Birbirinden farklı coğrafyalardan, farklı ekollerden müzisyenler OneBeat İstanbul projesinde bir araya geldi. Ortadaki bir “müzik diplomasisi” projesi ve sonuçları 29 Nisan’da siz de dinleyebileceksiniz.
Bilgi Üniversitesi santralistanbul Kampüsü'nün Enerji Müzesi içinde on müzisyen… Dünyanın farklı köşelerinden, müziğin farklı coğrafyalarından enstrümanları ellerinde, en saf haliyle müzik yapıyorlar. Birinin başlattığı melodiye diğeri katılıyor, ardından bir diğeri, sonra bir başkası… Derken parçaya hepsi katıldığında duyduğunuz şeyin hem hacmi, hem ruhu, hem de rengi öyle etkileyici…
Bir arada uzun süredir çalışan müzisyenler değiller bunlar. Hepi topu birkaç gündür bir aradalar. OneBeat İstanbul projesi kapsamında üçü Suriyeli olmak üzere sekizi Türkiye’den ve ikisi ABD’den bu 10 müzisyen, 20 Nisan’da bir araya gelip ilk notalarını çaldılar, 1 Mayıs’a kadar da bir aradalar. Sokak çalışmaları, atölyeler ve 29 Nisan’da verecekleri bir büyük konserle dolu dolu geçecek 12 gün vadediyorlar.
OneBeat, aslında yeni bir proje değil, ilki 2011’de yapılmış ancak ilk defa ABD dışına çıkıyor. Bunda, OneBeat tecrübesini 2014 yılında katılan Kardeş Türküler üyesi Fidel Kılıç’ın da rolü var. Fidel, katıldığı projeden etkilenmiş ve bunu Türkiye’ye de taşımanın yollarını aramış.
“Projenin en güzel yanı şuydu, 17 farklı ülkeden 25 müzisyen geliyor” diyor Fidel. “Kendi müziğinizle gidiyorsunuz ve orada diğer müzisyenlerle beraber ortak bir dil bulmaya çalışıyorsunuz. Siz bambaşka bir müzik yapıyorsunuz, onlar bambaşka bir müzik yapıyor. Farklı müzisyenlerle bir uzlaşma mekanı, uzlaşma anı yaratılıyor; ve bu diplomasi, müzik üzerinden yapılıyor. En çok heyecanlandıran şey bu oldu”.
Başvurularda farklı kültürel gruplardan, farklı müzikal ekollerden gelen müzisyenler seçilmiş, Türkiye’de yaşayan göçmenlerin katılmasına, kadın-erkek sayısının eşit olmasına dikkat edilmiş.
Ortadaki yelpaze hakkında bir fikir sahibi olmak isterseniz, Amerikalı kontrbasçı Pat Swoboda, bir caz müzisyeni. Eva Salina da Balkan müziği üzerine yoğunlaşmış bir vokalist ve etnomüzikolog (Kılıç’ın tabiriyle “Amerika’da yaşamasına rağmen Türkiye’de belki bizim bile bilmediğimiz bir sürü sanatçıyı tanıyor”). Eva Salina, kökenlerinde olmamasına karşın çocukken dinlediği Balkan müziğini sevmiş ve hayatı boyunca bu tutkunun peşinden gitmiş; dünyanın bu tarafına, Türkiye’ye, Bulgaristan’a, Sırbistan’a, Yunanistan’a defalarca gelmiş.
“Bu proje, paylaştığımız şeyleri ortaya koyması ve yapıcı bir diyalog yaratması açısından çok güzel” diyor Eva. “Aşırı romantik olmaktan kaçınarak söyleyeyim, insanların bir arada neler yapabileceğinin harika bir örneği. Yaptığımız konuşmalar dahi müziğin kendisi kadar önemli olabiliyor neredeyse”.
İlk çalışmalardan birinde ikişerli üçerli gruplara ayrıldıklarında Eva, Suriyeli Jinda Kanje ve Türkiye’den Ruşen Can Acet ile çalmaya başlamış. Birinin çaldığı bir Karadeniz ezgisinin üzerine diğerinden Kürtçe bir şarkı gelmiş.
“Her ikisi de uşak makamındaydı. Ben de üzerine uşak makamından bir Bulgar şarkısı söyledim ve bunları birleştirdik. O, her şeyin yerli yerine oturduğunu hissettiğiniz anlardan biriydi” diyor Eva.
Projenin İstanbullu müzisyenlerinden Fulya Uçanok da, kimi zaman klişeleşebilen “füzyon” fikrinin burada çok güzel işlediğini söylüyor.
