2014 Sundance Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü aldınız. Bu ödül sizin için sürpriz miydi? Neler hissettiniz?
Sundance’ta en iyi yönetmen ödülünü almak iki sebepten dolayı benim için çok önemliydi. Öncelikle, Avustralya’daki film endüstrisi ve uluslararası izleyiciler filmi farklı bir açıdan görebildiler. Genel olarak insanlarda benimle tanışma isteği uyandırdı. Ben de en sevdiğim film yapımcılarıyla tanıştım. Fakat en önemlisi film çekim süreçlerinde kendimi rahat hissedetmem gerektiğini anladım. 52 Salı’yı çekmek benim için çok güzeldi; ancak filmin bitmiş halinin izleyicilerin gözünden nasıl görüneceğini tahmin edememiştim. Yoğun bir ortak çalışmanın ürünü bir filmde en iyi yönetmen ödülüne layık görülmek fazlasıyla tatmin edici. Benim için yönetmek, rehberlik ve yol göstermek demek. Bir hayalin doğuşunu ve büyümesini yansıttığımız bu filmle tanınmak ayrıca çok güzel. Berlinale’de ödül almanınsa bambaşka bir anlamı daha var. O da genç, sofistike ve hırslı insanlardan oluşan bir jüri tarafından böyle bir ödüle layık görülmek. Bu iki ödülü, bir avuç gençlik jürisi, izleyici ve festival ödülleri izledi ve bunların hepsi gösterdi ki izleyicinin tarafsızlığı birçok yerde bizimleydi. Bu gerçekten çok yüceltici bir durum ve evet, ödülü kazanmak benim için büyük bir sürprizdi.
52 Salı, annesi cinsiyet değiştiren ergenlik çağındaki bir genç kız olan Billie’nin yaşadıklarını konu alıyor. Neden ve nasıl bu konuyu seçtiniz? Filminin fikri nasıl ortaya çıktı?
Toplumsal cinsiyet konusu her zaman ilgimi çekmiştir. Cinsiyetin hayatlarımızda hemen her alanda yer aldığını ve bizi sınırlandırdığını düşünürüm. Bu karakterlerle, daha doğrusu cinsiyet değiştirme sürecindeki anne James’le işe başlamamın en önemli sebebi, kendinizin ne kadarını çocuğunuza gösterdiğiniz, kendinizi çocuğunuza nasıl tanıttığınız sorusundan geliyor. Bu, James için pek kolay bir soru değil. Çünkü uzunca bir süre kendine ait önemli bir gerçeği kızı Billie’den saklamış. Ama bence bu sadece James için değil, tüm ebeveynler için geçerli bir soru. Çocuğunuzun annesi ya da babası olmanızın ötesinde kusurlarınızı veya komplekslerinizi çocuklarınıza ne kadar gösteriyorsunuz? Açıkçası biz hikayeye daha çok bu taraftan baktık; cinsiyet politikaları da beraberinde geldi…
Bu nedenle herkesin bu filmde kendinden bir şeyler bulması mümkün sanırım…
Evet, çünkü bu film aynı zamanda bir yetişkin olarak anne veya babanızla tanışmanın nasıl bir şey olduğunu da gösteriyor. Çünkü insanların kendilerine yakın bulduğu ama ekranda çok da izlemedikleri hikayeleri filme taşımayı seviyorum. Genç kadınların kendi cinselliklerini ve özerkliklerini keşfetmesi benim için önemli bir mevzu. Bu nedenle, bu aynı zamanda birbirimize nasıl davrandığımızla hatta seçimlerimizle, birbirimize karşı nasıl tavır aldığımızla ilgili bir film.
Hikayenin yazım sürecinden biraz bahseder misiniz? Dersinize nasıl çalıştınız?
Cinsiyet değiştiren pek çok kişinin yazdığı online blogları okudum. Bunların arasında farklı bakış açılarına sahip, farklı deneyimler yaşamış ve oldukça açık sözlü pek çok kişi vardı. Bu kişisel bloglarda okuduğumuz yazılar, izlediğimiz videolar gerçek hayatlara ait oldukları oldukları için çok önemliydi. Ayrıca en önemli kaynaklarımızdan biri, takip ettiğimiz Original Plumbing isimli dergiydi.
52 Salı, bir yıl boyunca her salı günü çekildi. Neden böyle bir yöntem tercih ettiniz?
52 Salı’nın konsepti filmin diğer senaristi olan Matthew Cormack’tan çıktı. Filmin ana karakterlerinin her hafta sadece salı günleri buluşması ve filmin de o günler çekilmesi fikrinin sahibi kendisidir. Bu fikir üzerine düşünmeye başladığımızda, hikayenin bir yıla yayılması gerektiğini fark ettik. Sık sık değişimin umut verici halini konuşuyorduk. Çünkü karakterler değişimi zorunluluk olarak değil, umut olarak görüyorlardı. Bir yıllık sürecin bunu anlamak için doğru bir zaman zarfı olduğunu düşündük. Bir yıl içinde değişimler yavaş yavaş yaşandı. İçindeyken çok da fark etmek mümkün değildi ama durup arkanıza baktığınızda ne kadar çok şey yaşandığını fark edebiliyordunuz. Bence bu süreçte, bizim, oyuncuların ve karakterlerin fiziksel değişimlerinden ziyade duygusal değişimleri daha çok ilgi çekiciydi. Yani filmi bu şekilde çekme arzumuz, nasıl bir sonuç çıkacağına dair merakımızın yanı sıra film endüstrisinde alışılagelmişin dışında bir çalışma tarzının izleyiciyi nasıl etkileyeceğini görme isteğimizden de kaynaklanıyordu. Bu kesinlikle meydan okuyan bir yaratım şekliydi ama sonuçtan çok memnun kaldık. Böyle bir çalışma imkanım olduğu için kendimi çok ayrıcalıklı hissettim.
Filmdeki tüm oyuncular amatörlerden seçilmiş ve her hafta sadece kendi sahnelerinin olduğu senaryo bölümlerini okuyabiliyorlarmış. Bunun sebebi neydi?
Bunun en önemli sebebi, senaryoyu bizim de o bir yıl içinde yazıyor olmamızdı. Bunun yanı sıra oyuncuların hikayenin ana teması ve konusuyla ilgili çalışmalarımızdan sıkılmalarını istemedik. Belki de filmde birkaç dakika süren bir sahne, üç ayda çekilmişti. Oyunculara, bu zaman diliminde olanlarla yaşama fırsatı vermek istedik. Bu kimi için çok zordu. Haklılardı, elbette kolay değildi. Bazı oyuncular bunun tadını çıkardı, bazıları zorlayıcı ve meydan okuyucu buldu. Bence bu sürecin en iyi tarafı, oyuncuların karakterlerin içine iyice oturmasını sağlaması oldu.
Gösterim tarihleri:
12 Şubat 2015 13:00
Cinemaximum Fitaş Salon 4
18 Şubat 2015 13:00
Cinemaximum Fitaş Salon 4