18 OCAK, ÇARŞAMBA, 2017

Alternatif Bir Müzik Şöleni: Radyo Eksen Gece Kuşağı

Birçoğumuzun uzun yıllardır takip ettiği Radyo Eksen, klasikleşen programlarına eklenen yeni seslerle, yeni yayın dönemine 1 Aralık’ta başladı. Yeni yayın dönemi Rock’n roll, indie ve metal dahil her türden tınılara yer verdiği geniş bir programcı ekibiyle; yeni çıkmış isimlerden tozlu raflarda kalan plaklara kadar uzanıyor. 

Alternatif Bir Müzik Şöleni: Radyo Eksen Gece Kuşağı

Bağımsız yayın hayatına “Gece Kuşağı”na katılan Çağlan Tekil, Hakan Tamar, Artemis Günebakanlı, Kanat Atkaya, Gülşah Turgut, Barış Akpolat, Güven Yıldız, Hakan Özoğuz ve Nikki Wild gibi isimlerle devam eden radyo, her gün ev, iş yeri ve yolculuklarımıza konuk oluyor. Biz de yeni “Gece Kuşağı”nı, radyonun diğer ucunda, mikrofon başında oturan seslerden dinledik…

Çağlan Tekil

1991-94 yılları arasında aktif metal müzik dinleyici olan herkes hatırlar sanırım Laneth’i… Daha sonra da pek çok dergi ve yayınla uğraştınız; özellikle Blue Jean herkes tarafından çok seviliyor. Peki Laneth’in ve yayın hayatınızın kısa bir hikayesini anlatır mısınız bize? 

Türkiye’nin ilk fanzini olarak 1991 yılında başladık yayımlamaya. İlk üç sayımız fotokopiydi ve sadece üç kişiydik. Sonra yazar kadromuz genişledi, fotokopiye para yetişmemeye başladı, biz de ofset olduk. İlk sayımızın, ilk baskısı 35 adetti ve hemen bitmişti, 1994’te kapandığımızda tirajımız 3000’di. Sonra Non Serviam dergisini çıkarttım, 1998 yılında. O direkt ofset çıktı, hatta gazete bayilerine bile dağıtıldı. 2000 yılında da kapandı. Aradan 20 küsur sene geçmesine rağmen Laneth isminin hâlâ yaşaması güzel…

Adı şimdi de Radyo Eksen’de yapacağınız yeni programla yaşıyor. Programda bizi neler bekliyor olacak?

Laneth, metalin her türüne yer veren bir program. Programın adının Laneth olmasını Radyo Eksen’in kurucusu Barbaros Devecioğlu istemişti, ben de hayır demedim. Eski kafalı olduğum için genelde 80’ler ve 90’lar müzikleri çalıyorum ama her programda mutlaka yeni çıkmış albümlerden şarkılara da yer veriyorum. Ayrıca her programda en az iki Türk grubunun şarkılarını çalıyorum. Laneth’i her pazartesi saat 21:00-23:00 arası Radyo Eksen’de dinleyebilirsiniz.

Hakan Tamar

Türkiye müzik sahnesinde öne çıkan grupları ve son dönemde parlamış ya da yakın zamanda karşılaşacağımız isimleri dinleyeceğiz sanırım “MOD”da… Peki siz son zamanlarda kimleri dinliyorsunuz? Müzik hayatına yeni başlamış isimlerden kulağınıza takılanlar kimler?

Doğrudur, MOD programının içeriğinde zamanın ruhunu yansıtan pek çok tür yabancı müziğin yanı sıra “Yeni Türkiye Dalgası – Yeni Türkiye Akımı” başlıkları altında tanımlayabileceğim grup ve sanatçılara mümkün olduğunca yer veriyorum. 

Gaye Su Akyol, Nihil Piraye, Roadside Picnic, Ethnique Punch gibi isimleri sayabilirim son dönem dinlediklerimden.

Çoğu insan işinizin ne kadar keyifli olduğunu düşünüyordur. Radyoculuğa başlamaya nasıl karar verdiniz? Peki bu işle uğraşıyor olmanın zor yanları nelerdir?

Radyoculuğa başlar başlamaz okul durumunu sona erdirdim, mikrofonun karşısına geçtiğim anda yolumdan emin olmuştum, bu ayrıcalığın bilinciyle mesleğimle bağımı korudum.

Başlıca zorluk insanlar elbette… Coğrafyanın dinamikleri ve şartlarıyla birlikte tabii.

Artemis Günebakanlı

Manyetik Bant dört senedir Radyo Eksen’de devam ediyor aslında… Ama bir yandan da ödüllü bir blog’un adı. Peki Manyetik Bant’ın hikayesi nasıl başladı?

2000’lerin ortalarında sözlüklerde başlayan müzik yazma alışkanlığım, 2006’da arkadaşım Müge Yıldız’la açtığımız ilk blog’umuz Süveter’de yoğunlaştı. Manyetik Bant’ın ortaya çıkış tarihi ise 2009. Üniversitenin son yılında yaşadığım stres ve bulanık bir gelecek görüşünün sıkıntısı içinde, hissettiklerimle baş etmenin bir yolu olarak odaklandığım kısa, günlükvari müzik yazıları okuyucu buldukça ben de onlara tutunur oldum.

Manyetik Bant adı, üniversitede aldığım Radyo Programcılığı dersinde ortaya çıkmıştı aslında. Bu ad 2010’da, Açık Radyo’ya yaptığım başvurunun kabul edilmesiyle bir radyo programına dönüştü. İlk programım aynı zamanda ilk canlı yayınımdı. Kalbimin atışından kendi sesimi zor duyuyordum. Manyetik Bant’a iki yıl Açık Radyo’da devam ettikten sonra 2012’nin sonunda Radyo Eksen’e taşındım.

Yeni yayın döneminde programın içeriğinde ve formatında bir değişiklik olacak mı? Önceden takip etmeyenler için Manyetik Bant’ı dinleyince neler bulabileceklerinden biraz bahsedebilir misiniz?

Manyetik Bant’ın saptığı yollar indie, post-punk, punk, alternatif rock, ozan-şarkıcı geleneğinden sık sık geçiyor. Müziğin sınırlarını araştıran deneysel kayıtlara da yer vermeye çalışıyorum, sadece gitar ve vokalden oluşan yalın şarkılara da. Şimdiki zamanla geçmiş arasında serbest çağrışımın ince iplikleriyle birbirine bağlanan, türler arası geçişlerle gürültüyü ve sessizliği aynı hevesle dinleyen bir program Manyetik Bant.

Kanat Atkaya

33-45 adını taşıyan programınızda evinizdeki plak koleksiyonundan seçtiğiniz şarkıları ve hikâyelerini paylaşıyorsunuz. Plak merakınız nasıl başladı? Plak koleksiyonunuzda hangi tarzlar ağırlıkta? Sanırım programda da bu tarzlara yoğunlaşacaksınız…

Daha önce 2012-2013'te yine Radyo Eksen'de başlamış bir program 33/45. Gülşah Güray "Ekibi topluyoruz" deyince yine başladık. Mantık aynı: "Evde dinlemediğim plağı, radyoda da dinletmiyorum..." Ağırlıkta rock müzik var elbette ama dinleyenler için türlere, dönemlere veya yıllara takıntısı olmayan bir program hazırlamaya çalışıyorum. 1950'lerden bir şarkı da sızabiliyor programa, henüz ilk albümünü yayımlamış bir sanatçı veya topluluk da...

Gülşah Turgut

Hafta içi her gün 14:00-17:00 arasında bir program yapıyorsunuz… Ve Indeed adında bir gece programınız da var. Gündüz ve gece yayın yapmak birbirinden hangi noktalarda ayrılıyor?

Hafta içi yaptığım üç saatlik canlı yayın ayrı bir sorumluluk gerektiriyor. Saati gereği her kafama esen şarkıyı çalamıyorum, yine de tümüyle benim insiyatifimde olan bir yayın. Çarşamba geceleri yayınlanan Indeed ise tamamen özgür olduğum, yeni ve daha çok alternatif müziğe yer verdiğim bir program.

Indeed’de yeni çıkan indie-alternatif şarkılara yer veriyorsunuz. Neden indie? Ve yeni çıkan isimleri nasıl keşfediyorsunuz?

