Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de kültür sanat üzerine üretme zemini hazırlayan Tandem Türkiye’nin “İstanbul-Bükreş Oyun Hattı” projesi tarafından hayata geçirilen Ten Rengi oyunu Türkiye’deki Romanların hayatına büyüteç tutuyor.
Ten Rengi oyun metni, Romanya’da Babadağ ve Köstence, İstanbul’da Sulukule, Kuştepe ve Balat’taki Roman topluluklarından ve Hatay ve Gaziantep’te yaşayan Dom topluluklarından bireylerle yapılan 40 röportajdan yararlanarak oluşturulmuş. Oyunun yazarlarından Ayşıl Akşehirli ve prodüktörü Fatih Gençkal ile Ten Rengi oyunun hayata geçişini ve görmezden gelinen Roman kimliğini konuştuk.
Öncelikle sizleri tanıyabilir miyiz? Ten Rengi oyunuyla yollarınız nasıl kesişti?
Ayşıl Akşehirli: Galatasaray Üniversitesi’nde Sosyoloji okudum. Oyun yazarlığına Galataperform’un Yeni Metin Yeni Tiyatro atölyesi ile başladım. 2015’te Goldsmiths Üniversitesi’nde Performans yazarlığı yüksek lisansı yapmak üzere Londra’ya taşındım. Dramacum ve bu projeyle Londra’da iken Yeşim Özsoy’un projeye beni önermesi ile tanıştık.
Fatih Gençkal: Bu proje Tandem Türkiye kültür yöneticileri değişim programının bir ürünü. Bu program çerçevesinde Türkiye’den ve AB ülkelerinden kültür kurumları seçilerek bir yıl süren iki ortaklı projeler yürütmeleri için hibe sağlanıyor. Biz Türkiye’den ‘Köşe’ adlı performans mekânı ve sanatçı kolektifi olarak bu programa katıldık ve tiyatroya yeni yazarlar, metinler ve yönetmenler kazandırma amacıyla kurulmuş Romanya’nın önde gelen tiyatrolarından Dramacum ile eşleştik.
İstanbul-Bükreş Oyun Hattı ne amaçla kuruldu, ne gibi işler yaptı?
Fatih: İstanbul-Bükreş Oyun Hattı, Tandem çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz projemize verdiğimiz isim.
Ayşıl: Amacımız Türkiye ve Romanya olarak, iki toplumu da ilgilendiren ve aynı zamanda toplumsal bir probleme de ışık tutabileceğimiz bir konu üzerine oyun yazarak uluslararası bir proje gerçekleştirmekti.
İki Ülkedeki Farklı Topluluklar Benzer Deneyimler Yaşıyor
Ten Rengi oyunu, 40 adet röportaja dayandırılarak yazılmış… Bu röportajları yapmaya nasıl karar verdiniz? Bu röportajların bir oyuna dönmesi nasıl gerçekleşti?
Fatih: Proje çerçevesinde iki ülkeyi de ilgilendiren bir tema bularak başladık. İki ülkede de benzer şekillerde tarihsel olarak ayrımcılığa uğrayan, kimlikleri ve yaşam alanları çeşitli şekillerde tahrip edilen Romanlar üzerine bir oyun yazmaya karar verdik. Bu röportajlar Roman topluluklarının yoğun olarak yaşadığı İstanbul’daki Sulukule, Kuştepe, Balat gibi mahallelerde, Dom topluluklarının yaşadığı Gaziantep ve Hatay’da ve Romanya’nın Köstence ve Babadağ şehirlerinde gerçekleşti. Röportajları oyunun proje ekibi gerçekleştirdi: oyunun yazarları Ayşıl Akşehirli ve Alexandru Berceanu ile oyunun yönetmeni Andreea Valean ve oyunun prodüktörü olarak ben. Bu süreçlerde Hacer Foggo, Derya Nüket Özer ve Kemal Vural Tarlan gibi birçok Roman hakları aktivisti de bize yardımcı oldu. Röportajlarda öne çıkan en önemli unsur iki ülkedeki farklı toplulukların çok benzer deneyimler içinde olmaları ve hatta Osmanlı dönemine dayanan tarihsel süreçte çeşitli göçlerle bazı akrabalık ilişkilerinin de mevcut olmasıydı. Ayrıca Romanya’daki Romanlara dışlayıcı bir biçimde Türk dendiğine de şahit olduk. Bütün bu röportajlarda öne çıkan temaları, kimlikleriyle farklı şekillerde yüzleşmeye çalışan bir baba-kız hikayesi çerçevesinde merkezine alan bir oyun yazdık. Bu oyun iki ülkede de sahnelendi ve oldukça ilgi gördü.
