Şamil Yılmaz’ın yazdığı ve yönettiği, dansı varoluş biçimine dönüştürmüş bir oryantalin hikâyesini anlatan tiyatro oyunu Dansöz’ü oyuncusu Sezen Keser ile konuştuk.
Geçtiğimiz ekim ayında Kaş Çevre ve Kültür Derneği’nin halkın tiyatroyla bağını güçlendirmek ve Kaş’ta tiyatro, sanat topluluklarının gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla gerçekleştirdiği Kaş Tiyatro Günlerinin 3’üncü edisyonu yenilikçi oyunlar ve önemli konuklarla hayata geçti. Kaş Tiyatro Günleri kapsamında sahnelenen oyunların önemli bir kısmını Helenistik dönemde Akropolis tepesinin güney eteğindeki yamaca inşa edilmiş 3000 seyirci kapasiteli Antipellos Antik Tiyatrosu’nun seyrettik.
Antiphellos Antik Tiyatrosu’nun etkileyici atmosferinde Şamil Yılmaz’ın yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı Dansöz oyununu izledik. Sahnenin hemen arkasında denizin ve yıldızların ışıltısı uzanırken, sahnede Meryem vardı. Bütün söyleyeceklerini söylemeyek için onu dehşetle izleyen seyircinin karşısında dimdik duruyordu. Arkasında sessiz sedasız duran ışıklı gökyüzünü kanatlarının altında tutar gibi dans etmeye başladı. Dans ederken acı çeken her varlık için Antiphellos sahnesinde binlerce yıllık ızdırabın nesnesi, temsili olan kadın bedeniyle haykırıyordu. Elinde tuttuğu bıçağı karşısında duran karanlığın içine, seyriciye doğru sallarken hepimiz hayranlıkla ve nefes almadan onu seyrediyorduk. Meryem’in kaplumbağa ve Ghost isimli köpekle kurduğu ilişki oyunda beni en çok etkileyen sahnelerden oldu. Oyun, acı çeken varlıkların birbirleriyle kurduğu bağı incelikle anlatıyor.
Meryem karakteri psikolojik olarak oldukça zorlayıcı bir rol. Nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz? Prova sürecinde sizi en çok zorlayan ya da heyecanlandıran şey neydi?
Şimdi düşününce üstünden epey zaman geçmiş, Dansöz 21 Ekim 2019’da prömiyer yaptı. En başta sanırım beni heyecanlandıran ve zorlayan şeyler aynıydı. En başta, oyunun merkezindeki bakış fikri seyirciyle olan ilişkiyi/onlara bakışı çok önemli hâle getirdiği için o bakışı kurmak hem zorlayıcı hem de heyecan vericiydi. Oryantal dansı öğrenmek de öyle. Çok uzun süre kendi başıma dans çalıştım, aslında Meryem’in oryantali öğrendiğine benzer bir süreçten geçtim. Bunlar fiziksel olanlar tabii. Bir de Meryem’in yaşadığı, bizim “Meryem’in son dansı” dediğimiz o cinneti yakalamak fiziksel olduğu kadar psikolojik olarak da zorlayıcıydı.
Dansöz oyunundaki Meryem karakteri sizin için neyi ifade ediyor? Meryem’le aranızda benzerlikler ve zıtlıklar var mı? Karakter en çok hangi yönüyle sizi etkiledi ve sizin kişisel deneyimlerinizde bir yankı buldu mu?
Meryem benim için güçlü bir temsiliyet. Kanlı bir koridordan geçip, insanların karşısına çıkıp “Burada, sizinle başladı madem, gene burada bitsin” deyip hikâyesini anlatmaya başlıyor. Ve bunu bana hak verin isteğiyle değil, başkası istediği için değil; kendisi için, kendi haysiyetine sahip çıkmak için yapıyor. Bu nedenle onunla o kanlı koridoru yürümek bana güç veriyor açıkçası. Belki Meryem’in dansa tutkusuyla bendeki tutku benziyor, onun dışında çok benzemiyoruz bence. Çok yakından tanıyıp, çok sevdiğim bir kadın Meryem.
Severek yaptığın bir işin senin için eziyete dönüşmesinin ne demek olduğunu bence hepimiz deneyimliyoruz. Bir oyuncu olarak ben de Ankara’dan İstanbul’a taşınma sürecinde deneyimledim. Sevdiğin işi sevmediğin şekillerde yapmak zorunda kalmak birçok insanın anladığı bir şey bence, maalesef. Meryem’in “Sevdiği ne varsa çekip alıyorlar insandan böyle” dediği yer beni her temsilde çok etkileyen bir kısım.