Gün içinde radyonun genel akışında zaten yeteri kadar klasiklere, eski ve yakın dönem şarkılara yer veriyoruz. Yeni çıkan müzikleri sürekli takip ediyorum ve bundan büyük keyif alıyorum; atlanan ya da çoğu kişinin bilmediği, farkına varmadığı çok iyi müzikler yapılıyor. Bunları bir saatlik programımda paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. 

Barış Akpolat

Radyo programınızın adı Sağır Sultan… Nedenini öğrenebilir miyiz? Her ay farklı bir konuğu da ağırlıyorsunuz; konuklarınızı seçerken nelere odaklanıyorsunuz? Programda bizi neler bekliyor olacak?

Programımın adı Hürriyet Gazetesi'nde çalışırken bana verilen ilk köşem için bulunan isim. Yaklaşık 6-7 yıllık bir geçmişi var. Açıkçası uzun süredir kullandığım ve dinleyicilerin gayet iyi bildiği bir isim olduğu için hâlâ kullanıyorum. O zaman bir ortak akılla ortaya çıkmıştı ve hâlâ beni takip ediyor. Belki ileride değişir, kim bilir... Program daha yeni başladığı ve ilk başlarda program formatını kafamda ve yayın bandında oturtmam gerektiği için daha konuk almadım ama yakın zamanda dinleyicilerin ve benim ufkumu açabileceğini düşündüğüm Türkiye rock müzik piyasasının müzisyen, yazar ve imza kişiliklerinin müzik alışkanlıklarını tanıtmayı planlıyorum. Herkesin hayatını etkilemiş şarkılarla formatı zenginleştireceğim.

Teknolojiden anlamayan adam adında bir projeniz var. Biraz bahsedebilir misiniz? Radyoculukla teknolojiden biraz olsa da anladığınızı kanıtlamıyor musunuz aslında?

Teknolojiden Anlamayan Adam, Hürriyet ve BirGün Gazeteleri arasındaki gazeteciliğe ara verdiğim dönemde ortaya çıkmış bir YouTube projesi. Teknoloji gazetecisi dostum Timur Akkurt ile birlikte ortaya çıkarttığımız bir projeydi ilk başta. Sonradan hayatımızın çok önemli bir döneminin başlangıcı oldu. Teknolojiden tamamen anlamıyor değilim ama telefon, tablet vb cihazların detaylarıyla da çok ilgilenmiyorum. Genel alıcının psikolojisini akla gelen basit sorularla programlarımızda yansıtıyorum. Timur ve ekibe geçen yıllarda katılan dostum Ekin Kollama, programlarda bana ve genel alıcıya cihazların gündelik hayatımızda ne işe yaradığını anlatıyor. Müzik konusundaysa teknolojiyi takip ediyorum. Özellikle ses sistemleri, pikap, plak yani kısacası analog müzik kültürünün teknolojisiyle yakından ilgileniyorum. Ses kayıt teknolojisini ve kurgusunu ise öğrenmeye çalışıyorum. Evde düzenli olarak kullandığım teknolojik aletler ise pikap ve kahve makinalarım.

Güven Yıldız

Programınızın adı neden E Vitamini? Ve E Vitamini’nde hafta içi yaptığınız Drive Time programınıza göre daha karanlık şarkılar bizi bekliyor sanırım; peki daha karanlık şarkılar derken kastedilen nedir?

E vitamini adı, Alman deneysel psych rock grubu Can’in 1972 yılında yayımladığı Ege Bamyası albümünde yer alan Vitamin C isimli şarkıdan geliyor, Eksenin e’si ile birleşmiş hali.

Karanlıktan ziyade dingin ifadesini kullanmak daha doğru olur. Arka planda kalmış, dinlenmiş ama sonra bir kenara bırakılmış, unutulmuş ya da hiç duyulmamış isimlerin şarkılarına yer veren; zaman zaman sözleri acıtıcı olsa da genelde uykuya hazırlayan -gerçi bu yayın döneminde yayın saati bir saat öne çekildiği için bu özelliğini yitirmiş olabilir-  bir program diye tanımlayabiliriz aslında.

Radyoculuğa Anadolu Üniversitesi’nde A Radyo’da başlamışsınız… Bu alana olan ilginiz ve başlama sürecinizi bizimle paylaşabilir misiniz?