“Dün çello ile birlikte çalıyorduk, bir anda onun çaldığı makamın üstüne batı müziğinden bir şey eklendi ve çok tatlı bir füzyon oluştu. Bazen farklılıkların bir araya gelmesinden çok geyik şeyler de çıkabilir. Birbirinin üzerine oturmuş ama kaynaşmamış gibi durur. Ama burada öyle olmadı, estetik olarak da birbirine oturdu. Biri diğerindeki kültürel ögeyi bastırmadı; diğerine bir şey kattı” diyor Fulya Uçanok.
Fulya, OneBeat sürecindeki yaratım sürecini şöyle özetliyor: “Tabii kendi bildiğimiz geçmiş var. Kendi reflekslerimiz, alışkanlıklarımız var. Bir yandan da karşıdakinin yaklaşımını anlamaya çalışan aktif bir beyin var. Dolayısıyla sürekli alışkın olduğun, rahat hissettiğin bölgeden çıkman gerekiyor. Güzel ve heyecan verici bir his”
Projedeki Türkiyeli diğer müzisyenlerden Gülşah Erol çello çalıyor ve deneysel müzikler yapıyor. Zeynep Ayşe Hatipoğlu de bir çellocu ama alaturka, makamsal ezgiler ilgisini çekiyor. Bugüne kadar pek çok grupta perküsyon çalan Tarık Aslan da en son Snarky Puppy’ye sahnede eşlik etmiş. Ruşen de aslen makina mühendisi ancak kabak kemane çalıyor ve kendi enstrümanını kendisi yapıyor.
Fidel Kılıç’ın dediği gibi, OneBeat İstanbul’da, Türkiye’de yaşayan göçmen müzisyenler de var. Hatta projenin en etkileyici unsurlarından biri bu! Osama Badawe, Halep’te okurken savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan, henüz 23 yaşındaki bir ud virtüözü. Jinda Kanjo, Arap klasik müziği dinlemiş ve ayrıca Kürtçe müzik çalışan, bilen biri. “Suriye’deki savaştan dolayı konservatuvarı yarıda bırakmak zorunda kalıyor ve Mersin’e geliyor” diye anlatıyor Fidel. “Başvurusunda bir Türk Sanat Müziği eseri kaydetmişti ki mutlaka dinlemelisiniz”.
Hozan Osman da Suriyeli ve bızık çalıyor. “Benim enstrümanımın adı bızık. Biraz karışık, buzuki ve bağlama gibi. Buzuki ama komalı. Sesi de çok metal değil” diyor Ozan, oldukça iyi bir Türkçeyle. Üç buçuk sene Homs’ta yaşarken savaş sırasında orduya çağrılınca kaçıp geldiği İstanbul’da çalmaya devam ediyor, büyük ölçüde sokak müzisyeni olarak.
“İstanbul müzik için çok iyi. Burada her şey müzik, insanlar burada müziği çok seviyor” diyor Hozan Osman. Projeyi anlatırken de OneBeat’in en saf, en güzel özetini yapıyor: “Kültür veriyorsun, kültür alıyorsun, müzik veriyorsun, müzik alıyorsun. Güzel bir enerji var içinde”
Tüm bu olanlar, müzik “alışverişi” ya da onların deyimiyle “müzik diplomasisi”, ister istemez kulağa klişe gibi gelse de “müzik evrensel bir dildir” ifadesini doğruluyor.
“Müzik evrensel dildir denir, buna katılmıyorum ama öğrenme bariyerinin daha düşük olduğu kesin,” diyor OneBeat’in arkasındaki Found Sound Nation ekibinden Jeremy Thal. “Mesela benim Türkçe öğrenmem birkaç sene sürer ama bir Türkçe şarkıyı 15 dakikada öğrenebilirim. Seninle anlamlı bir şekilde Türkçe konuşamam, ama birlikte hemen müzik yapmaya başlayabiliriz” (Yine de bunu söylerken garsondan ayran sipariş etmek için kullanması gerektiği cümleyi de öğrenmeye çalıştığını belirtmekte fayda var).
“Ülkeler arasındaki diyalog, diplomatlar üzerinden yürür ama diplomatların farklı ajandaları vardır. Bizim farklı ajandamız yok, hepimiz sadece iyi müzik yapmak istiyoruz. Arada çatışmalar olsa da bunlar görece daha kolay çözülüyor” diyor Jeremy Thal.
“OneBeat’in fikri, yeni bir şeyler yaratarak, varsayılan kültürel farklılıklar arasında köprüler kurmak. Ulusal, kültürel sınırları biraz da olsun yıkabilmek” diyor Jeremy. Siz de o sınırların nasıl yıkıldığına tanık olmak istiyorsanız bugünlerde İstanbul’un bir sokağında veya 29 Nisan’da santralistanbul’daki Enerji Müzesi’nde denk gelebilirsiniz OneBeat İstanbul ekibine.