Bu yıl 14’üncüsü düzenlenen Kadıköy Tiyatro Festivali 5-18 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek. Aynı zamanda kurucularından olduğu tiyatro festivalinin açılış oyununu oynayacak olan Ali Poyrazoğlu ile Esen Saba festival ve tiyatro hakkında konuştu.
Resmi sitenizde Ali Poyrazoğlu kimdir sorusuna yanıt olarak: devlet sanatçısı, Unicef iyi niyet elçisi, tiyatro yapımcıları derneği eski başkanı, usta oyuncu, üniversite hocası, yönetim koçu ve yazar cevabıyla karşılaşılıyor. Peki Ali Poyrazoğlu gerçekten kimdir?
Ali Poyrazoğlu daldan dala konan bir avaredir denildiğinde bunların hepsini kapsamış olur aslında.
İlk tiyatronuzu nasıl kurdunuz?
İlk tiyatromuzu Yenikapı'da kurduk. Kemal Bey'in kahvesinde üniversite talebeleri ders çalışırdı, arkada bir depo vardı biz de oraya gider kitap okur, otururduk. Ben, Müjdat Gezen, Demircan Türkdoğan, Celile Toyon, Savaş Dinçel, Haldun Ergüvenç Kemal Bey'den arkada ki depoyu istedik. Kemal Bey bize depoyu verdi. 30 tane kadar da iskemle verdi. Biz orayı sahne yaptık, soyunma odası yaptık, ben de evden ısıtmak için sobayı çaldım getirdim. Müjdat'la birlikte annem evde yokken iki sobadan birini çaldık, tren istasyonuna taşıdık oradan trenle Yenikapı'ya getirip, tiyatroya götürüp kurduk. Akşam eve gittim annem “Oğlum ne oldu bilmiyorsun?” dedi. “Noldu annecim?” dedim, “Eve hırsız girdi sobanın birini çaldılar” dedi. “Anne sen deli misin? Eve hırsız girip hiçbir şey çalmayıp sobayı mı çalacak? Başka bir yere koymuşsunuzdur, iyi arayın” dedim. Sonra bir gün annem tiyatroya geldi, sobayı gördü ama hiçbir şey demedi. Akşam eve gittim annem dedi ki “Hatırladım sobayı koyduğum yeri, bugün aklıma geldi”.
Çok disiplinlisiniz, bunun hayatınıza, tiyatronuza katkısı nedir?
Evet ben çok disiplinli olmayı tercih eden biriyim. Öyle çalışmanın, öyle düşünmenin, farklı alanlarda var olmayı denemenin önemli olduğunu, birbirini tazelediğini gençleştirdiğini düşünüyorum. Türkiye'deki büyük kurumsal yapılara değişim, çok disiplinli olma üzerine yönetişimsel metotlar öğretiyorum, anlatıyorum, bir işim de o. Artık dünyanın her yerinde insanlar kendilerini çok disiplinli bireyler olarak yeni baştan inşa etmeye çalışıyor. Tiyatroda da bu böyle. Aklı başında bir tiyatrocunun birkaç şapkası olur. Yazacak, çizecek, okuyacak... Oyuncu değil tiyatrocu çıkarmaya çalışmak gerekir. Ben öyle yapmaya çalıştım kendimden.
Bu sene 14’üncüsü düzenlenen Kadıköy Tiyatro Festivali'nin açılış oyununu siz oynuyorsunuz, öncelikle festival hakkında ne düşünüyorsunuz? Festivale kaç senedir katılıyorsunuz?
Festivalin kurucusu ben olduğum için kurulduğu yıldan itibaren hep içinde oldum. Kadıköy Tiyatro Festivali rahmetli Tuncer Öziner ile bizim ısrarımız üzerine başlamış bir festivaldir. Birlikte Kadıköy'de bir festival yapalım diyerek yola çıktık ve belediyeyle görüşmelere başladık. Ancak Kadıköy Belediyesi festivale ayırabilecekleri bir bütçeleri olmadığını söyledi. Biz de ücretsiz oynayacağız ama Kadıköy'ün bir festivali olsun dedik ve şu an 14’üncüsüne günler kaldı. Biz de ısrarla her sene katılıyoruz. Bu yıl ısrarla oynamayacağımı söyledim, ancak ısrarla “oynayacaksınız siz kurucususunuz” dediler ben de açılış oyununu sahneleyeceğim. Bu yıl ki programı çok beğendim hem eski, bu işe emek vermiş, seyirci biriktirmiş, seyircinin onlara emek vermiş olduğu; hem de yepyeni tiyatroları bir arada görüyoruz. Çok sağlam oyunlara sahip olan ve bu işe emek vermiş tiyatrolar aynı çatı altında toplanıyor.
Bu ve diğer tiyatro festivalleri çerçevesinde, Türkiye'de tiyatronun gelişmekte olduğunu söyleyebilir miyiz? Sizce yeni gelen kuşaklar tiyatronun “büyülü atmosferi”ni yakaladı mı?
Tabii ki büyük bir gelişim gayreti var. Bu yeni bir gelişim değil 10 yıl önce başlayan genç tiyatro akımının devamı demek daha doğru olur. Tabii ki onlar 10 yılda altlarından gelen tiyatro akımını besleyebildiler mi bu bir tartışma konusu. Ama gerçekten bir değişim oldu mu? Bilmiyorum... Oyunlara, repertuvara baktığım zaman çok heyecan verici şeyler de görüyorum, çok sıradan işler olduğunu da. Ben gençlere güvendiğim için, iyi iş yapma gayreti olan çocukların kendilerini aşarak, kendilerini ilerleterek bir çizgiye varacaklarını düşünüyorum. Ama seyirci bu gidişatı takip edecek mi? Duyduğum kadarıyla seyirci sayısı gitgide azalıyor, bir kısmı yerlerini koruyor, bir kısmı sağlamlaştırma tiyartosu yapıyor yani baştaki avangart atılım heyecanını bir parça yitirmiş gibiler. Ama bu dünyanın her yerinde böyle. Her devirde de böyle oldu. Yenikapı'da talebe kahvesinden 30 kişilik bir tiyatroyla başlamış, 30 kişilik tiyatroyu Müjdat Gezen, Celile Toyon ve Savaş Dinçer ile kurmuş bir insanım. Grup 6 diye bir ekiple bu yola başladık, altı kişiydik. Ben çeviri yapmaya başladım, Tenesse Williams, Pirandello, Moris Durion çevirdim. Onları oynayarak başladık, sonra zaman içinde arayışa girdik.
Tiyatro festivallerinin nasıl bir etki yarattığını düşünüyorsunuz?
Tiyatro festivalleri yapılan yere, bölgeye ya da kasabaya büyük canlılık getiriyor. Festivallerin turistik, kültürel ve ekonomik faaliyetleri çok geliştirdiğini düşünüyorum. Özellikle Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde bu festivallere çok önem veriliyor, yıllardır büyük bir disiplinle devam ettiriliyor. Keşke biz de olan yerlerimizi, olanaklarımızı kullanarak festivaller yapabilsek. Çok fazla uygun yerimiz var ama kullanmıyoruz. Bu çok üzücü bir durum. Bu konuda çok ciddi bir biçimde ihmal var. Bunun ertelenmesi tamamen zaman kaybı.
Sık sık yurt dışına seyahat ettiğinizi ve orada da tiyatroyla iç içe olduğunuzu biliyoruz. Dünyada tiyatronun seyri nasıl?
Dünyada olanaklar farklı. Türkiye'de tiyatro için oyun alanı sorunu olduğundan dolayı 30 kişilik bir ekiple mizansen ve reji yapmak, iki üç kişinin ötesinde iş çıkartmak çok zor oluyor. Türk tiyatrosu, dekor ve reji yapılabilecek alan sıkıntısı olduğu için İtalyan usulü klasik tiyatro kalıplarını yıkıp, kendini o İtalyan sahnesinin kadrajından özgürleştiremediği için görsel dil olarak kendini aşamıyor. Burada hep takılı kalıyor. Onun için bir parça söze dayalı metinlerle değişimin peşindeler. Bunu kıran birkaçtane tiyatro var. Bu sevindirici bir şey. Ama genelde görsel dilde bir fırlama, atlama, büyük bir değişim yaratabileceğimiz oyun alanlarımız yok. Belediyeler yaz aylarında yeni oyun alanları yaratıp, heyecan verici işler yapılabilecekken buna alan yaratmıyorlar. Örneğin yazın Bodrum gibi kalabalık bir yerde bir tiyatro festivali yapılabilir. Ama yok. Hatta tiyatro oyunu bile oynanmıyor.
Ben Eskiden Küçüktüm oyunu bu sene oynamaya başlayacağınız bir oyun, repertuvarınızda vardı ama bu sene tekrar oynamaya karar verdiniz. Nasıl bir oyun bekliyor izleyicileri?
Açılış gösterisi Ben Eskiden Küçüktüm oyunu olacak ve bu benim özel gösterim olacak. Ben Eskiden Küçüktüm adlı eski oyunumdan yola çıkarak yapacağım doğaçlama bir gösteri bekliyor seyirciyi. Biraz Best of Ali Poyrazoğlu derlemesi gibi olacak demek doğru olur. Diğer oyunlarımdan seçeceğim parçaları birleştirerek yeni bir doğaçlama hazırladım. Daha önce de Akasya Alışveriş Merkezi'nde hayata geçirdiğim bir çalışmaydı bu ve çok iyi geri dönüşler almıştım. Yeni sezonda Best of Ali Poyrazoğlu’nu Ben Eskiden Küçüktüm ismi altında oynayacağım için festivalde de açılış oyunumun adı bu.
Seyredeceğimiz yeni oyununuzun bizi heyecanlandırdığı kadar okuyacağımız yeni bir kitabınızın olup olmadığı da bir o kadar merak ediliyor?
Şu anda çıkmayı bekleyen kitaplarım var. Ustayla Çırak, Gölgede Muhabbet, Best of Ali Poyrazoğlu bitti, bekliyor. Anılarımı yazmaya devam ediyorum ve oynadığım Asi Kuş ve Ödünç Yaşamlar oyunlarını kitaplaştırmak bir sonraki projem.
Nasıl bir izleyicisiniz? Nelere dikkat edersiniz bir oyunu izlerken?
Meraklı, sabırlı, arayan bir seyirciyim. Yeniyi, eskiyi, pratiği, moderni iyi yapılmış prodüksiyonlarla izlemeye bayılırım. İyi bir Çehov da seyretmek isterim. Bir avangart oyun da görmek isterim. Ben iyi bir tiyatro seyircisiyimdir. Müthiş haz alıyorum tiyatro izlemekten. Herkes yurt dışına bir yerleri gezmeye gider ben uçağa biner oyun izlemeye giderim. Yurt dışına gittiğim her gece bir oyun izlerim.