30 ARALIK, PAZARTESİ, 2024

90 Yıl Sonra Yeniden: “Deli Dolu” Opereti

Cemal Reşit Rey ve Ekrem Reşit Rey’in dünya prömiyerinin üzerinden 90 yıl geçen Deli Dolu opereti, İstanbul Devlet Opera ve Balesi imzasıyla yeniden sahneye taşınıyor. Süreyya Opera Sahnesi için yeniden düzenlenen, 1930’ların revü ve operet kültürünü hatırlatan yapıta ilişkin bir yazı.

90 Yıl Sonra Yeniden: “Deli Dolu” Opereti

İstanbul’da şu günlerde “deli dolu” bir rüzgâr esiyor ki sanatseverler bu rüzgâra kendilerini kaptırmaya çoktan hazırmış. İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB)’nin 44 yıl sonra yepyeni bir kompozisyon ile sahneye koyduğu Deli Dolu operetinden söz ediyorum. 90 yıl önce dünya prömiyeri Eski Fransız Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen eser; beni revülerin ve operetlerin büyük bir seyirci kitlesi olduğu 1930’lu ve 1940’lı yıllara götürdü. Operet kültürünün günümüzde “moda” olmadığı Türkiye’de dört başı mamur bir sahne gösterisi olan Deli Dolu, büyük bir eksikliği kapatıyor bugün.

Rey Kardeşler’in ortak üretimi

Rey Kardeşler müzik tarihimizin yüz akı isimleri. Form, müzikalite ve sahnelemede zirve olan bu iki sanatçı -birlikte çalışma motivasyonlarıyla- aynı zamanda örneğine az rastladığımız bir kardeşlik hikâyesi yazdılar yaşamları boyunca. Lüküs Hayat, Üç Saat gibi en bilinenlerinin yanında Deli Dolu, bu hikâyenin nahif örneklerinden biri. Müziği Cemal Reşit’e, librettosu Ekrem Reşit’e ait olan operet; uyumlu ve yetkin bir çalışma ürünü olarak hak ettiği değeri, Devlet Opera ve Balesi (DOB) Genel Müdür ve Genel Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk ile İDOB Müdür ve Sanat Yönetmeni Caner Akgün’ün vizyoner ve sanatsal bakışlarının yansıması olarak buluyor. Sanki Sağtürk ve Akgün de bize yansıyan uyumlu mesai arkadaşlıklarıyla bir kardeşlik hikâyesi yazıyorlar. Türk müziği ve bestecileri için periyodik olarak yapılan programlar -örneğin Ulusal Müziğimiz- da bu topraklarda yetişmiş sanatçılar ile onların enstrümanlarından çıkan notalara verdikleri kıymeti Deli Dolu özelinde de gösteriyor.

Fotoğraf: Murat Dürüm

Süreyya Palas’ta İki Musevi

Deli Dolu opereti temelde çözülen aile bağlarını işleyen bir yapıt. Süreyya Palas’ı yöneten iki Musevi’nin -İzak ve Josef’in-, Josef’in ailesinin, otel müşterilerinin ve çalışanlarının iki perdelik trajikomik hikâyesi yansıyor tablolara. İzak’ın Josef’i ortadan kaldırmak isteyip sermayeyi tek başına yönetmek ve Josef’in eşi Marika’ya sahip olmak gibi kötü emelleri ile başlıyor Deli Dolu’nun karmaşık kurgusu. Çok kalabalık bir kadrosu var eserin; hâliyle bu çoksesliliğin getirisi olarak genişleyen, dallanıp budaklanan, çeşitlenen hikâye ve hikâyecikleri de.

Deli Dolu, uvertürü ile seyirciyi yanına almayı, onu etkilemeye başlıyor. Neşe dolu bir forma sahip olan uvertür iyi dinleyenlere yaklaşık üç saat boyunca güldürü, yalan, şehvet, kahkaha ve oyun dolu bir müzikal komedi izleneceğinin ipucunu veriyor. Murat Kodallı’nın yönettiği orkestranın seslendirdiği notaların tınısı, bildiğimiz/anladığımız bir dilde akışı ifade ediyor.

