15. Poi – Bugünden Sonra
Tamam, gezegen olarak çok keyifli zamanlardan geçtiğimiz söylenemez, yine de hep depresif müzik dinlemek zorunda değiliz. Özellikle ülkede üretilen müziklerin büyük çoğunluğu karanlık, melankolik ve efkarlı. Parfüm’ün küllerinden doğan Poi, azınlığın iyi temsilcilerinden. Pürüzsüz bir indie sound’u, pozitif melodiler ve akıcı şarkılarıyla keyifli bir yarım saat vadediyor Bugünden Sonra. Bazen bu kadarı fazlasıyla yeterli.
Dinleyin:
Dans Et
14. Ozan Ekici – Rüzgarın Rengi Var
Prodüksiyonunda Demir Demirkan ve Volkan Başaran gibi isimlerin parmağı bulunmasına karşın sessiz sedasız yayınlandı Rüzgarın Rengi Var. Ozan Ekici’nin bir ilk albümden beklenmeyecek olgunluktaki müziği bundan fazlasını hak ediyor oysa. Akustik gitarın sürüklediği bir soft rock albümü bu: Ne Ekici’nin ne de gitarın davulun volümü yükseliyor. Ekici’nin vokalinde hafif bir Mazhar Alanson nefesi de mevcut üstelik.
Dinleyin:
Gayri İhtiyari
13. Emir Yargın – Geri Dönüşüm Kutusundaki Anılar
Çıkışını 2011’deki Tokat ile yapan Emir Yargın, ikinci albümünde de indie popun eğlenceli kanadından ilerliyor. Belki şarkı yazımı kusursuz değil, ama Batı’nın modern indie dans sound’unu kovalaması ve sözlerinde bugünün dilini kullanışıyla takdiri hak ediyor. Kanka Olurduk Ölümüne bulut kelimesini teknolojik anlamda kullanan ilk Türkçe şarkı olabilir mesela. Ya da yine güzel Türkçemiz Ah Dün Gece Ben Ne Yaptım Be gibi akşamdan kalmalığın komik halini anlatan başka bir şarkı görmemiştir herhalde.
Dinleyin:
Kanka Olurduk Ölümüne
12. Ars Longa – Günler
2000’lerin ilk 10 yılının ortalarıydı, İstanbul’un indie sahnesi yavaş yavaş hareketleniyor, kendi şarkılarını Peyote’de çalan gruplar birer birer albümleniyordu. Ars Longa da o camiaya mensuptu, ancak ne olduysa ilk albümlerini neredeyse 10 yıl sonra çıkarttı. Sound olarak indie rock’ın kalbinden fazla uzaklaşmayan, ama kendi üslubunu özgün vokal melodileriyle arayan Ars Longa, müziğinin zamana yenik düşmediğini gösterdi.
Dinleyin:
Beyaz Kale
11. She Past Away – Narin Yalnızlık
Bursalı post-punk ve darkwave grubu She Past Away, bu ülkeden çok yurtdışında bilinen ve bu türleri takip eden kitleler arasında yavaştan bir kült statüsüne erişen bir grup. Ama hala tanışmadıysanız sizin de onların müziğine dalmamanız için bir sebep yok. 1980’ler müziğinin soğuk, kasvetli ve ürkütücü sokaklarından keyif alıyor olmanız yeterli.
Dinleyin:
Asimilasyon
10. Nilipek – Sabah
Nilipek bardağın dolu tarafının müziğini yapıyor: Daha ilk şarkısında ne kadar huzurlu olduğunu anlatan, yağmur yağdığında “Olsun, güneş açacak yine” diyen, sevdiğinden uzaktayken vaktini onun için reçel yaparak geçiren bir karakterle karşı karşıyayız. Yalın melodilerini hakkıyla sarıp sarmalayan bir grup sound’u (özellikle tuşlulara dikkat!) ile tüm bu karmaşada nefes alınacak bir mola Sabah.
Dinleyin:
Bilmem
9. Biz – Dünya Büküldü
Mehmet Güren’in falsetto vokalleri, Biz’i dinleyen pek çok kişide erken dönem Coldplay çağrışımları yapıyor, doğaldır. Ancak Biz’in yeni uzunçaları Dünya Büküldü gösteriyor ki, Biz’de bundan fazlası var. Daha boşluklu, daha geniş bir sound var bu sefer müziklerinde. Geceleri Gel’in finalindeki Arcade Fire’ı hatırlatan yükseliş veya Nebula’nın kontrollü gerilimi bu yeni rotadaki durakları gösteren, kendine daha çok güvenen bir grubun şarkıları.
Dinleyin:
Geceleri Gel (Yatak Sarhoş Gibi)
8. Ah! Kosmos – Bastards
Başak Günak’ın projesi Ah! Kosmos, iki yıl önce çıkarttığı Flesh isimli EP’siyle adını duyurmuş, çarpıcı görseller ve çeşitli canlı enstrümanlarla desteklediği sahne performansıyla kulaktan kulağa yayılmıştı. Alman Denovali Records etiketiyle yayınladığı ilk uzunçaları Bastards’ta, yine doğal sesler ve sentetik efektleri uyum içinde harmanlıyor, elektronik müziğin içindeki insani dokunuşu yakalamayı başarıyor.
Dinleyin:
And Finally We’re Glacier
7. Kes – Kamlama
Türkiye’nin rock sahnesini takip edenlerin iyi bildikleri üç adam, Cenk Turanlı, Mehmet Demirdelen ve Emre Kula, bir araya geldi ve ortaya Kes çıktı. Üçlünün muazzam uyumu, “sadece” gitar, bas ve davulla yaratılan gümbür gümbür sound, progressive rock janrına dahil olsa da türün klişelerinden uzak durma tavrı ve sular seller gibi akan trafikleriyle dört başı mamur bir kayıt Kamlama. Ülkede bu yılın en güzel “gürültüsü”.
Dinleyin:
Hak
6. Mabel Matiz – Gök Nerede
Mabel Matiz dört yıl içinde üç albüm yayınladı ve her albümüyle bir adım ilerlemeyi başardı. Gök Nerede ise onun ilk günden beri sinyallerini verdiği zirvesi belki de. 2015 yılındayız, insanların albüm dinleyecek kadar sabrı olmadığı düşünülüyor ama Mabel 14 şarkılık, 63 dakikalık ve tek bir fazla parçası olmayan bir albüm yayınlıyor. Sarışın’ın insanın içine dokunan gitar melodisinden Gel’in yaralayıcılığına, nefis Bir Hadise Var yorumundan kapanıştaki Pullarımı Gömdüğüm Deniz’e kadar dolu dolu bir kayıt bu.
Dinleyin:
Sarışın
5. Burcu Tatlıses – Güzel Kokuyorum
Burcu Tatlıses’in müziğini sınıflara koymak pek kolay değil: Yıllarca söz ve beste katkısı verdiği pop yıldızlarının albümlerinde sırıtmayacak pek çok “damar” şarkısı var; prodüksiyon estetiği ise bunun aksine büyük bir sadelik barındırıyor ve Tatlıses’in tavrı indie alemine yakın duruyor. Ama bunun pek bir önemi yok: Şarkı yazarlığı zanaatine çok hakim bir sanatçıyla karşı karşıyayız, asıl önemli olan o. Güzel Kokuyorum genelinde koyu bir keder barındıran (Ay ve Bir Sana Bir de Bana yorumunu eliniz rakıya gitmeden dinlemeyi deneyin!) ama ara ara derdine bile gülmeyi başaran tonuyla ilk albüm defosu taşımayan, çok güzel bir iş.
