14 KASIM, ÇARŞAMBA, 2018

“Bizler, Tiyatro Festivali’nin Çocuklarıyız”

Bu yıl 22’nci kez tiyatroseverlerle buluşacak olan İstanbul Tiyatro Festivali’ne geri sayım başladı. Her sene olduğu gibi festival yine birbirinden özel yapımları, konukları ve etkinlikleriyle İstanbul’u baştan ayağa tiyatroyla donatacak. Gösterimlere az zaman kalmışken festivale dair merak ettiklerimizi İstanbul Tiyatro Festivali Direktörü Dr. Leman Yılmaz ile konuştuk.

“Bizler, Tiyatro Festivali’nin Çocuklarıyız”

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen ve bu yıl “Tiyatro Bir Kez Yaşanır” mottosuyla yoluna devam eden İstanbul Tiyatro Festivali, 17 Kasım – 4 Aralık tarihleri arasında seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. Festivalde yurt dışından 12, Türkiye’den 12 olmak üzere 24 tiyatro, dans ve performans topluluğunun 52 temsilinin yanı sıra okuma tiyatroları, söyleşiler, film gösterimleri, atölye çalışmaları ve ustalık sınıfları gibi ücretsiz yan etkinlikler de olacak. Tüm bu etkinlikler ve temsiller şehrin iki yakasında 21 mekânda İstanbullularla buluşacak.

22. İstanbul Tiyatro Festivali “Tiyatro Bir Kez Yaşanır” mottosuyla tiyatroseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Öncelikle bu seneki festival programında bizleri neler bekliyor bahsedebilir misiniz?

Bu yıl festival programımız farklı iş birlikleri ile dikkat çekiyor. Örneğin Hamlet/Collage geçtiğimiz yıl Moskova Golden Mask Festivali ile iş birliğimizin bir sonucu. Aynı zamanda bir de panelimiz olacak Rus tiyatrosu üzerine. Platform 0090 ile uzun yıllardır birlikte yürüttüğümüz çalışmalar sonucu Flaman Kültür Bakanlığı’na başvurduk ve bakanlığın desteği ile bu güzel programı hazırladık. Yine yabancı topluluklardan devam edecek olursak geçtiğimiz festival Encore/Bir Daha ile festivale konuk olan Attis Theatre bu üçlemenin ilk iki oyunu ile tekrar programımızda. Böylece üçlemeyi tamamlamış olacağız. Bir festival programı için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Piccolo Teatro çağdaş bir yorumla geliyor. PIXEL çok farklı dünyaları sahneye taşıyor. Dans, akrobasi, video ile mükemmel bir gösteri… NDT uzun yıllar sonra yeniden İstanbul’da. Yerli yapımlarımız her festivalde olduğu gibi ilk kez sahneleyecekleri yeni oyunları ile bizi heyecanlandırıyor. Provaları büyük bir hızla devam ediyor. Çok değerli, çok farklı oyunlar, dans ve performans gösterileri ile festival programında yer alıyorlar. Bu yıl yine çok zengin bir yan etkinlik programımız var.

Festivalin programı oluşturulurken nelere dikkat ediliyor? Öncelik verilen konular oluyor mu? Programda bu yıl ne tür yenilikler olacak?

Öncelikle yeni yapımlar olması çok önemli. Bu ilke hem yabancı hem de yerli yapımlar için geçerli. Şu anda yurt dışında sahneledikleri oyunlarla ses getiren yönetmenlerin işlerine programda yer vermeye çalışıyoruz. Bizde ilk kez seyirci ile buluşan çalışmalar. Milo Rau, Wajdi Mouawad bu isimler arasında yer aldı.Aynı şekilde bu yıl Hamlet/Collage oyunu ile Kanadalı yönetmen Robert Lepage da ilk kez Türkiye’ye tiyatro oyunu ile gelecek isimlerden biri. Aslında programa karar verirken çeşitlilik önemli. Belli bir tema ve konu olmuyor. Aslında diğer festivallerde de pek yok. Sadece belki bir alt başlık olabiliyor kimi zaman. Onun da sürekli olması konusuna taraftar değilim. Önemli olan bugün neler oluyor sahnelerde, ona programda yer verebilmek.

​Bu yıl özellikle dans ve performans gösterilerine geçmiş yıllara göre çok daha fazla yer verdik ve program açısından da kendi içinde bir denge oluştu. Bu dengenin her yıl biraz daha netleştiğini de görüyoruz. 

Her yıl bir mottoyla yola çıkıyor festival. Bunun programdaki belirleyici olduğu nokta nedir? Bu sene neden “Tiyatro Bir Kez Yaşanır” ile yola çıkıldı?

Aslında tüm motto’lar tiyatronun, sahne sanatlarının ta kendisi. Biz her yıl gerçekleştirdiğimiz kampanyalarda bu temel değerleri daha görünür kılıyoruz. Aslında “burada ve şimdi” nin farklı bir deyişi “Tiyatro Bir Kez Yaşanır”. 