Akcan ve Haksoy Öne Çıkan İsimler

30’larda Deli Dolu’nun “deli” bir kadrosu varmış: Hâzım Körmükçü, Vasfi Rıza Zobu, Bedia Muvahhit, Şevkiye May, Feriha Tevfik, Semiha Berksoy, Behzat Butak… Sayarken bile bu dev kadroya insan inanamıyor. Yeni Deli Dolu’nun kahramanlarını canlandıran sanatçılar ise İDOB’un temsillerini takip edenlerin sıkça karşılaştığı isimler. Hepsine tek tek burada değinmem mümkün değil ama aklımda kalan performanslardan söz etmem gerekirse; Marlene rolünü canlandıran soprano Ayşenur Ayyıldız Haksoy, Deli Dolu’nun yıldızıydı bana göre. Aryalarını icra edişindeki yetkinliği, rolüne hâkimiyeti, güçlü sesi ile Haksoy’u çok önemli rollerde izleyeceğimizi şimdiden söyleyebilirim. Geçtiğimiz yıl Süreyya Operası Balo Salonu’nda “Kahve Konserleri” programı kapsamında söylediği Kahve Kantatı hâlâ kulaklarımızda.

Yıllarını opera sanatına vermiş Esra Abacıoğlu Akcan, kadronun en güldüren rollerinden birini canlandırdı. Josef’in eşi Marika’ya hayat veren Akcan, seyirciyi en çok güldüren karakterlerin başında geliyor. Sahne tecrübesi, postürü ve Rum aksanı ile tam not aldı seyircilerden. Alp Köksal ve Berk Özbek iki ortağı canlandırırken uyumlu bir ton yakaladılar. Operetin dönüşümlü bir kadrosu var; benim izlediğim akşamki kadronun diğer sanatçıları ise Mehmet Tükel Acar (Prof. Silberstein), Okan Fidan (Firuz), Ali Murat Erengül (İrfan), Özlem Soydan (Pervin), Aylin Sürücüer (Katina), Fuat Kılıç Aslan (David), Bülent Külekçi (Cevad), İpek Zehra Evre (Sabiha), Çağdaş Bektaş (Muhasebeci)’tan oluşuyordu.

Fotoğraf: Murat Dürüm

30’ların Dekoratif Modası, Salon Şıklığı

Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi için hazırlanan eseri sahneye Şebnem Özsaran koymuş. Dekor tasarımı ile kostüm tasarımını özellikle kutlamak istiyorum. Zeki Sarayoğlu’nun tasarladığı dekor son derece şık, sofistike ve dikkat çeken bir otel havası estiriyor. Özellikle renk seçimi, tonların belirlenişi, aksesuarların dönemin ruhunu yansıtışı 30’ların dekoratif modasını algılayabilmemi kolaylaştırdı. Kostüm için de bunu söylemek mümkün. Serdar Başbuğ’un hazırladığı kostümler dönemin salon şıklığını göstermesi açısından önemli. Işık tasarımı Taner Aydın’a koro şefliği Volkan Akkoç’a, koreografi ise Çiğdem Erkaya Öztürk’e emanet. Müziği düzenleyenlerse Ulaş Kurugüllü ve Aytuğ Ülgen.

​Operetin önemli unsurlarından biri olan dans kısmının biraz zayıf olduğunu ifade etmeliyim. Dans sanatçılarının dinamizmini -eğlenceli bir kurguya göre- yavaş buldum. Belki yeni bir koreografi ve dans düzeni ile daha canlı bir performans sergilenebilir. Olaylar oldukça hareketli ve gülünç olunca dansın da bu hareketle ivmelenmesi bekleniyor ama Deli Dolu’da biraz daha hareket olması yapıtı daha “deli dolu” bir zemine oturtacaktır diye düşünüyorum.

Deli Dolu’yu Kadıköy Süreyya Operası’nda 7,14 Ocak ve 4, 7 Mart tarihlerinde izleyebilirsiniz.

0
483
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage