınızı paylaşın. Okumaya değer bir şey yazdığınızı düşünüyorsanız, en sonunda okurunu da bulacaksınızdır. Arkadaşlarınız ve düşmanlarınıza yazdıklarınızı okutun ve onları dinleyin. Gerçekten dinleyin. Neyi beğendiklerini duymak eğlencelidir ama neyi sevmediklerini duymak daha önemli. Bazı durumlarda haksız olabilirler, ama bazı konularda da haklı olabilirler. Herkes metinde aynı yere takılmışsa, büyük ihtimalle onlar haklıdır, siz değil. Yeniden yazın.
OZ’da korku, aşk, macera var. Aynı zamanda modern zamanın temel meselelerine de değiniyorsunuz, mobbing, zorbalık, aile içi şiddet… OZ’un mesajları olan bir roman olduğu fikrine katılıyor musunuz? Özellikle genç okurlara?
İyi soru. Okumanın ve okunmanın güzel yanı bu, herkes farklı bir şey fark ediyor okuduklarından. Gençlerin ne mesaj bulacağını bilmiyorum ama ben OZ’u yazarken arkadaşlığın ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Arkadaşlarınız en değerli servetiniz. Onları harcamayın.
“Yeni romanda OZ’daki birçok karakter geri dönecek ve Olasılıksız ve Empati’nin evreninde kendilerini bulacaklar.”
OZ’un devam romanı gelecek mi?
Çok da ipucu vermek istemem ama anahatlarıyla şöyle: Evet, gelecek. OZ’un bittiği yerden altı yıl sonrasında bulacağız kendimizi. Bu sefer New York’tayız. OZ’daki birçok karakter geri dönecek, Olasılıksız ve Empati’nin evreninde kendilerini bulacaklar. Yani üç romanın birleşimi olacak yeni romanım.
Son soru, OZ’u Türkiye’de imzalatabilecek miyiz, ne zaman geliyorsunuz Türkiye’ye?
Gelmek için ölüyorum! Planım kasımda ülkenizde olmak. @adamfawer twitter hesabımdan gelişmeleri takip edebilirsiniz. Yakında görüşmek üzere!
Görseller: Berthjan Achterop, Erin Fitzgerald