İlgen Arzık, Zeynep Demirhan, Burak Zafer Kibar ve Oktay Yılmaz’ın eserlerini bir araya getiren “Algının Dönüşümleri” başlıklı karma sergi, 1 Mart’a kadar Simbart Projects’te sanatseverlerle buluşuyor.
“Algının Dönüşümleri” sergisi, algının katmanlı yapısı üzerinden farklı okumalar içeren işleri değişim ve dönüşüm kavramları etrafında inceliyor. Zaman ve mekânın arasındaki sınırları belirsizleştiren veya ilişki kurduran çağrışımlar algıyı yeniden biçimlendiriyor. İzleyiciyi, sabit bir görüşten ziyade sürekli dönüşüme açık olan varoluşun farklı biçimlerini deneyimlemeye davet ediyor.
İlgen Arzık fotogram çalışmalarını siyah-beyaz deneysel fotoğraf baskı tekniklerini kullanarak karanlık odada analog olarak üretiyor. Dünyanın ve yaşadığı coğrafyanın kültürel ve politik sorunlarını, doğa ile ilgili kaygılar, gerçeklik ile ilgili sorgulamaları ele alıyor. Sergide yer alan El Pençe Divan serisi günümüzde hayvanların sevilmek, bakım görebilmek, barınabilmek, şefkat ve ihtimama layık görülmek için belirli bir forma sahip olmak ve bu karanlık düzenekte onaylanmayan canlıların da her buyruğa itaat etmeye mecbur hissettirilmekte olması ve yaşama hakları için tetikte kalmasını sorguluyor.
Zeynep Demirhan’ın Meronomy isimli serisinden fotoğraflar her parça ve formun sürekli bir akış içinde yeniden tanımlandığı yansımalar içeriyor. “Bir şeyin bütünü, parçalarının toplamı mıdır, yoksa ötesine mi geçer?” sorusunu barından çalışmalar, evrenin ritminin doğrusal olmayan, iç içe geçmiş bir döngü olduğunu gösteriyor. Bu zamansızlığın içerisinde algı, donuk ve geçici bir zaman-mekân yaratıyor, insan bedeni ve doğa bütünü sabitlemek yerine, değişip dönüşüyor. Zamanın ve mekânın sınırlarını silikleştiren bu ilişki, varoluşu sabit bir bütün yerine, sürekli dönüşen ve yenilenen bir ritmik akış olarak tanımlıyor.
Okay Yılmaz Doğaya Dair Taklitçi Bir Deneme serisiyle, doğaya dair temel bir formun, ışık ve gölgeyle etkileşimi üzerinden, Heidegger’in “şey” ve “varlık” kavramlarına dair meseleleri ele alıyor. Seride kullandığı taş formu, ilk bakışta durağan bir nesne gibi görünse de ışığın hareketiyle birlikte sürekli değişen bir form ve zamana vurgu yapıyor. Aydınlık, taşın sınırlarını ve yüzeyini görünür kılarken, karanlık onun sınırlarının ötesinde bir belirsizlik yaratıyor. Taş, ışık- gölge ilişkisiyle doğanın sürekli dönüşüm içinde olduğunu hatırlatan bir aracı hâline geliyor. Bu bağlamda, serideki her iş, taşın sadece bir nesne olmadığını, varlık ile var olan arasındaki ince farkı deneyimleme fırsatı sunduğunu ifade ediyor. Taş, doğanın içindeki yerini ve insanın onu algılama biçimini sorgulayan bir ‘şey’ olarak karşımıza çıkıyor ve bize doğanın en temel unsurları üzerinden bütün bu sorgulamaları yapabilme fırsatı sunuyor.
Burak Zafer Kibar hayatını sürdürdüğü iki farklı ülkenin doğasından ilhamla, düz yüzeyleri ve renkleri temsili mekânlar haline getiriyor. Sergideki çalışmalarında bulunan yeşil, mavi ve gri renkler güncel pratiğinin kolajdaki karşılığı olarak yer alıyor. Gökyüzü ve denizden hareketle, mesafenin temsili olarak mavi rengin öne çıktığı çalışmalarında, kâğıdın yapısıyla oynayarak mekân, zaman ve mesafe algıları üzerine yorumlamalar gerçekleştiriyor. Resimlerinde mekânları renk ve yüzeylere indirgerken bu mekânlar arasındaki dönüşümü, geçiciliği ve mesafeyi farklı kompozisyonlarla gösteriyor. Çalışmalarında hem içsel hem de fiziksel hareketliliğin getirdiği soyut mekânsal bir anlatım oluşturuyor.