Seymour Bernstein, seksen yedi yaşında Manhattanlı bir piyanist… 1977’de başarılarla dolu sahne kariyerini bir kenara bırakıp öğretmenliğe, yazıp bestelemeye ağırlık vermeye başlamış. Hatta o zamandan sonra hiç konser vermemiş. Ta ki Seymour: An Introduction belgesel filminin çekimlerine kadar...
İyi bir öğretmen nasıl olur? Bir müzisyenin sorumlulukları nelerdir? Gerçek başarı nedir? Bu gibi pek çok soru üzerine düşündüren belgesel, ilk gösterimini Toronto Uluslararası Fİlm Festivali’nde yaptı ve büyük beğeni topladı.
Ölü Ozanlar Derneği, Before Sunrise, Before Sunset, Before Midnight filmlerinin yıldızı Ethan Hawke’in imzasını taşıyan film, aynı zamanda ünlü yıldızın ilk belgesel yönetmenliği olarak da dikkat çekiyor. Hawke’ın yoğun programına ve kısıtlı zamana rağmen sorularımızı içteklikle cevaplaması, bu belgesele duyduğu inancı bir kez daha kanıtlıyor adeta...
Seymour Bernstein’la nasıl tanıştınız ve bu filmi çekmeye karar verdiniz?
Seymour ile bir akşam yemeğinde tanıştım. Gerçekten çok iyi anlaştık. Daha sonra onu piyano çalarken dinlemek istediğimi söylediğimde beni evine davet etti. Yazar Andrew Harvey, kızım ve ben beraberdik. İlginçtir ki, onu dinlerken üçümüz de “Biri bu adam hakkında belgesel yapmalı” diye düşündük. Andrew bana “Biliyorsun, bu odada film camiasını bilen bir tek sen varsın” dedi. Ben de eve eşimin yanına giderken şunu düşünüyordum: “Biri bu belgeseli çekme sorumluluğunu almalı!” Bunu eşime anlattığımda bana “İnsanlara bunu yapmaları gerektiğini anlatarak çok zaman kaybedeceksin. Sen yap bu belgeseli. Bunun için gerekli tutku, arzu sende var” dedi. Ve yavaş yavaş üzerine çalışmaya başladık. Çekime başlamamızın çok fazla zaman almasının sebebi, bu işin çok masraflı olacağından veya Seymour’ı bu kadar heyecanlandırdıktan sonra bitirememekten ölesiye korkmamdı.
Seymour Bernstein, yetenekli kişilerin kendilerine verilmiş bu hediyeleri zaman içinde nasıl geliştirebileceklerini gözler önüne seriyor bir taraftan. Filmin önemli vurgularından biri de bu mu?
Burada, artık kaybettiğimiz bir gelenek olan öğrenci/mentor (akıl hocası, danışman) ilişkisi söz konusu. Bu ilişkide öğrenci mentorundan, mentor da öğrencisinden pek çok şey öğreniyor. Bir piyanist, bir ayakkabı zanaatkarı, bir makinist veya bir Zen rahibi olsanız da bu böyle… Eskiden insanlar böyle çalışırlarmış. Ve alanımızda ilerlemek istiyorsak, bizim işimizi daha önce yapmış kişilerden öğrenmemiz gereken çok şey var.
Seymour neredeyse kırk yıldır konser vermemiş bir piyanist aslında. Kendisine, belgeselini çekmek istediğinizi söylediğinizde, bunu nasıl karşıladı?
Ona ilk kez bu belgeselden bahsettiğimde gerçekten çok hoş ve nazik davrandı. Ve şöyle dedi: “Benden önce belgeseli çekilmesi gereken on beş müzisyen sayabilirim.” Bense ona aslında bir müzisyen hakkında değil, bir öğretmen hakkında belgesel yapmak istediğimi söyledim. Çünkü onun bir öğretmen olarak söyleyeceği şeylerle ilgileniyordum. Tabii ki dünyada birçok büyük müzisyen var fakat onun öğretmekle alakalı söyleyecekleri ve öğretmeye yaklaşımı bu belgeseli yapmaya değerdi. Diğer taraftan öğrencilerinin dışındaki kişilerin de bu deneyimleri duyması ve faydalanması gerektiğini düşündüm. Seymour bu amacımızı anladığında, belgeseli yaparken bana yardımcı olması gerektiğini hissetti. Ve ona insanların önünde tekrar piyano çalıp çalmayacağını sorduğumda, “Sorun değil” dedi.
Peki filmin hazırlık ve çekim süreçleri nasıl geçti?
Bu belgeselde yönetmenlik yapmanın en güzel tarafı, kimse için özel bir çalışma yapmama gerek olmamasıydı; çünkü herkes bu işe aşık olmuştu. Burada, herkesin gerçekten çalışmak istediği bir konu üzerine çalışıyorduk. Seymour’ın harika bir karakteri vardı ve bu insanların içindeki “en iyi”yi ortaya çıkarıyordu. İnsanın kendisiyle alakalı birçok şeyi sogulatıyor ve neden daha fazlasını ortaya çıkartmayayım dedirtiyordu… Benim bir oyuncu olarak hayatım devamlı seyahat etmek üzerine kurulu. Hem de dört çocukla. Yani hep yoğunum. Böyle bir iş için zaman ayırmak tahmin edersiniz benim için gerçekten hiç kolay değildi. Diğer taraftan, bir yetişkin olarak belli bir yaştan sonra sık sık yeni arkadaşlar edinemiyorsunuz. Oysa ki biz tüm bu süreç boyunca Seymour’la arkadaş olduk ve bu gerçekten çok eğlenceliydi. Film bittiğinde bile… Benim için böyle bir şeydi…
Gösterim tarihleri:
06 Nisan Pazartesi 21.30, Beyoğlu
09 Nisan Perşembe 11.00, Rexx 2
11 Nisan Cumartesi 21.30, Atlas 2