Oryantal dans, eril bakışın altında kadın bedeninin bir arzu nesnesi olarak sunulduğu bir dans temsili. Oyunda Meryem’in bu bakışı alaşağı eden duruşu tüylerimizi ürpertiyor. Dansın ritmiyle, seyirciyi çektiği acının akışına girmeye çağırıyor. Siz neler düşünüyorsunuz?
Meryem pavyonda çalışan bir kadın. Oradaki eril bakış çok sert ve çok direkt. Ama bence tüm kadınların zaten bildiği bir şey bu eril bakış. Çocukluğundan beri tutkusu olan, onu hafifleten dans, zamanla erkek eğlencesi ve erkek bakışının talepleriyle ondan alınmaya/bozulmaya çalışılıyor. Her ne kadar denese de o şekilde dans edemiyor zaten, olmuyor. Kendini zorladığı, ondan isteneni yapmaya çalıştığında kendisinden uzaklaşıyor.
Dans ve hikâye arasındaki bağı nasıl kurdunuz?
Oyundaki dans bölümleri aslında hikâyeyi anlatmaya devam ettiğimiz yerler. Meryem dans ederken bizim hikâyeyi “dinlemeye” devam edeceğimiz şekilde tasarlandı tüm dans bölümleri. Yani kendi içinde özel bir dans rejisi var diyebiliriz.
Hayvanlar bizim isteklerimize boyun eğmek zorunda kalan ve insanın yarattığı yıkımın içinde yaşamları yok edilen varlıklar. Oyun, kadınların ve hayvanların benzer şekilde kontrol edilmeye çalışıldığı patriyarkal bir düzene dikkat çekiyor. Oyunda kurulan bu ilişki beni çok etkiledi. Siz neler düşünüyorsunuz?
Bu bizi hâlâ çok etkileyen bir kısmı oyunun. Ana eksende bizim Meryem’in yoldaşları dediğimiz hayvanlar var. Kaplumbağa ve Ghost’la ilişkisini anlattığım yerler hâlâ beni çok etkiliyor oyunun içinde. Onların başına gelenler Meryem’in yaşadıklarıyla paralel. Dolayısıyla o kısımları anlatırken tıpkı Meryem’in haysiyetine sahip çıktığımız gibi onlarınkine de sahip çıkarak anlatacağımız şekilde tasarladık.
Prova sürecinde okuduğum Etin Cinsel Politikası beni çok etkilemişti. Tam da bu bahsettiğin mesele üzerine kitap. Biz bütün ekip prova sürecinde vegan olduk bir de. Böyle bir etkisi oldu hepimizin üzerinde.
Antik tiyatro gibi bir yerde sahne almak nasıl bir duygu. Antik tiyatronun atmosferi, akustiği gibi unsurlar oyunun temasını nasıl etkiledi sizce? Oyunun duygusal tonu ve temasında bir değişim oldu mu?
İlk defa bir antik tiyatroda oynadık Dansöz’ü. Ben o kalabalığın enerjisinin duyguyu daha da yoğunlaştırdığını hissettim, çok özel bir temsildi benim için. Oyuna çıkmadan seyircileri görmemiştim, selamda seyirci ışıkları yanıp da kalabalığı gördüğüm anda hissettiklerimi hiç unutmayacağım galiba.
Dansöz tabii ki o kadar büyük bir sahne için tasarlanmış bir oyun değil ama aldığımız geri dönüşler -daha arkadan/uzaktan bakan seyircilerden de- oyunun temasını/duygusunu takip edebildikleri yönündeydi.
Seyircinin mekâna fiziksel ve duygusal olarak uyum sağlama sürecini gözlemleme şansınız oldu mu?
Festivalde bizim temsilden bir akşam önceki oyunu izledim ve o zaman seyirciyi gözlemleme şansım oldu ben de seyirci olduğum için. Herkes büyük bir kalabalıkla ve normalden uzak bir açıyla izlemesine rağmen pür dikkatti. Oynamak kadar keyifliydi seyirci olmak da.
Kamusal alanda sergilenen bir oyunun, tiyatronun erişilebilirliğini artırdığını düşünüyor musunuz? Oyunun, Anadolu’da sahne almasının oyunun temasını güçlendirir mi?
Erişilebilirliğini arttırdığı muhakkak. Biz ekip olarak gidebileceğimiz her yere gidip, ulaşabileceğimiz her seyirciye ulaşmak istiyoruz. Çünkü anlatılan hikâye bizce zaten özünde çok ortak bir hikâye. Oyun ilk gösterimini yaptığı günden beri de çağrıldığımız/gidebildiğimiz her şehre gittik.
Dansöz’ü 25 Ocak’ta Bahçe Galata’da, 20 Şubat’ta Koma Sahne’de izleyebilirsiniz.