İstanbul kültür sanatta da restoran işletmeciliğinde de bir metropole yakışır şekilde ilerliyor. Müzelerinde dünyanın en önemli sanatçılarının, en ünlü ekollerinin sergilerini ağırlıyor. Bir yandan da, neredeyse her ay dünyaca ünlü bir restoran zincirinin bir şubesi açılıyor; bunun yanı sıra yerel yemeklerin en modern sunumlarla tabakları süslediği şef restoranları büyük ilgi görüyor.
Tüm bunlar olurken son yıllarda İstanbul’da, müze ya da sanat galerisi içindeki restoranların sayısı da arttı. Bu restoranlar kimi zaman, içinde bulundukları müzede bir süre kalacak olan önemli bir serginin içeriğine uygun yemekleri de mönülerine katıyor. Örneğin şu sıralar ZERO sergisini ağırlamakta olan Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Müzedechanga, ZERO’ya özel üç kalem koydu mönüsüne…
Haydi şimdi bu ‘sanatsal yemeklerin’ dünyasına kısa bir yolculuk yapalım.
Müzedechanga
İstanbul’un en ünlü restoranlarından Changa, Picasso İstanbul’da sergisi ile eşzamanlı olarak Kasım 2005’ten itibaren Emirgan Sakıp Sabancı Müzesi (Atlıköşk) içinde Müzedechanga adıyla hizmete açıldı. Mönüsündeki Modern Türk - Akdeniz karışımı olan yaratıcı ve özgün yemekler Taksim’deki Changa restoranda sunulanlardan farklı ama devamı niteliğinde ve yine ağırlıklı olarak füzyon tekniği kullanılarak hazırlanıyor.
Şef Pınar Taşdemir liderliğindeki genç mutfak ekibi, Sakıp Sabancı Müzesi içinde yer alan sergilerle eş zamanlı olarak sergiyle bağlantılı sanat-yemek eşleşmeleri ve temalı yeni yemek çalışmaları yapıyor. Rembrandt, Monet, Anish Kapoor ve Miro sergilerinden sonra ZERO sergisinde yer alan eserlerden esinlenerek yaratılan yeni yemekler sergi süresince mönüde yer alacak...
Teras tarafında oturduğunuzda müthiş bir Boğaz manzarası da olan restoranın mönüsüne ZERO sergisi vesilesiyle giren üç kalem şöyle: Kakuleli zeytinyağlı havuç ve tereli humus (Otto Piene işlerinden esinlenerek hazırlanmış), pestilli ve mürdüm erikli tandır, baharatlı buğday pilavı (Otto Piene işlerinden esinlenerek hazırlanmış), kırmızı biber ve şarapta pişmiş armut, sakızlı dondurma ve pişmaniye (Piero Manzoni işlerinden esinlenerek hazırlanmış).
Cafe du Levant by Divan
Rahmi Koç Müzesi’nin tam karşı tarafında yer alan Cafe du Levant by Divan, tam bir Fransız bistrosu. Fransa’dan getirilen antikalar, duvarları süsleyen eski bistro afişleri, antika çanta ve şapka koleksiyonları restoranın her köşesini süslüyor. Mönüsü ise Parizyen damak tadına uygun lezzetler sunuyor. Yemeklere her bölmesi ayrı sıcaklığa ayarlanabilen antik bir buzdolabı içerisinde saklanan Fransız şarapları eşlik ediyor. İşte mönüden birkaç örnek: Portakallı mercimek salatası, soğan çorbası, Bouillabaisse (Fransız usulü balık çorbası), ördek konfit, krem brüle.
Halat by Divan
Haliç kıyısındaki Rahmi Koç Müzesi’nin bahçesinde yer alan Halat by Divan ise dünya mutfağından örnekler sunan bir Divan işletmesi. Restoranın içini el yapımı yelkenli tekneler ve denizkızı resimleri süslüyor. Yaz aylarında Haliç kıyısında yemek yemenin zevkini çıkarabilirsiniz burada. Mönüsünden birkaç örnek: Beef carpaccio, şarküteri ve peynir tabağı, kadayıfa sarılı Jumbo karides, Halat kebap, rokoko.
İstanbul Modern Restoran
İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin içinde yer alan İstanbul Modern Restoran, Eski İstanbul ve Boğaz manzarası eşliğinde Türk ve Dünya mutfağı örnekleri sunuyor. Müzenin ambiyansına uygun minimal bir dekoru olan restoranın geniş bir terası var. Kahvaltıyla başlayan servis öğle ve akşam yemekleriyle devam ediyor. Akşam servisi fine-dining veriliyor.
Restoranın özel bir davet mönüsünden örnekler şöyle: Mutabbal (patlıcan ve nohutla yapılan bir meze), kırmızı pancar tahin, füme mersin balığı, lakerda, levrek fileto ve Morrel mantarlı bakla sos ve fırınlanmış rezene, çikolata terine - tuzlu fıstık karameli ve dondurma ile.
Neolokal
Karaköy’deki SALT Galata içinde yer alan Neolokal’in, geleneksel Anadolu mutfağını günümüze uyarlayan bir mutfağı var. Neolokal ekibi, dürüst yemeği toprak anadan ilham tasarlayıp misafirlerine sunmayı amaçlıyor. Bunu yaparken de geleneksel tarifleri ayrıntılarıyla inceleyerek, tüketilmediği için yok olmaya yüz tutmuş, bu yüzden ‘Nuh’un ambarı’ listesinde yer alan ürünlerle harmanlıyor. Ekibin başında ise şef Maksut Aşkar var. Aşkar, misafirleriyle tek tek ilgilenen bir şef; servis yapanlar da sundukları tüm yemekleri misafirlere tek tek anlatıyorlar. Lokal mutfağı modern teknikler ve yenilikçi bakış açısıyla birleştirerek ortaya rafine ve yeni bir tarz çıkarıyor.
İşte mönüden örnekler: Kuru et, marine minekop, tarama, lavantalı ahtapot, içli köfte.
Baksı Müzesi Konukevi
Bayburt’a 40 kilometre mesafedeki Baksı Müzesi, kültür ve doğa turizmini tercih edenler için yeni bir uğrak noktası. Müzenin bünyesinde açılan Baksı Konukevi ise büyük şehrin kaosundan kaçmak isteyenler için iyi bir konaklama seçeneği olmuş durumda. 64 kişinin konaklayabildiği bu konukevinde, seyir terası da olan bir kafe restoran bulunuyor. Yerel mutfaktan örnekler sunan bu kafe-restoranın mönüsünden birkaç örnek: Kesme çorba, mısırlı yayla çorba, ziron (yufka ve tavukla yapılan bir Bayburt yemeği), lor dolması, sebzeli tepsi kebabı.