Ayşıl: Oyunun diğer yazarı Alex ve ben, Skype üzerinden, mail üzerinden konuşarak birbirimizi tanımaya çalıştık. Hem kişisel hem de toplumsal olarak ortak süreçlerden geçtiğimizi gördük. Yaklaşık iki, üç hafta kadar hangi konu üzerine çalışacağımızı tartıştık, karar veremedik. Bunun üzerine ben Bükreş’e gittim. Bükreş’te kalabalık bir grup içinde yemek yiyorduk ve Alex bir anda, Roman’lara ne dersin dedi? Onlar hakkında yazalım mı? Hiç tereddüt etmeden kabul ettim. Bir konu hakkında yazmadan önce o konuyu çok iyi bilmek gerekiyor, dokümantasyon yapacağımız en başından beri belliydi sadece kimlerle görüşeceğimizi bilmiyorduk. İstanbul ve Romanya olarak röportaj sürecimizi ikiye böldük, tarihleri belirledik. İstanbul ayağındaki bağlantılarımızı Fatih organize etti. İstanbul’da röportajlarımızı yaparken Adana ve Gaziantep’e giderek oradaki Dom’larla yani göçmen Romanlarla görüşme fikri ortaya çıktı. Andrea ve ben İstanbul’da kalarak görüşmelere devam ederken Fatih ve Alex Adana’ya gitti. Romanya’da ise Bükreş, Babadağ ve Köstence’de görüşmelerimiz oldu.
Röportaj yaptığımız herkesin hayatı tek başına oyun olabilecek nitelikteydi. Hepsi dolaylı veya direkt olarak Roman olmanın zorluğunu yaşamışlar. Bazıları üstesinden gelmiş ve topluma kendini kabul ettirmişken, bazıları gelememiş ve agresifleşmişti. Röportajları bitirdikten sonra tek tek dinleyerek kağıda döktük ve tekrar okuyarak odaklanacağımız noktaya karar verdik: kimliğin kabulü ve inkarı. Bunun üzerine Alex ile tekrar bir araya gelerek, belirlediğimiz konu çerçevesinde, elimizdeki hikayeleri kullanarak oyunun yapısını oluşturduk.
Kariyer ve Saygınlık İçin Kimliklerini Saklamak Zorundalar
Oyunda kimliğini inkar eden bir bakan karakteri var. Kimliğini inkar ettiği için büyük bir vicdan azabı çektiğini görüyoruz. Röportaj yaptıklarınız arasında böyle insanlar var mıydı? Başka ne gibi hikayelerle karşılaştınız?
Fatih: Karşılaştığımız hikayelerde çok tekrar eden durumlardan biri: Roman bireylerin toplumda yer edinmek, saygınlaşmak ve kariyer yapabilmek için Roman kimliğini saklaması, Roman mahalleleriyle ilişkisini kesmesi gerektiğiydi. Bu hikayelerle CHP’den ilk kez kimliğini sahiplenerek milletvekili olan Özcan Purçu’nun öyküsünü birleştirerek dramatik bir etki ve çatışma yaratmak istedik. Kimliğini inkar ederek bakanlığa kadar yükselen kişi ve en sonunda Sulukule’de yapılan yıkımla bu inkarı daha fazla kaldıramaması, kimliğini açıklayarak politik yaşamını Roman haklarına adamak istemesi, çok elit bir çevrede yetişmiş kızının bunu kaldıramaması ve Roman olduğunu kabullenememesi oyunun temel çatışması.
Ayşıl: Evet vardı, tabii ki birebir aynı olduğunu söyleyemeyiz ancak kısa veya uzun olarak hayatının belli bir döneminde, ayrımcılıktan sıyrılabilmek adına Roman olduğunu saklayan insanlarla karşılaştık. En çok karşılaştığımız, Roman olduğu için eşit eğitim alamayan, okul yaşadığı zorluklardan dolayı eğitimini yarıda bırakan ve iş hayatına giremeyip marjinalleşen kişilerdi. Bazıları ise iyi eğitim almalarına rağmen, sadece Roman oldukları için iş bulamıyordu.
Ötekileştirildiği için kimliğini saklayan Romanların sayısı yüksek mi?
Ayşıl: Bunu hiçbir zaman bilemeyiz ama ben yüksek olduğuna inanıyorum. Dışarıda Roman olduğunu saklayan, saklamak zorunda olduğunu düşünen birçok insan var bence. Röportaj yaptığımız Romanlarda böyle olduğunu söylediler.