Dinleyin:
Ay
4. Kaan Tangöze – Gölge Etme
Fena halde karışık yıllar yaşadık, hala da yaşıyoruz. Bundan on yıllar sonra bugünlerin kaosunu an(la)mak için hangi albüme dönecek bir müziksever? Bu seneye kadar öyle bir albüm yoktu. Kaan Tangöze, tam bu zamanların kavgasını, umutsuzluğunu, mücadelesini tarihe not düştü Gölge Etme ile. Bu ülkede kuşağının en iyi şarkı yazarı olduğunu zaten Duman albümlerinden biliyorduk; ama böyle bir zamanda böyle bir kayıtla tek başına ortaya çıkıp bunları söyleme cesareti ayrıca takdiri hak ediyor. Gölge Etme’nin tınısı ve tavrı Bob Dylan’ın 1960’larını anımsattı, dileyelim ki bu ülkedeki kültürel ve sosyal etkisi de Dylan kadar büyük olur.
Dinleyin: Taksim Meydanı
3. Yasemin Mori – Finnari Kakaraska
Deli Bando ile ülkede 2000’lerin en çarpıcı ve derinlikli albümlerinden birine imza atmıştı Yasemin Mori. Öyle yoğun bir albümün iki buçuk sene sonrasında yeni kaydı beklemiyordum açıkçası. Mori de Deli Bando’nun devamını değil, farklı renklere sahip bir albümle döndü zaten. Deli Bando’yu benzersiz kılan sıradışı şarkı tempolarına (Geronimo ve Venüs’te Uyandım) burada pek rastlamadık ama Finnari Kakaraska’nın kuvveti hikayelerinde: Avcı Türkçe söz yazımında bir zirve, Bitli Kaptan ve Çınar’daki hikaye anlatıcılığı da muhteşem. Evet, bu daha çok sözleriyle var olan bir albüm ve Mori, bu hikayelere yer açmak için harikulade grubunu bilinçli olarak bir adım geriye çekmiş. Sonuç yine nefis: Yasemin Mori, hala Türkiye’de bu dönemin en ilgi çekici müzisyeni.
Dinleyin: Avcı
2. Ceza – Suspus
“Hızlı söyleyen ben değilim, yavaş dinleyen sizlersiniz.” Ceza gerçekten de Türkiye’de sadece rap’in değil, müziğin genel standartlarının ötesinde; dünyadaki türdeşleriyle aynı seviyede. Üstelik bu sefer rap’iyle insanın başını döndüren hızlara oynamıyor. Ama sözleri her zamankinden cesur, altyapıları her zamankinden daha zengin, melodileri her zamankinden daha yakalayıcı. Sadece kendisine bir düşman belirleyip saldırmak yerine dinleyicisini, hatta kendisini bile sorgulayan derinlikli tavrıyla Ceza Suspus’ta başyapıtını üretti. Dediği gibi: “Rap harekettir ve de politiktir.”
Dinleyin:
Suspus
1. Can Güngör – Silik Düşler
Son yıllarda memleketin indie sahnesini takip edenler Can Güngör’den haberdardı: Çok yönlü bir müzisyen, üretken bir şarkı yazarı ve yetenekli bir prodüktör olarak. İlk albümü Silik Düşler’de tüm bunları fazlasıyla ortaya koydu. İki kişilik bir muhabbet samimiyetinde, hatta bazen tek kişinin mahremiyetinde bir kayıt bu: Üstelik eni konu rock grubu formasyonuna sahip bir ekiple bunu becerebiliyor. Bilinçli bir şekilde “sessiz” bir kayıt bu, Can Güngör şiirsel sözlerini bir sohbet doğallığında söylüyor. Melodileri de zahmetsiz geliyor kulağa, halbuki arkasında yoğun bir ustalık olduğu belli, zira 50 dakika boyunca fazladan tek bir nota bile çalmamak büyük bir işçilik gerektiriyor. Belki de fazla uzatmaya gerek yok: Silik Düşler sadece 2015’in en iyi yerli albümü değil, bu ülkede 2000’lerde çıkmış en iyi işlerden birisi. Can Güngör de son yılların en heyecan verici yeteneklerinden.
Dinleyin:
Uçurumlardan