Festival her yıl olduğu gibi yine pek çok yabancı ekibi ağırlayacak. Programın yurt dışı oyunlarının seçimi, davet edilecek ekipler nasıl belirleniyor? 

Tabii ki uzun çalışmalar sonucu. Yurt dışı için çalışmalarımız çok önceden başlıyor. Toplulukların, oyuncuların takvimleri çok önceden belirlendiği için biz de düşündüğümüz topluluğun turne takvimlerine girmeye çalışıyoruz. O kadar çok bilinmeyenli bir denklem ki… Önce topluluğun uygun tarihleri ve tabii festivalin tarihleri içinde olması, sonra mekânların uygun tarihleri, oyunların/gösterilerin teknik özelliklerinin mekânla uyumu derken yavaş yavaş festival programı da örülmeye başlıyor. Olabildiğince yurt dışı festivallerini takip ediyorum. Showcase programlarına davet ediliyorum ve orada çok fazla çalışma izleme şansım oluyor. Örneğin eylül ayında Lyon’da düzenlenen Lyon Dans Bienali’nde hem çalışma toplantılarım oldu hem birebir görüşmelerim hem de dört günde on beş gösteri izledim. Sonrasında tabii program üzerine çalışma başlıyor. 

Türk tiyatrosuna önemli katkıları bulunan İstanbul Tiyatro Festivali geçtiğimiz yıl alınan bir kararla hem kasım ayına çekildi hem de her yıl düzenlenmeye başladı. Geriye doğru baktığınızda bunun festival açısından avantajları ve dezavantajları neler oldu?

Bence dezavantajı hiç olmadı. Tam tersine zamanlaması çok doğru ve çok iyi bir karar oldu. İki yılda bir festival düzenlemenin çok fazla olumsuz yanı vardı.

​Bir kere İstanbul gibi büyük bir kentte unutulup gitmek çok kolay. Her yıl “Bu yıl Tiyatro Festivali yılı” diye hatırlatma yapmak gerekiyordu. Yine iki yılda bir yapıldığında, özellikle yeni oyunları yakalayamıyorduk. Kimi oyunlar biz programa alıncaya kadar sona erebiliyordu ya da turne tarihlerini yakalamakta zorlanıyorduk. Mayıs da bu açıdan çok zor bir aydı. Peş peşe birçok festivalin olduğu dönem ve kolay değildi. Tabii ki iş yükümüz arttı ama çok güzel bir ekibiz ve birlikte “keyif” aldığımız bir işi yapmaktan da çok mutluyuz. 

Yüzyılın Evi

Festivalle ilgili duyduğum şikayetlerin başında bilet bulunamaması nedeniyle oyunların festival dahilinde izlenemiyor oluşu geliyor. Elbette bu sorun mekân kapasitesi ve festival süresiyle de alakalı. Bu konuda festivalin getirebileceği çözümler olamaz mı?

Aslında festivalde prömiyer yapan yerli yapımların büyük bir bölümü sezonda da devam ediyor ama tabii festival içinde izlemenin başka bir anlamı var. Onu da çok iyi anlıyoruz. Ama açıkçası benim de yurt dışındaki birçok festivalde ki profesyonel olarak gittiğim hâlde bilet bulamadığım oluyor. Her oyunun yapısı büyük sahnelerde oynanmasına, sahnelenmesine uygun olmuyor kimi zaman. Bu seneki programa bakacak olduğumuzda Zorlu Ana Tiyatro’daki oyunlarımıza hâlâ yer var örneğin. 

Geçtiğimiz yıl da bu yıl da festivale dâhil olan ama öncesinde izleyiciyle buluşan yapımlar var. Program seçkinizde böyle bir kuralın olmama nedeni nedir?

Aslında daha önceki yıllarda da bazı kriterler dâhilinde oynanmış oyunları aldık. Bu bir kural ihlâli değil. Yapımların festivalde prömiyer yapma kuralı devam ediyor. Her festivalde bir ya da en fazla iki oyun için böyle bir esnekliğimiz oluyor o kadar. 

Oyunlar açısından festivalde yer almak nasıl bir etki yaratıyor? İstanbul Tiyatro Festivali’nin tiyatromuza katkıları neler sizce?

Her şeyden önce festivalde olmak tabii ki topluluklar açısından önemli bir prestij. Bunu sadece yerli yapımlar açısından söylemiyorum. Festivalimiz yurt dışında da çok iyi tanınıyor. Yabancı topluluklar da bunu her fırsatta dile getiriyor. Diğer taraftan festival programında yer almak önemli bir görünürlük de getiriyor topluluklara. Hem bizim seyircimiz açısından hem de festival çerçevesinde düzenlediğimiz “Uluslararası Platform” nedeniyle. Festival bir anlamda köprü işlevi görüyor. Son olarak da festivalin de kendine ait bir seyircisi var. Bildiğimiz, tanıdığımız tiyatro seyircisinin dışında… Programda yer alan oyunlarımızdan biri, iki sezon öncesinin oyunu. Ama biletleri tükendi bile. Hâlâ gidip izlememiş olan seyirci var. Kiminin olanağı olmamış, kiminin haberi… İşte festival bu açıdan da çok önemli.