Fatih: Yaptığımız hemen her röportajda dile gelen bir konuydu bu. Roman olmayanlar için belki de çok görünür bir problem değil ancak Romanların çok karşılaştığı bir durum. Romanlarla ilgili toplumsal algıyı oluşturan popüler kültür imgeleri onları ya sazlı sözlü renkli kişiler ya da güvenilmez, hırsız, çıkarcı gibi klişeler üzerinden tanımlamamıza yol açıyor. Bu da tarihsel olarak çok zengin bir kimliği iki uç arasına sıkıştırıyor ve toplumda çoğunlukla fark bile edilmeyen bir ötekileştirmeye yol açıyor.
Bu Gençler Tahribad-ı İsyan’ın Devamı
Oyun aralarında rapçi gençleri izledik. Oyuna bambaşka bir hava katmışlar. Onları oyuna dahil olmasını anlatabilir misiniz?
Fatih: Gizem, Emre ve İsmail ile Roman Hakları Derneği’nin Çimenev adlı Roman çocuklarının karşılaştığı eğitim eşitsizliği ve okul bırakma olgusu ile mücadele eden merkezde tanıştık. Burada eğitim çağındaki çocuklar için birçok ücretsiz etkinlik ve kurs gerçekleştiriliyor. Rap de bunlardan biri. Sulukule’den çıkan Tahribad-ı İsyan’la başlayan jenerasyonun gümbür gümbür gelen devamı bu gençler. Her hafta birkaç gün buluşup atölyeler yapıyorlar, kendi sorunlarını kendi şarkı sözleri ve ritimleriyle anlatıyorlar. Onlarla ilk karşılaştığımızda “Herkes yaptığı işe böyle aşkla sarılsa dünya çok daha iyi bir yer olur” diye düşündüğümü çok net hatırlıyorum. Hiphop atölyesindeki her yaştan kızlı erkekli birçok genç birbirlerine saygı ve yaptıkları işe sevgi ile harika bir ortam oluşturmuşlar. Gizem, Emre ve İsmail ve bu gençlerden üçü. Keşke daha fazla gençle çalışabilseydik ancak elimizdeki olanaklarla bu kadarı mümkün oldu. Bu gençler oyunda bahsedilen hayatları birinci elden deneyimleyen kişiler ve oyuna temsil ve gerçeklik üzerine farklı bir boyut katıyorlar. Ayrıca bence oyunu şarkılarıyla ve varlıklarıyla bambaşka bir yere taşıyorlar.
Ayşıl: Onlar bizim röportaj için bir araya geldiğimiz çocuklardı. İlk röportajlarımızı onlarla yaptık. Muhteşemlerdi. Sanatları üzerinden kimliklerini gururla taşıyan çocuklar. Dışarıda Roman veya değil, herkes toplumda var olmak ve statü adına gerçekte kim olduğunu saklamaya çalışırken onlar bütün duygularını paylaşıyorlar. Oyuna onları dahil etmek ise yönetmenimiz Andrea’nın fikriydi. İyi ki düşünmüş.
Oyunla ilgili Romanlardan nasıl tepkiler aldınız? Oyunun gerçekliği yansıttığını düşündüler mi?
Fatih: Genel olarak Romanlardan çok iyi tepkiler alıyoruz, oyunu oldukça gerçekçi buluyorlar. İlginç şekilde Roman olmayan kimselerden ise konunun bu kadar ciddi olduğunu düşünmedikleri için oyunu daha abartılı bulanlar oluyor. Seyirci tepkileri de bizim projemiz açısından önemli birer veri.
Oyunda karakterlerin alıştığımız tiyatro düzeninde olduğu gibi perde arkasında değil de seyircinin görebileceği bir noktada kostümlerini değiştirmesinin özel bir mesajı var mıydı?
Ayşıl: Evet, ayakta kalmak ve topluma ayak uydurabilmek uğruna nasıl kendimizi maskelediğimizi ve başkası olmaya çalıştığımızı göstermek içindi. Oyunu yazarken, bu kostüm değişikliklerinin seyirci önünde olması gerektiğini özel olarak belirttik.
Bu oyunu başka nerelerde oynamayı düşünüyorsunuz?
Fatih: Şu an için sezon boyunca ikincikat’ta devam etme fikrimiz var. Bunun dışında oyunu farklı mahallelerdeki ve şehirlere taşıma ve özellikle Roman topluluklarına götürme gibi hedeflerimiz de var. Bunun için destek arayışındayız.
Ten Rengi 19 Aralık tarihlnde İkincikat’ta izlenebilir. Biletler Biletix ve ikincikat gişesinde.