Bir rastlantı sonucu da olsa aklımda hiç olmayan bir işi icra ediyorum. Gerçi o zamanlar da yine dinlediğim tarzlarla ilgili çok araştıran ve okuyan biriydim. Bir ilanda denk geldiğim çağrıya kulak verdim, sesin geldiği yönü takip ettim, bir dizi zorunlu eğitimden -diksiyon, metin yazarlığı, teknik dersler vb- geçtikten sonra  ilk kez üniversite radyosunda mikrofon başına geçtim.

Hakan Özoğuz

Sizi şimdiye kadar etkileyen şarkılar ve başınızdan geçen hikâyeler üzerine bir program yapacaksınız… Bu demektir ki programın skalası çok geniş olacak. Geçmişten bugüne dinlediğiniz ve sizi etkileyen müzik tarzı nasıl bir değişim geçirdi?

Hepimiz yaş aldıkça değişiyoruz, öğreniyoruz ve hatta kalıpları bile kırabiliyoruz. Müzik tarzları da beraberinde gelişiyor. Önceden dinlemediğim pek çok müziği dinleyip seviyorum. Dinlediğim tarz; koyu ve sert rock iken, punk ve hardcore ile bir kıvama gelip, ska ve reggae ile bütünleşti. Her değişimden kırıntılar kaldı, şu anki durum budur.

Athena’nın yeni bir projesi olup olmadığını da sizi yakalamışken sormak istiyorum…

Yeni projelere her daim açığız ve çok seviyoruz. Şu ara sevdiğimiz bir şairin eserini yorumlama çalışmaları yapıyoruz ve ondan sonra da sevdiğimiz başka tarzda müzisyenler ile beraber parçalar çıkaracağız.

Nikki Wild

80’s ve Glam Rock denilince Türkiye’de akla gelen ilk isimlerdensiniz… All Access’i yaparken bu birikimi bizimle paylaşacaksınız sanırım. Dinlediğiniz ve programda bizimle paylaşacağınız isimler arasında yüz yüze tanıştığınız isimler var mı? Sizi çok etkileyen o isimleri daha çok sevmenize sebep olan bir anınız varsa paylaşabilir misiniz?

Evet, aslında programımın isminin All Access olmasının sebebi zaten kendi birikim ve tecrübelerim... Hayatımın önemli bir bölümünde boynumda hep ''All Access'' pass vardı ve hâlâ da öyle... Backstage, VIP, All Areas şeklinde yaşıyorum… Programımda sadece parçaları çalmıyorum, o grup veya şarkı hakkında bazı bilgiler de veriyorum. Eğer o grupla çalıştıysam ya da birlikte vakit geçirdiysem kısaca bazı anılarımı da araya sıkıştırıyorum; dinleyiciye daha sıcak ve samimi geliyor... Aslında sahnede yaptığım şeyi radyoya uyarlıyorum diyebilirim. Programı takip edip dinleyenlerden aldığım geri dönüşlere göre konuşuyorum.

Elbette bu tarzda sadece bir dinleyici ve fan değilim, hayat tarzım bu; zaten böyle yaşıyorum. Asla dokuz-beş yaşayan bir insan olmadım. Sevdiğim gruplar ve Rockstarlarla arkadaş olup vakit geçirmek, çalışmak, parti yapmak hep hayatımın bir parçası oldu. Organizatör ve promoter dostlarımdan dolayı birçok grup ve sanatçıyla hem çalışıp hem de arkadaşlık kurma imkânım oldu. LA Guns, White Lion, Skid Row’dan Sebastian Bach, bazı Guns'n Roses üyeleri, Whitesnake, Rainbow ve Deep Purple’dan Joe Lynn Turner gibi isimlerle inanılmaz güzel zaman geçirdim, çalıştım, parti yaptım, bazılarıyla turneye gittim. Hepsiyle de hâlâ irtibatım var... Otel odası, backstage, turne otobüsü anılarım çok fazla, tabii ki birçoğunu hiçbir yayın kuruluşunda anlatamam. Sorduğunuza pişman olabilirsiniz… Ancak kendi kitabımı yazarsam anlatabilirim. Tam anlamıyla Rock’N Roll klişesi diyebilirim yaşadıklarım için. Sansüre ihtiyacı olmayan bir anımı anlatacak olursam şu başta gelir: Sebastian Bach, bir konserde beni sahneye çekip Motley Crue’dan Vince Neil diye anons etmişti ve tüm grup bir anda Crue şarkısı çalmaya başlamıştı. Daha da komik olan seyircinin bunu yemesi ve çılgına dönmesiydi... Evet, bu anı her yerde anlatılabilir. En azından ilk başlangıcı öyle… Konser sonrası ve otel kısmını bir ara özel anlatırım.


