İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sahnelenen Hayal-i Temsil, Darülbedayi'nin 100. yılı dolayısıyla düşünülen ama zorunlu bir anmanın ötesine geçen gerçek bir başyapıt olarak ilgiyi hak ediyor. Hayal-i Temsil, makyör Dikran Efendi'nin anlatımıyla tiyatromuzun iki öncü kadınının öyküsünü aynı anda sahneye getiriyor.
Afife Jale ve Bedia Muvahhit, birbirine yakın zamanlarda ilk kez Darülbedayi'de sahneye çıkmış iki kadın sanatçı. Afife Jale, sahneye çıkmaya cüret eden ilk Müslüman Türk kadını olarak en sert tepkilerle cezalandırılmış; Bedia Muvahhit ise Mustafa Kemal Paşa'nın da desteğiyle övgülerle karşılanmış. Afife dinsel tutuculuğun hedefi ve kurbanı olmuş trajik bir kahraman. Yakın zamana kadar ismi bile resmi tarihten silinmiş, gözden uzak tutulmuş bir öncü kadın sanatçı.
Vasfi Rıza Zobu'nun O Günden Bu Güne adlı anı kitabında rastlıyoruz Afife'ye. “Bir Afife Vardı” başlıklı bölümde o günlerin taassup ortamındaki cesaretini vurgulayarak anlatır Afife'nin tiyatro macerasını. Uzun yıllar boyunca Osmanlı sahnelerinde azınlıklara mensup Ermeni ve Rum kadınları sahneye çıkmıştı. Darülbedayi yönetimi cesaret göstererek, beş Müslüman kızını sahne sanatçısı olarak yetiştirmek üzere okula kabul eder. Zobu şöyle anlatır bu ilk sahneye çıkma olayını: “Bunların içinde 'Afife' adındaki kız, taassupla çekişmenin yılmaz bir kahramanı olarak pençeleşti durdu. Mektebe talebe olarak girmeleri 'günahkâr takipçileri' tarafından duyulmadığından ses çıkaran olmadı. Bu sessizlikten cesarete gelen idare, Afife Hanım’a Hüseyin Suat Bey’in Yamalar piyesinde bir rol verdi... Ve ilk defa Kadıköy'ünde Apollon Tiyatrosu'nda (Hale Sineması) sahneye çıktı... Vay efendim, sen misin “Şer-i şerife mugayir” hareket eden!.. Dahiliye Nezareti, Şehremaneti, Polis Müdüriyeti... Derken, işe Şeyh-ül İslâm'ı da karışınca, hadise dinî bir mevzu oldu. “Müslüman kadını sahneye çıkamaz” fetvasiyle, bu ilk teşebbüse adeta “irtidat” (dinden dönme) nazariyle bakıldı. Afife'yi tevkife teşebbüs ettiler. Hepimizi bir telaştır aldı. Ama buna mani olmaya kimin gücü yeterdi!”* Tarih 22 Nisan 1920'dir. Sonrası baskınlar, gözaltı ve yasaklamalarla devam eden bir dışlama ve baskı süreci.
Afife ise kuşlar gibi uçuyordu o gece, anılarını şöyle anlatmıştı sonraları: “Hayatımda mesut olduğum ilk gece… Sanatın ruhuma verdiği güzel sarhoşluk içindeyim. O piyeste (Yamalar) güzel bir sahne vardır; ağlama sahnesi… Orada taşkın bir saadetle gerçekten ağladım… Alkış, alkış, alkış… Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler. Perde tekrar kapandı. Muharrir (Hüseyin Suat Bey) kuliste bekliyormuş; ben çıkarken durdu, alnımdan öptü: ‘Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin’ dedi.”
Bedia'nın Dame de Sion'da öğrenciyken düşmüştür içine tiyatro aşkı. Darülbedayi'nin ünlü aktörü Ahmet Refet Muvahhit Bey'le evlenir, Darülbedayi'ye katılır. Afife'nin başına gelenlerden sonra yönetim Türk kadınlarını sahneye çıkarmaya istekli ama endişelidir. Topluluk İzmir'e turneye gider. Mustafa Kemal Paşa'nın özel izni ve katılımıyla Ceza Kanunu oyununda Bedia Muvahhit Palas Sineması'nın (sonra Tayyare) sahnesinde rolünü alkışlarla canlandırır. Tarih 31 Temmuz 1923'tür. Müslüman Türk kadınları sahneye çıkmak için büyük bir mücadele vermişlerdir. Afife'nin trajedisi bitmemiştir. Baskılar sonucu bunalıma ve yılgınlığa kapılan Afife, özel topluluklarla Anadolu turnesine çıkar. Bir konserde tanıştığı besteci Selahattin Pınar'la büyük bir aşk yaşar. Evlilikleri Afife'nin morfin bağımlılığı yüzünden tükenmesi nedeniyle sona erer. Sonrası hızlı bir düşüş... Afife ilk öncü olmanın kurbanı olmuş, kendini feda etmiştir.
Hayal-i Temsil’in Darülbedayi'nin 100. yılı etkinlikleri çerçevesinde sahnelenmesi son derece anlamlı. Bundan daha iyi bir seçim olamazdı. Ahmet Sami Özbudak'ın şiirsel ve dokunaklı metnini Yiğit Sertdemir son derece esnek, hareketli, dinamik bir oyun olarak sahnelemiş. Cem Yılmazer'in sahne ve ışık tasarımı olağanüstü. Seyirciyi bir anda içine alıveren bir masal atmosferi yaratıyor. Dekorun içinden çıkan döner sahneler, farklı mekânlara dönüşüyor. Kulis, sahne, bar, bahçe, hastane odası oluveriyor. Nihal Kaplangı'nın kostüm tasarımı dört dörtlük. Oyunculuklar tek kelimeyle muhteşem. Afife'de Şebnem Köstem, Bedia'da Hümay Güldağ canlandırdıkları kişiliklerin büyüsünü seyirciye ustalıkla geçiriyorlar. Yiğit Sertdemir, Afife ile Bedia'nın hayatlarına giren onlarca karakteri ustalıkla canlandırıyor. Anında kostümünü, bıyığını, tavrını, yürüyüşünü, şivesini değiştirerek, kendini hiç tekrar etmeden kılıktan kılığa giren bir binbir surat gibi gözümüzün önünde değişiyor, başka birine dönüşüyor. Hele aynı anda Bedia ile Darülbedayi'de, Afife ile Boris'in kahvesinde oynadığı bir Othello var ki. Yüzünün sol tarafı Bedia ile soylu Othello'yu canlandırırken, sağ tarafı bıçkın kabadayı Othello'ya hayat veriyor. Hayal-i Temsil, iki gerçek hayat hikâyesini, didaktikliğe düşmeden, hakiki bir tiyatro aşkıyla, tiyatro dokusuyla sahneye getiriyor. Kaçırılmaması gereken bir başyapıt.
* Vasfi Rıza Zobu, O Günden Bu Güne, Milliyet yayınları, Mayıs 1977, s. 75