Notre Dame de Sion lisesinin sarmal merdivenlerinden çıkarken kendimi bir bilinmezin içine sürüklediğimi düşünmekteydim. Hayatımda adını duymadığım bir oda müziği topluluğunun, Aura Musicale’nin konseri tavşan deliğinden aşağıya bakmak gibiydi. Topluluğun esrarı dışında, konser programı da benim için bilinmezlerle doluydu. Purcell’ın ikinci defa dinleme şansını ne zaman bulacağımı bilemediğim eserlerinden Bach’ın nadide kantatlarına uzanan bir yelpaze. Konseri cazip kılan en önemli unsur da sanırım buydu. 21 Mayıs Salı gecesi Dame de Sion’daki sayıca az ama nitelikli topluluğun da benimle aynı düşünceleri paylaştığına eminim.
Aura Musicale iki barok keman, bir çembalo bir viyolonsel ve bir bariton solistten oluşan beş kişilik bir topluluktu. Barok keman öğrenilmesi zor tekniği ve yine fiziksel bazı zorlukları sebebiyle kemancılar için hep korkulu bir enstürman olmuştur. Bu fiziksel zorluklardan ilk akla geleni, hiç şakası yok, koyun bağırsağı kullanılmasıdır. Böylece sanatçı katıksız barok tınıya ulaşabilir. Topluluk aynı zamanda Macaristan kökenli bir orkestraydı. Macaristan’ın oda müziği alanındaki katı ama nitelikli geleneğini de taşıyorlardı sanırım. Barok müzikte tuhaftır Doğu Avrupa kökenli topluluklar hep daha başarılı olurlar. Aura Musicale’de bu referanslar ve cezbedici programıyla bir müziksevere pek çok şey vaat ediyordu.
İlk eser Henry Purcell’ın Trio’suydu. Sonat formundaki bu esere ilişkin hafızımada hiçbir iz bulamadım. Daha önce dinlemediğime eminim zira ilk notadan itibaren sizi içine alan böyle bir müziği unutmak sanırım kolay değil. Sanatçılar bu eserde oldukça dengeli bir icra gösterdiler demek yerinde olacaktır. Bahsettiğim Macar katılığını hissetmeme rağmen müthiş bir derinlik de duymadım desem haksızlık etmiş olurum. Özellikle ikinci ve üçüncü planlar müthiş bir ustalıkla çalındı. Hem forte hem de pianissimo pasajlar aynı denge ve yoğunlukla verildi diyebilirim. Ayrıca eser için bir başka yorum yapmak gerekirse, yanımdaki dinleyiciden duyduğum ve çok beğendiğim şu yorumu eklemeliyim. “Küçücük bir müzik”. Gerçekten de salt ve küçük bir müzikti orada dinlediğimiz.
Daha sonra yine Prucell’ın iki şarkısı vardı. Bu eserleri dinlerken, ayva pişmişi rengindeki, başlı başına bir sanat eseri olan klavsene bakıp, York’da, 18. yüzyıl başında bir aristokratın sarayında olduğumu düşledim ve bende bu isteği uyandıran hiç kuşkusuz sanatçıların sade ama güzel icarısydı. Özellikle baritonun kalından tize gezindiği aralıklar üzerindeki ses tekniğine hayran oldum. Ben hep baritonların çokça bağırmasından(!) şikayetçi olmuşumdur. Oysa ki Dame de Sion’un küçük salonunda bunun çok uzağında sesler yankılanıyordu. Kontrollü bir ses ve ona eşlik eden harika tınılar...
Ayrıca bir diğer küçük müzikten Händel’in “Concerto a quattro”sundan da bahsetmek gerekli. Sanatçıların bu eseri çalarken yakaladıkları denge bende daha önce bu eseri binlerce defa çalmış olmaları gerektiği düşüncesini doğurdu. Hem abartılara kaçmadan Handel’e sadık kalacaksınız hem de birbirinizle adeta tek bir enstürman çalıyormuş
gibi bir ahenk içinde olacaksınız. Belki de gerçek armoni ancak böyle yakalanabiliyordur. Ancak uzun bir çalışma ve adanmışlık gerektirdiği açık. Ülkemizde pekçok oda müziği topluluğu büyük heycanlarla kurulur ancak birkaç yıl geçmeden dağılırlar. Oysa ki oda müziği belki de size tüm aşkını vermek için on yıllar isteyen bir sevgilidir. Sanırım Aura Musicale bu aşkın önemli bir bölümüne sahip bir sevgilinin bilgeliğiyle Handel çalıyordu.
Konserin sonu için bence Bach’ın Amore traditore kantatından daha uygun bir eser olmazdı. Yine aşk üzerine yazılmış bu eserin adını biraz özgür bir yöntemle hain aşk diye çevirmek mümkün. Aşk ile ilgili duyguları böylesine uyandıran bir konser için gerçekten müthiş bir son. Bach’ın her hafta bir kantat yazdığını bilip nasıl her birinde bu kadar güzel melodiler yazdığına şaşmamak mümkün değil. Hain aşk’da Aura Musicale yine ustalığını belli etti. Bilhassa klavsenin muhteşem eşliğinden bahsetmek gerek. Ne abartıyla kendini ön plana çıkarmaya çalıştı ne de şanın arkasında kayboldu. Yaylılar da dengelerini korudular. Ortaya çıkan şey için hoş bir pastanın kreması demek haksızık olmayacaktır.
Aura Musicale beni tavşan deliğinin dibinde muhteşem bir düşler ülkesiyle karşıladı. Ancak konserin bazı can sıkan taraflarından da bahsetmeden edemiyeceğim. Konser salonunda o kadar büyük boşluklar vardı ki bu konseri dinleme fırsatını kaçıran müzikseverler için üzülmeden edemedim. Belki de kaçırdıkları şeyler hakkında fikirleri bile yoktu. Ayırca üzüntüyle gördüm ki Dame de Sion lisesinde bir inşaat çalışması süregeliyordu. Konser esnasında duracaklarına söz vermelerine rağmen birkaç defa çekiç seslerini duyarak üzüldüm. Hem böyle bir konsere ev sahipliği yapacaksınız hem de onu bu şekilde sabote edeceksiniz. Gelen dinleyiciler için herhangi bir program notu hazırlama lütfunda da ne yazık ki bulunulmamıştı. Yalnızca girişte bir liste asılmış ve insanlardan birazdan dinleyecekleri eserleri ve sırasını ezberlemeleri beklenmişti sanırım. Üstelik belki de katılımın bu kadar düşük olmasında konserin duyurusunu iyi yapamamış Dame de Sion yetkililerinin de kabahati vardı. Acaba yıllar içinde bizimle birlikte yaşayan yabancıları da mı alatuklalaştırıyoruz. Böyle bir konser organize edip, böyle büyük bir iş yapan Fransız lisesi bu küçük detayları kaçırırken biraz alaturka davranmıyor mu ?
Yine de konsere giden herkesin konserden memnuniyetle ayrıldığını eklemek yerinde olacaktır. Aura Musicale bizlere barok sadeliğinin güzel mücevherlerini gösterdi. Gözlerimizde müthiş bir partıltı ve damaklarımızda enfes bir tat bıraktı. Ümit ediyorum başka konserlerini de izleme şansına erişebilirim. Aura Musicale’nin barok müzik repertuvarı üzerine çok sayıda kaydı var. Belki bu kayıtlar konseri dinleyememiş müzikseverler için bir kaçış olabilir.