Başarılı keman ve viyola yorumcusu Atilla Aldemir ile Merih Akoğul, AL okuyucuları için özel bir söyleşi gerçekleştirdi.
Sevgili Atilla Aldemir, uzun süredir yurtdışındasınız ama geçtiğimiz günlerde içinde Uluslararası Opus Amadeus Oda Müziği Festivali de olmak üzere bir seri konser vermek için İstanbul’daydınız; müzik çalışmalarınız nasıl gidiyor, neler yapıyorsunuz?
2012 bu yana Almanya’da Wuppertal Senfoni Orkestrası’nın solo viyola sanatçılığı/grup şefliği görevini sürdürüyorum. Müzikal açıdan cok büyük tecrübe kazandıran grup şefliği, bana birçok senfoni ve operayı değişik orkestra şefleriyle çalma firsatı sundu.
Almanya, bilindiği gibi klasik müzik konusunda dünyanın en çok tercih edilen üç ülkesinden biri. Siz daha önce uzun bir süre Viyana’da yaşadınız. Türkiye dışında yaşamanın bir müzisyene kazandırdıkları nelerdir acaba?..
Evet. Ben müzik eğitimimin büyük bir kısmını Almanya’da gerçekleştirdim. Dolayısıyla her ne kadar 9 yıl Viyana’da yaşadıysam da Almanya’da kendimi iyi hissediyorum. Çünkü 100’ün üzerindeki Devlet Orkestrası ve sadık dinleyici kitlesiyle klasik müzik alanında dünyanın en gelişmiş ülkesi konumuna sahip…
Solo kariyer yapma ile bir orkestrada çalmak arasında ne gibi farklar var?
İki türlü farktan bahsedilebiliriz: Birincisi solist olarak çok uzun ve zorlu bir yolda yalnız bir savaşçı olarak hayat boyu mücadele ediyorsunuz. Orkestrada çalmak ise -tabii hangi orkestrada olduğunuza bağlı- düzenli maaşı ve sosyal ortamıyla kendinizi sanatçı olarak güvencede hissettiriyor. İkisi de mutlaka çok calışma gerektiriyor. Solo konserlerime gösterdiğim titizliği orkestra konserlerinin hazırlığında da gösteriyorum. Benim için önemli olan müzik yapmak ve müziğin içinde olmak.
Her ikisinin de bir müzisyene kazandırdıklarından söz edebilir misiniz?
Binlerce dinleyicinin önünde solo çalmak tabi ki sanatçıyı cok yücelten bir duygu. Solo çalarken dinleyiciyle salt kendi yorumunuzu paylaşmış oluyorsunuz. Bu durum orkestrada tamamen takım oyununa dönüşüyor. Orkestra şefi, kendi yorumunu orkestra müzisyenleri aracılığıyla dinleyciye ulaştırabiliyor. Dolayısıyla orkestrada kendi yorumunuzu icra etmeniz söz konusu değil. Solo performansta solistler esere (genelde) tek bir pencereden baktıklarından orkestradaki diğer enstrümanlara ve armonilere dikkat etmek zorunda değiller. Oysa ki bu durum orkestrada çalanlar için çok farklı. Müziğe iki taraftan bakabilmek en doğrusu.
Son yıllarda keman ile birlikte viyolaya da ağırlık veriyorsunuz…
Evet, sanırım insan yaşı ilerledikçe ne istediğine daha iyi karar verebiliyor. Keman benim 26 yıl her gün çalıştığım ve birçok konser verdiğim enstrümanım. Son 5 yıldır konserlerimi her iki enstrümanı da icra ederek veriyorum. Bazı konserlerde sadece viyola konçertosu çalıyorum. Bu durumdan cok memnunum.
Her iki çalgının repertuarı için ne diyeceksiniz?
Tabii ki kemanın repertuarı viyolaya göre çok geniş. Viyola genelde gerek orkestrada gerekse oda müziğinde eşlik etmek icin kullanılmış ve bu amaç için düsünülmüş bir enstrüman. Ancak bu durum son yıllarda iyi viyolacıların yetişmesi ve bircok keman-viyolonsel eserinin viyolaya transpoze edilmesiyle değişmeye başladı. Bir de Brahms, Şostakoviç, Bartok gibi büyük bestecilerin son eserlerini viyola icin yazdıklarını dikkate alırsak, iyi çalındığında derin ve içten tınısıyla bu
enstrümanın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz.
Birini tercih etmeniz söylense hangisini seçerdiniz?..
Açıkçası orkestrada viyola calmayı tercih ediyorum. Sürekli armonik düşünerek çalma zorunluluğu beni müzik hakkında daha derin düşünmeye zorluyor. Solo konserlerimde ise her ikisini de çalmanın çok büyük bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Dinleyici açısından da yorumcunun iki enstrüman çalması daha ilginç ve eğlendirici oluyor…
Müzik kariyeri, yeteneğin yanınada sonsuz bir çalışma temposunu da içeriyor...
Şüphesiz. Ancak kariyer için çalışmak yetmiyor…Şans, doğru zamanda verilen ve uygulanan kararlar, ayrıca destek çok önemli...
Sizin çalışma yönteminiz nedir ya da Atilla Aldemir, nasıl bir günlük çalışma planı uyguluyor?
Günümüz sanatçısının kendi “mini menajeri” olması gerektiğine inanıyorum. Ben sabah bir saat çalıştıktan sonra, zamanımın bir kısmını mail, telefon gibi ofis işlerimi yapmakla geçiriyorum. Gün sonunda çalıştığım eserleri mutlaka -konser atmosferinde- baştan sona durmadan çalıyorum. Bu konuda en sadık ve iyi dinleyicimin eşim olduğunu söyleyebilirim.
Yurt dışında olmanın bir sanatçıya kazandırdığı avantajlar nelerdir...
Avrupa’da yaşamanın “müzikal açıdan“ her sanatçı için büyük bir motivasyon olduğudüşüncesindeyim. Örneğin yarından itibaren bir hafta için Viyana’da olacağım. Yaklaşık 20 kadar konserde önemli sanatçıları dinleme firsatı olacak. Hemen hemen her konsere gelen eleştirmenler ve sanatçılar arasındaki rekabetin kaliteyi hep üst seviyede tuttuğununa inanıyorum.
Dünyada müziğin gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Ekonomik kriz her alanda olduğu gibi müzik piyasasasını da derinden etkiledi. Avrupa’da birçok orkestra kapandı veya fizyon yoluyla küçültülmeye başlandı. Tüm zorluklara rağmen iyi yapılan müziğin ve iyi yorumcunun her zaman taktir göreceğine inanıyorum.
Albüm çalışmalarınız nasıl gidiyor; bize yeni projelerinizden söz eder misiniz?
Yeni bitirdiğim CD kaydının piyasaya çıkma sürecini bir bebeğin doğumuna benzetiyorum. Her evresi birbirinden ilginç ve heyecan verici. En gec yıl sonunda piyasaya çıkacak bu CD kaydını önemli piyanist Itamar Golan ile gerçekleştirdim. Bu kayıtta 1560 yılı yapımı, sesi viyolonseli andıran cok özel bir viyola kullandım. Bir diğer projem ise Paganini Kaprisleri’ni viyolada kaydetmek…
Türkiye ile bağlarınız nasıl; sık sık geldiğinizi, konserler verdiğinizi ve atölye çalışmaları yaptığınızı biliyoruz.
Yakında Anadolu Efes Firması’nın desteğiyle Kadir Has Üniversitesi’nde 12 gün sürecek bir yaz okulu düzenliyoruz. Istanbul’da ilk kez düzenlenecek olan bu yaylı çalgılar yaz okulu için Avrupa’dan gelecek beş eğitmen 24 öğrenciye ders vermek üzere bir araya gelecek. Sponsor firma seçilecek; tüm öğrencilere tam burs vererek birbirinden değerli eğitmenleri genç yetenekler ile buluşturacak. Hepimizin çok heyecan duyduğu bu projenin geleneksel hale dönüşmesi en büyük dileğim…
Teşekkürler, samimi yanıtlarınız için; yeni etkinliklerinizde görüşmek üzere.
