Yönetmen Çağıl Bocut ile yazdığı ve yönettiği Sardunya odağında filmin öne çıkan başlıklarını, ilk uzun metraj yolculuğunu ve gelecek projelerini konuştuk.
Çağıl Bocut’un ulusal ve uluslararası festivallerde ödül kazanan, şu sıralar MUBI’de izleyici ile buluşan ilk uzun metrajı Sardunya, bir baba-kız ilişkisi üzerinden aile, ölüm, adalet ve birtakım etik kavramlara eleştirel bir bakış sunuyor. İlayda Elif Elhih ve Ali Seçkiner Alıcı’nın başrollerinde yer aldığı filmin kadrosunu Ahsen Eroğlu, Evren Duyal, Tansu Biçer ve Zeyno Eracar oluşturuyor.
Sardunya; 31. Cottbus Uluslararası Film Festivali’nde En İyi İlk Film ödülünü kazanan, Türkiye prömiyerini gerçekleştirdiği 40. İstanbul Film Festivali’nde En İyi İlk Film, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Sinematografi ödüllerini topladı. Ardından 32. Ankara Film Festivali’nde de En İyi İlk Film ödülüne layık görüldü.
Sardunya’da anlattığınız aile hikâyesini bir baba ile kızı arasındaki ilişki üzerinden kuruyorsunuz. Neden bu ilişkiyi tercih ettiniz öncelikle? Aile içinde baba ve kız – ki burada bahsettiğimiz iki kız kardeşten büyük olan kız çocuk – ilişkisinde üzerine gitmek istediğiniz, ortaya çıkartmak istediğiniz neydi?
Aslında hikâye önceleri bir baba-oğul ekseni üzerinde ilerliyordu. Ancak bir şekilde karakterlere ve baba-oğul arasındaki diyaloglara pek ısınamıyordum. Konuştukları ilgimi çekmiyor ve içimden bir baba-oğul hikâyesi daha anlatmak geçmiyordu. Hem daha özgün olacağını düşündüğüm, hem de feminen tarafımı daha keşfetmek istediğim için hikâyeyi baba-kız ekseni üzerine kurmaya karar verdim.
Bir aile dramı olarak okuyabileceğimiz ana hikâyeyi aile içinde güç değişikliği, bir bakıma “aile reisi”nin tartışılması, hastalık ve ölümle kurulan ilişki, adalet ve vicdan kavramlarına yaklaşım gibi yan temalar besliyor. Sardunya’nın hikâyesinin ana aksını oluştururken ele almak istediğiniz diğer yan başlıkları nasıl belirlediniz?
Ailelerin toplumun biyopsisi olduğuna inanıyorum ve tehdit edildiği anlarda ailelerin çok tehlikeli mekanizmalara dönüşebildiğini düşünüyorum. Fertlerin kendi çıkarlarını korumak adına önüne gelen her şeyi yapabildikleri de oluyor. Bu nedenle, öncelikle kutsal görülen aile kavramını biraz sorgulamak istedim. Bu ana kavram üzerine sağlık bürokrasisi, kuşaklar arası çatışmalar, aile içi güç dinamikleri gibi yan başlıklar kendiliğinden dahil oldu diyebilirim.
Sardunya’nın bu hikâyenin kurgusu ışığında bir filme dönüşme yolculuğunu sizden dinlemek isterim. Bir yandan da ilk uzun metrajınız, özel bir yolculuk. Kağıt üzerinde çalışılan bir metnin beyazperdeye taşınma süreci nasıldı?
Yaklaşık 8-9 sene kadar önce filmdekine paralel olarak ailemin hastalıklarla mücadele ettiği, babamın felç geçirdiği bir dönem yaşadım. Hastalıkların ilginç tarafı ailelerin konuşulmayan, saklı kalmış yönlerini ortaya çıkarması olabilir. Kimi aileler yakınlaşırken kimisinde ise ayrılıklar, küslükler görülüyor. Ben bu süreçte babamın bize göstermediği daha kırılgan ve insani bir tarafını tanıma fırsatı yakaladım. Belli bir süre sonra yaşadıklarımın toplumsal bir karşılığının da olduğunu düşündüğüm için kuşak çatışmalarını içeren bir hikâye anlatmaya karar verdim. Senaryo yazım sürecinde danışmanlardan ve güvendiğim arkadaşlardan yardım aldım. Senaryo tamamlandığında ise filme fon bulma süreci başladı. Aslında film sürecinde en çok zorlandığımız konulardan birisi bu süreç oluyor diyebilirim. Kamu destekleri filmi çekmeniz için çoğu zaman yeterli olmuyor ve yurt dışından da kaynak yaratmanız gerekiyor. Biz T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı destekleri yanında biraz Almanya’dan, biraz da kendi sermayemiz ile bu filmi var ettik. Bütçeyi sağladığınız zaman diğer aşamalar nispeten kolay gelişti.
Film oldukça özel bir dönemden filizlenmiş diyebiliriz o zaman. Aslında Sardunya’nın dramatik olaylar yaşanıyor olsa da genelinde bir tekinsizlik ve gerginlik hâkim. Bu da polisiye bir akış da kazandırıyor filme. Mesela İzmir - Urla gibi huzurlu bir sahil kasabasındayız ama hikâyenin sıkıntısı bunun önüne geçiyor. Seçtiğiniz baba ve kız da, Ali Seçkiner Alıcı ve İlayda Elif Elhih, fiziksel olarak keskin karakteristik özelliklere sahip oyuncular. Mekân ve oyuncu seçimlerinizde belirleyici olan neydi?
Bahsettiğiniz gibi filmdeki tekinsizlik havasını bir nebze olsun kırmak, bir de olumsuz durumlar karşısında dahi hayatın akışını anlatmak adına filmin mekânları için Urla’nın tabiatını ve kahramanları çevreleyen doğanın sadeliğini tercih ettik. Filmde çalıştığım bütün oyuncular ise, gerçekten çalışması çok keyifli, yaratıcı ve seyir zevki yüksek oyuncular. Ali Seçkiner Alıcı zaten oldukça tecrübeli ve yıllarını sanata vermiş bir isim. Başrol içinse henüz tanınmamış bir sima ile çalışmayı tercih ettim. Çünkü seyircinin zihninde oyuncunun bir önceki rolüne ait kodlar canlanıyor. Bunun için üniversitelerin tiyatro bölümlerinin derslerine girdim. İlayda’yı gördüğümde ve tanıdığımda role uygunluğu konusunda hemen hemen emindim. Oyuncular için belirleyici olan şey de yetenekleri yanı sıra projeye olan inançları ve filmi sahiplenmeleri oldu aslında.
Filmde ilgimi çeken ve beni “huzursuz eden” bir başlık da: "Kadının araba kullanması sırasında etrafındaki erkeklerin güvensizliği ve tahammülsüzlüğü". Hatta ilk sahnede Defne’yi ehliyet almak için girdiği direksiyon sınavı sırasında erkek öğretmenlerle dolu bir arabadayken buluyoruz. Bu baskı ortamı, sürekli çalan ve ucunda pek de iyi olmayan bir telefonla bölünüyor. Aslında Defne, araba kullandığı her sahnede gayet rahatken, babası tarafından da sürekli yanlış kullandığı gerekçesiyle tenkit ediliyor. Bu noktada kadınların araba kullanması ile ilgili kurulan bu ilişkiyi filmin bir parçası hâline getirmenizde ne etkili oldu?
Maalesef hepimizi saran bir ataerkillik içerisindeyiz ve bu durum içerisinde bulunduğumuz süreçlerde bir tahammülsüzlük ve tekinsizlik yaratıyor. Ehliyet sınavı ile Defne’nin film boyunca bir sınav yaşayacağını, kahramanın ehli olma yolculuğunu izleyeceğimizin öngörüsünü yapmak istedim. Defne ehliyetini alıyor ve babası karışsa da film boyunca gayet güzel araba kullanıyor. Ancak asıl sınavını bundan sonra başlıyor.
“Acıyı dindirmek” meselesi önemli bir diğer başlık. Bu bir tür son yazma kudretine sahip olmak, ayrıca bu anlara genelde sessiz bir anlaşma ile soğukkanlılık hakim. Vicdan muhasebesinden çıkan sonuç ise “günah keçisi” atamaya kadar varıyor. Bu konuya yaklaşımınızı ve “katil ile kurban”ı yaratırken nasıl bir yol izlediğinizi merak ediyorum?
Filmin hikâyesinde bir kurban analojisi kurmaya çalıştım. Bazen evin hizmetlisi, bazen Defne’nin halası, bazen evin köpeği, bazen Defne hatta bazen Defne’nin babası… Nadir, “Kötü babaların kötü çocuklarıyız” derken kendisinin de bir kurban olduğunu düşündüğünü ortaya koyuyor. Defne, Nadir’in sakındığı, gözü gibi baktığını düşündüğü ama sonunda kırılan sardunyası… Ancak Defne kurban etiketinin altından sorumluluklarından kaçıyor ve bir infazcıya dönüşüyor. Bu tatsız bir kısır döngü ve insan ancak sorumluluk alıp kendisi ile yüzleştiği, öz eleştiri yaptığı zaman bu döngüden kurtulabilir diye düşünüyorum.
Filmin müzikleri için Palmiyeler’i tercih etmişsiniz. Palmiyer’in sound’unda Sardunya’nın hikâyesini saran ne buldunuz? Tercihinizin temelinde ne yatıyor?
Palmiyeler çok sevdiğim bir grup ve yakın arkadaşlarım. Filmin kahramanı Defne İzmir’li ve 19 yaşında bir kişi. Palmiyeler grubu onun ve filmin evrenine yakın olur diye düşündüm :).
İlk uzun metrajınız Sardunya ve oldukça başarılı - ki gösterime girdiği ilk festivalden bu yana pek çok ödül kazandı. İlk filminizin sizdeki duygusal ve düşünsel karşılığı nedir? Filminizin başarısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim için alkışlardan çok, özellikle yapıcı ve iyi düşünülmüş eleştirileri faydalı buluyorum. Sardunya serüvenini tamamladı. Bundan sonra eksiklerimi kapatmak, entelektüel olarak kendimi daha geliştirmek ve film yolculuğuma devam etmek istiyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=Jho5D0hUPBY
Sinemayla kurduğunuz ilişki Sardunya’dan sonra değişti mi? Bundan sonraki projelerinizde denemek istediğiniz ya da bu filmden ileri taşımak istediğiniz neler var? Yakın veya uzak gelecekte hayata geçirmek istediğiniz, üzerinde çalıştığınız yeni projeleriniz var mı?
Sardunya’da öz eleştiri yapabileceğim pek çok yer var ama galiba bu iyi bir şey. Geliştiğinizi gösteriyor. Şu anda haziran ayında çekmeyi planladığım bir kısa film ve Can Merdan Doğan ile birlikte yazdığımız bir tiyatro oyunu var. İkisi de beni çok heyecanlandırıyor. Uzun vadede de birtakım fikirlerim var ama henüz bundan bahsetmek için biraz erken :).
Sardunya’yı MUBI Türkiye’de izleyebilirsiniz. MUBI Türkiye’nin Artful Living kullanıcılarına özel olarak hazırladığı bir aylık ücretsiz üyelik paketine buradan ulaşabilirsiniz.