​Bizler, Tiyatro Festivali’nin çocuklarıyız, öğrencileriyiz. Bu festivalle büyüdük. Bu alandaki  en değerli yapımları bu festival sayesinde izledik. Önemli yönetmenlerle, koreograflarla tanıştık.

Gülünç Karanlık

Bu yıl 22’nci kez gerçekleştirilecek bir festivalin direktörü olarak, bunca zorlu şart altında festivalin sürdürülebilirliğini nasıl sağlıyorsunuz?

Kolay değil tabii… Bu yıl hiç beklemediğimiz bir anda kurların artmasıyla biz de panikledik. Ekonomik krize rağmen bu programı gerçekleştirebilmek için farklı yollar bulmaya çalıştık. Bilet fiyatlarımıza yansıtmamaya çalıştık aynı zamanda. Ama inanır mısınız zorluklarla mücadele ede ede de deneyim kazanıyoruz. 

Toplumun tiyatroya ilgisi salonların doluluk oranlarına bakarsak güçlü diyebiliriz ama genele baktığımızda hayatında hiç tiyatroya gitmeyen, ilgisiz olanların da sayısı az değil. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Tiyatroya mesafeli bir toplum muyuz sizce?

Bunu sadece “tiyatroya gitmeyen, ilgisiz” olarak açıklamamak gerekiyor. Kültür-sanat politikalarının yetersizliği aslında… Eğitimin içinde yer almaması. Bir taraftan üniversitede ders veriyorum. Bu yıl uzak bir kampüste bir dersim var. Derse gelen öğrencilerimin yaşamı bu bölgede geçmiş ve inanın birçoğu bu bölgeden dışarı çıkmamış. Tasarım Bienali üzerine konuştuk. Festivali sordum. Hiçbirinin haberi yok. Burada ilgisizliği tümüyle de toplumda aramamak gerekiyor. Toplumsal bir sorun ve çözüm için de elbirliğiyle çalışmak gerekiyor. 

Dr. Leman Yılmaz

Festivalin direktörü olarak 22’nci yılına gelen İstanbul Tiyatro Festivali’nde dünden bugüne ne gibi değişiklikler oldu, gelecekte neler hedefleniyor, bizimle paylaşır mısınız?

En önemli değişiklik 2017 Kasım ayından itibaren İstanbul Tiyatro Festivali’nin yeniden her yıla dönmesi oldu. Aslında hem her yıl oldu hem de mayıs ayında düzenlenirken kasım ayına aldık festivali. Tabii bu önemli değişiklik beraberinde içerikle ilgili daha enerjik, akıcı bir yapı da getirdi. Artık on beş gün süren bir festival yapısı söz konusu. Tabii bir iki gün oynama olabiliyor toplulukların programlarına göre. Özellikle büyük bir kentte festival yaptığınızda etkinlik ile ilgili algıyı, görünürlüğü canlı tutmak gerekiyor. İki yılda bir düzenlenen bir festivalle bu oldukça zordu. Onun dışında tabii ki İstanbul Tiyatro Festivali kendi alanında önemli çalışmalar yapan toplulukları, yönetmenleri, koreografları hep programına almıştır. Biz bu sınırları daha da zorladık. Türkiye’de pek tanınmayan ama işleri ile dünya çapında çok beğenilen yönetmenlerin ve koreografların çalışmalarını da programımıza aldık. Seyirci için “bilinir, tanınır” olmak önemli tabii. Seyredeceği oyuna, gösteriye güvenmek ister ama biz bu riski de alarak bu alışkanlığı kırmaya çalıştık. Sanırım bunun sonuçlarını da almaya başladık. Diğer önemli bir değişiklik ya da program da yurt dışından festivale gelip burada izledikleri oyunları kendi festivallerinde, mekânlarında programa alan profesyonellerin katıldığı uluslararası bir platformu yaratmaktı. Yurt dışında “showcase” programları olarak bilinir. Biz bu formatı “Uluslararası Platform” olarak uygulamaya başladık. Bu sene dördüncüsünü gerçekleştiriyoruz ve gösterilen ilgiden dolayı da çok mutluyuz. Yan etkinlikler her zaman önemliydi. Bu program üzerinde de ayrıntılı çalışmalar yürüterek hem oyun/gösteri sonrası söyleşileri bir gelenek hâline getirdik hem de yan etkinlikler programı içerik olarak da önemli bir eğitim programına dönüştü. On beş gün ama son derce yoğun bir program.

​Bir taraftan tabii ki bu çizgiyi korumak önemli ama diğer taraftan da ortak yapımlara yeniden ağırlık vermek, özellikle misafir yönetmen ve koreograflarla bize ait yapımlar üretmek ve sahnelemek… Farklı ara başlıklarda yeni programlar yaratmak. Şimdilik özetle söyleyebileceğim bunlar.

0
6946
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage