Bu yıl ilki gerçekleşecek DenizBank VoiceUp A Capella Festivali kapsamında Türkiye’de sahne alacak, dünyanın en ünlü a capella topluluklarından biri olan The Real Group ile konser öncesi sohbet ettik.
Başak Doğan’ın kurucu sanat direktörlüğünü yürüttüğü Vokal Akademi’nin, DenizBank ana sponsorluğunda hayata geçirdiği DenizBank VoiceUp A Capella Festivali, 22 - 27 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek. Ünlü koro şeflerinin ilk defa Türkiye’de eğitimler vereceği festival kapsamında Hollanda’dan Uruguay’a, Türkiye’den Danimarka’ya 550’den fazla müzisyen, koro ve vokal grubu sahne alacak. Türkiye’de koro ve a capella müziğini yaygınlaştırmak amacıyla bu yıl ilk kez düzenlenecek festivalin ana grubu ise a capella müzik denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan İsveçli The Real Group olacak. Caz, pop, halk ve koro müziğini harmanlayan grup, özgün bestelerinin yanı sıra pek çok tanınmış eseri yeniden yorumlayarak uzun yıllardır dinleyicisini büyülemeye devam ediyor. Grup, festivalin 23 Ağustos Çarşamba günü gerçekleşecek gala konserinde dinleyicilerle buluşacak. 40 yılı aşkın süredir dünyanın her yerinden a capella müzik hayranlarına ilham veren The Real Group ile VoiceUp A Capella Festivali odağında konuştuk.
The Real Group’un müzikal yolculuğu 1984’teki kuruluşundan bu yana nasıl gelişti? 40 yıllık geçmişi olan bu grubun geleceği için neler öngörüyorsunuz?
Johannes Rückert Becker (tenor): İlk yıllarında repertuar ağırlıklı olarak The Real Book’un caz standartlarından oluştuğu için grubun adı The Real Group oldu. Doksanlarda repertuar grup üyeleri tarafından yazılan orijinal müziklere doğru evrildi ve daha fazla pop müziğe yöneldi. Her zaman farklı stillerde; pop, caz, folk, klasik, soul müzik… Giderek daha fazla türde şarkı söyledik ve yeni fikirlere asla hayır demedik. Grubun tüm tarihi boyunca a capella çerçevesinde neler yapılabileceği konusunda açık bir fikir vardı. A capella’nın olanaklarını keşfetmek ve bir grup olarak evrilmeye devam etmek inanılmaz eğlenceli.
The Real Group’un bir parçası olmak sizin için ne ifade ediyor?
Daniele Dees (bass): Hepimiz farklı müzikal geçmişlere sahibiz ve The Real Group’a katılma yollarımız oldukça farklı; ancak hepimizin ortak noktası, müziği dinlemiş ve grubun yarattıklarına hayran kalmış olmamız. Hepimiz adına konuşursam, neredeyse 40 yıldır devam eden bu uzun yolculuğun bir parçası olmaktan onur duyduğumuzu ve heyecanlandığımızı söyleyebilirim sanırım. Mirası devralmanın harika bir his olduğunu düşünüyorum.
Pop, caz, İsveç halk ezgileri ve koro müziği gibi birçok türü bir araya getiriyorsunuz. Bu türleri bu kadar sorunsuz bir şekilde birleştirmeyi nasıl başarıyorsunuz?
Joanné Nugas (alto): Geniş bir müzik zevkine sahip bir grup insanız, bunu bir güç olarak görüyoruz ve değer veriyoruz; ama en önemlisi farklarımız, ki bence bu iyi bir şey. Herkesin müzikal fikirlerine olabildiğince evet demeye çalışıyoruz, bu da müziğimizin harika paletini oluşturuyor.
The Real Group, yıllar içinde birçok üye gördü. Peki grup, üyeler değişse bile temel özünü nasıl korumayı başarıyor?
Axel Berntzon (baritone): Öncelikle hepimiz orijinal üyelere hayran kalarak ve onları dinleyerek büyüdük, ayrıca birçok benzer müzikal etkiye sahibiz. İsveç cazı ve koro müziği kültürümüzün büyük bir parçası, bu nedenle sesimizin büyük bir kısmı bu ortak zeminden geliyor. Eski üyelerle çalışabilme şansına sahip olmamız da büyük bir şans, bilgileri ve zamanları konusunda son derece cömertler ve bu da bizim için çok değerli! Ancak grup birçok farklı müzikal bağlamda var oldu ve bu grubun içsel bir özelliği de yeni sesleri, türleri ve duyguları keşfetme arzusu. Eski üyeleri seviyoruz ama biz onlar değiliz, bu yüzden bu büyük mirasa kendi dokunuşumuzu eklemeyi dört gözle bekliyoruz!
Böylesine zengin ve köklü geçmişe sahip bir grubun, sanıyorum ki sayısız perde arkası hikâyesi vardır. Bizimle paylaşmak istediğiniz bir tanesini anlatabilir misiniz?
Clara Fornander (soprano): Geçen yaz Almanya’nın Wunstorf adlı küçük bir kasabasında bir konserimiz vardı. Vardığımızda konser bagajımızın tamamının İsveç’te kaldığını öğrendik. Bu nedenle mikrofonumuz, monitör sistemimiz, sahne kıyafetimiz ve ayakkabımız yoktu. Hava 30 dereceydi, etrafta neredeyse hiç mağaza yoktu ve yeni çözümler bulmak için sadece dört saatimiz vardı. Yedek ses mühendisimiz bazı eski teknik ekipmanları zamanında bir araya getirmeyi başardı ve etraftaki tek giyim mağazasından küçük, sıkıcı siyah kıyafetler satın aldık. Güzel ayakkabılarımız olmadığı için konseri ayakkabısız gerçekleştirdik. Bizim için tamamen farklı bir kurulumdu, ama bazen bu tür konserler sadece en iyisi ve en takdir edileni oluyor. Yaşadığımız strese rağmen işleri doğru yapmaya odaklanmamız sayesinde umduğumuzdan daha iyi bir sound ortaya çıktı.
Türkiye’de de büyük bir dinleyici kitlesine sahipsiniz. Geçmiş deneyimlerinize dayanarak yeniden Türkiye’de sahne almak nasıl bir duygu sizin için?
Joanné Nugas (alto): Türkiye’ye yeniden gelmek harika bir his! Bir yıl önce performans sergilemek için buradaydık ve bu unutulmaz bir deneyimdi. Seyirci o kadar cömert ve sıcaktı ki, İstanbul’daki gösterimizden sonra birbirimize ilk söylediğimiz şey “Çok yakında geri dönmeliyiz!” oldu. Nihayet geri döndük! Bu sefer daha fazla müzik, son zamanlarda üzerinde çalıştığımız bazı yeni melodiler ve düzenlemelerle yeniden Türkiye’de performans sergilemeyi dört gözle bekliyoruz.
Türkiye’de koro ve a capella müziğini yaygınlaştırmak amacıyla yola çıkan DenizBank VoiceUp A Capella Festivali, bu sene ilk kez gerçekleştirilecek. Festivalin ana grubu olarak siz bu festival hakkında siz neler düşünüyorsunuz?
Festivalin ilk edisyonunun bir parçası olduğumuz için çok heyecanlıyız. Genellikle yurt dışında performans sergilediğimizde, ses odaklı pek çok festivale katılıyoruz. Bu bizim için harika bir zaman çünkü odadaki herkesin müzik ve şarkı söyleme heyecanımızı paylaştığını biliyoruz, bu da otomatik olarak birlikte olmanın ortak deneyimini artırıyor. Geçen yıl o kadar harika insanlarla tanıştık ki, bu yıl yeni arkadaşlarla tanışmayı ve eski arkadaşlarla yeniden buluşmayı dört gözle bekliyoruz!