Ben teşekkür ederim.
Atilla Aldemir
İstanbul’da doğan sanatçı, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Prof. Çiğdem Yonat’ın sınıfından mezun olduktan sonra Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı bursu ile 1999’da Almanya Detmold Müzik Yüksek Okulu Prof. Lukas David ile lisansüstü eğitimini tamamladı. Egitimine Folkwang Müzik Yüksek Okulu’nda Prof. Mintcho Mintchev ile devam eden sanatçı, konçerto solisti diplomasını takdir derecesi alarak bu okuldan 2002’de mezun oldu.
2007 yılında Uluslararası 14. Johannes Brahms Yarışması keman kategorisinde ikincilik ve iki özel ödül kazanan Aldemir, aynı yarışmanın 2008 yılı viyola kategorisinde üçüncülük ve en iyi çağdaş eser yorumu ödülüne layık görülerek, bu yarışmanın tarihinde beş ödüle sahip tek yarışmacısı unvanına sahip oldu. Sanatçının kazandığı diğer ödüller arasında Premio Lipizer Yarışması “The passion for music, strong artistic temperament” ödülü (2006), 8. Zagrep Vaclav Hulm Ödülü (2005), Essen Folkwangpreis (2002), Istanbul Kültür Üniversitesi ve Sedat Gürel Vakfı’nın düzenlediği Uluslararası Keman Yarışması’nda birincilik ödülü (2000), Vestfalya Kültür Ödülü (1998), T.C. Kültür Bakanlığı Genç Yetenekler Keman Yarışması (1998) ikincilik ödülü bulunmaktadır.
Aldemir bugüne kadar birçok Avrupa ülkesinde, ABD, İsrail ve Mısır’da verdiği konserlerde Berlin Filarmoni, Viyana Konzerthaus, Musikverein Viyana konser salonlarında, Camerata Salzburg, Orchestre National de
Bordeaux, Orchestre National de Montpellier, Viyana Filarmonia, Viyana Oda Senfoni, Zagreb Filarmoni, Berlin Senfoni, Borusan Filarmoni, Bilkent Senfoni gibi orkestralar ve Türkiye’deki tüm Devlet Senfoni Orkestraları ile Gürer Aykal, Rengim Gökmen, Alexander Rahbari, Sascha Goetzel ve Lawrence Foster gibi şeflerle çalmıştır.
2003’de Berlin’de Dreyer&Gaido Musik Produktion firması için “Türk Müziğinin Çağdaş Sesi” adlı CD kaydını gerçekleştirmiş, Fono Forum Müzik Dergisi bu kayıt için “kendilerini tam anlamıyla bu alışılmamış repertuara vermeleri büyük bir talih olarak nitelendirilmeli” yorumunu yazmıştır.
2010 yılına kadar Viyana’da Barbara Gorzynska ve Prof. Matthias Maurer ile çalışmalarını sürdüren Aldemir, solo konserlerinin yanısıra Almanya Wuppertal Senfoni Orkestrası’nın solo viyola sanatçısı olarak müzik kariyerine devam etmektedir.
2011 yılında Donizetti Müzik Ödülleri tarafından “Yılın En İyi Yaylı Çalgılar Yorumcusu” ödülüne layık görülen sanatçı, konserlerinde 1840 yapımı J.B.Vuillaume keman ve 1560 yapımı Zanetto Peregrino viyola ile çalmaktadır.
Keman ve viyola alanında kazandığı birçok uluslararası ödülle ismini duyaran sanatçı için Ayla Erduran, “Atilla sıradışı bir yetenek. Çalışındaki virtüöziteyi tutku, zarafet ve içten müzikalitesiyle bütünleştirebilen ender bir sanatçı” yorumunda bulunmuştur.