Baran Güzel’in, kendiyle hesaplaşması bitmeyen, “kaybeden” karakterlerin başrolde olduğu, gündemin ağırlığından kaçamayan öykülerinden oluşan ilk kitabı Her Kötü Geceden Sonra üzerine bir yazı.
Editörü olduğu dergi ve kitaplarla, yayımlanan öyküleriyle tanıdığımız Baran Güzel’in dokuz öyküsünden oluşan ilk kitabı Her Kötü Geceden Sonra, Everest Yayınları tarafından geçtiğimiz haftalarda okura sunuldu. Güzel, başlarken yaptığı alıntılarla bu kitabın ilk önce kendiyle gördüğü hesabı, kendine borçlu olduğu ispatı olduğunun bilgisini veriyor ki ilk kitabın hak ettiği bir yüzleşme bu. Bizim açımızdan da beklentisi bir ilk kitaptan neler bulacağımız ve öykülerle bu kadar haşır neşir olan genç bir yazarın bize neler anlatacağı oluyor.
Güzel’in kurduğu dokuz hayatlı bu evrende her biri ayrı ama çoğu aynı yerde sıkışıp kalmış, etrafı kuşatılmış karakterler yaşıyor. Olmayanları oldurmaya, bitirilemeyen ilişkileri bitirme(me)ye, aile olmaya-aileyi korumaya-aileyi kaybetmemeye çalışıyorlar ve nice baş edilmesi güç çelişkiyle, iç sıkıntısıyla boğuşuyorlar. Öykülerde öne çıkan meselelerden en yoğun duygular taşıyanı ise yazarın birkaç kez denediği şey, babayı gömebilmek oluyor. Bunu birkaç öyküde defalarca deniyor, pek kolay olmayan bu işi yapabilmeyi istiyor, belki yapıyor ama bu konunun ucunu apaçık bırakıyor.
Her Kötü Geceden Sonra, yazarının sesini taşıyan bir kitap. Yazar kendini göstermekten, ben buradayım demekten hiç çekinmiyor. Benim hesaplaşmam burası, bunlar benim deneyimlerim, benim çağımın hüzünleri, benim gezdiğim caddeler, benim ayrılıklarım, benim cenazelerim ve benim tanıklıklarım diyor. Kurgu gerçeklere çoğu zaman yakından geçiyor, gerçeklerden parçalar koparıyor hatta zaman zaman onların ta kendisi oluyor. Güzel, tüm öykülerde içeriden sesleniyor, orada olduğunu gösteriyor.
Her öykü zamanın kuşatması altında olsa da gerçek olaylardan, kişilerden, mekânlardan beslense de bazı öykülerinde bunları kırmak için “gerçeküstü” ögeleri çok aniden ve doğal bir şekilde yerleştirip seyri değiştirmeyi başarıyor yazar. Çocuklara sorulan “anneni mi yoksa babanı mı daha çok seviyorsun?” sorusuna verilemeyen mahcup cevabın insanın yaşının ilerledikçe acıtan bir seçime dönüştüğünü anlatırken orada olan Kahin ile; kaybedilen babayı yeniden bulma, onu geri getirme çabasını göğü delen ağaç ile kırarken; toksik bir ilişkiden hiçbir çiftin beraber sağ çıkamayacağını aşılamayan duvar ile anlattığı öyküleri kitaptaki diğer öykülerden biraz daha öne çıkıyor. Yarattığı bu gibi kırılmalarla Baran Güzel, bize gelecek kitaplarında çıtasını yükselteceğini gösteriyor.
Kitabı okurken takıldığım birkaç konu oldu ki belirtmeden geçemeyeceğim. Öykülerin genelinin erkek anlatıcılar tarafından onların haklılığı –ki haksız olduklarının da farkında olarak– , çaresizliği, “loser”lığı açısından ele alınıyor olması hafif seyreden bir tek düzelik hissettiriyor. Erkekliğin güvenli alanını kırıp biraz daha derinlere açılmasını istedim. Bu noktada kadınların öykülerde erkeğin istediği kadar var olmasını kısıtlayıcı buldum. Onların sadece erkeklerin hayatındaki –ki genelde olumsuz bir belirleyicilik bu- yan rollerden, sinir bozucu ayrıntılar olmaktan çıkıp daha yukarı rollerde yer aldığını, hatta bir olayı iki açıdan da ele alan öyküler okuyup yazarın buradaki bakış açısını görmeyi tercih ederdim.
Kötü geçen gecelerin ağırlığında aydınlanan kötü sabahların bıraktığı hisler gibi öyküleriyle ilk kitabını okurun ellerine bırakan Güzel, kimi zaman tanıdık anlarla, kimi zaman tanıdık duygularla, kimi zaman tanıdık kişilerle ve olaylarla aklınızda yer edecek. Her Kötü Geceden Sonra, zamanın içinde savrulurken onu genç deneyimlerle kavrayan bir yazarın aklından süzülüp kağıda dökülmüş hakiki öyküler sunuyor.
Başlıkta ve içerikte kullanılan görseller Giuseppe Pepe ve Neil Kryszak'a aittir.