Tabii dışarıdan görünen sadece eğlence ve parti ama bunun da karanlık tarafları yok değil. Organizasyon sorunları, çok uzun turneler, rehab problemleri, ilişkiler ya da bunların işe yansıması gibi… Tabii uyuz 90's band'ler gibi depresyondan prim yapan, sahnede zırlayan bir tarz olmadığı için kimse bu sorunları sahneye ve seyirciye yansıtmaz. Çok sevdiğim bir atasözü var ''Show Must Go On ''.

Herkes size Nikki diye hitap ediyormuş… Nikki Wild isminin arkasındaki hikâyeyi öğrenebilir miyiz?

Evet ismim böyle, ama bunu ben kendim seçmedim; 80’lerde, teenager dönemimde burada büyük uyum sorunu yaşıyordum, doğduğum yerden çok farklıydı her şey. Türkiye’ye alışmam çok sert geçti, o yıllarda bana Nick diyorlardı, tamamen o zamandan kalma bir şey, daha sonra ''Glamorize'' olarak Nikki’ye dönüştü. 90’larda Hollanda yapımı iki tane ''adult'' filmde oynayınca ismim resmiyet kazandı... Sound olarak Rock ve Porn'u çok çağrıştırdığı için üzerime yapıştı ve markaya dönüştü, şu anda Nikki Wild t-shirt ve diğer ürünler için çalışmalar yapılıyor. Bu kadar…

Konuya dönüyorum, çok açıldım, ALL ACCESS her cuma 22:00 - 23:00 arası yayında, parti isteyen beni bulur.

Gülşah Güray

Sabah 07:00 ile 10:00 arasında Sabah Şovu adlı program ile Radyo Eksen’desiniz. Sabah programı yapmak ne kadar zor? Sabah çaldığınız şarkıları bir gece programı yapıyor olsaydınız da seçer miydiniz? Aynı zamanda radyonun ilk üyelerindensiniz; Radyo Eksen’de program yapmaya nasıl başladınız?

Üniversiteden mezun olduğum yıl Radyo Eksen de yayın hayatına başlamıştı. Bu kadar iyi şarkıları peş peşe çalabilecek bir radyonun olabileceğine ben de dâhil etrafımdaki kimse inanamıyordu. Bir vesile ile Barbaros Devecioğlu’nun kapısını çaldım. İkinci gidişimde kendimi radyonun elemanlarından biri olarak buldum. Sabah o kadar erken kalkmak, yıllar geçse bile, benim için hiç alışılacak bir iş değil. Radyoya gelene kadar her sabah söyleniyorum. Stüdyoya girdikten sonra ise sanki başıma sihirli bir değnek değiyor ve her şey değişiyor. Benim için vazgeçilmez bir tutku bu! Sabah yayın yaparken bazen kendime ve dinleyicilere itiraf ediyorum “belki de bu çaldığım şarkılar bir sabah programı için hiç de uygun değil, belki de gece programı yapmam gerekiyordu” diyorum. 

Bir röportajınızda kendiniz olmasaydınız Eddie Vedder olurdum diyorsunuz. Ve kahramanınızın da Patti Smith olduğunu… İkisinin de sebebini merak ediyorum…

O vakit neden Eddie Vedder olmak istemişim ben de merak ettim şimdi. Ancak Patti Smith konusunda düşüncelerim baki. Kendimi çıkmaza girmiş, bunalmış hissettiğim anlarda onun yazdığı bir kitabı, ettiği bir lafı, şarkısını veya röportajını okuyorum-dinliyorum ve yeniden enerjimin yerine geldiğini hissediyorum. O olmasaydı yerine kimi seçerdim inanın bilmiyorum. 

0
10354
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage