25 OCAK, ÇARŞAMBA, 2017

Bonobo: "Müzik Yapmak Terapi Gibi"

İngiliz prodüktör Simon Green, Bonobo adı altında kaydettiği altıncı stüdyo albümünü geçtiğimiz 13 Ocak'ta servis etti. Albüm alışık olduğumuz Bonobo çizgisinden sapmadan downtempo, chill out ve electronica sularında geziyor. Konuklar arasında ise Nick Murphy (aka Chet Faker), Rhye, Innov Gnawa ve Nicole Miglis gibi isimler var. Sanatçının Redbull.com’da yayımlanan röportajını sizlerle buluşturuyoruz.


Bonobo:

Migration isimli albüm şimdiden en dikkat çekici Bonobo kaydı unvanını göğüsledi bile. Sırada ise üç aya yayılacak albüm turnesi var. Simon Green yollara düşmeden önce kendisine merak ettiklerimizi sorduk. Müziğin terapi gibi olduğunu söyleyen müzisyenle yeni albümü üzerine konuştuk.

Migration'da bir bilgisayar ve bir insan ilk defa doğaçlama müzik yaptılar. Albüm nihayet yayımlandı. Tam olarak ne zaman bitti kayıtlar? 

Birkaç ay önce. Albüm kaydetmek biraz yarış gibidir. Sona yaklaştığınızı düşünürsünüz hep, bir de bakmışsınız teslim tarihi kapıya dayanmış. Aslında amacım albümü kaydetmek ve ardından Japonya'ya gidip zen felsefesi ile ilgilenmekti. Fakat bazı vokal kayıtları geç gelince Kyoto'da kimonomla mix yapmak zorunda kaldım. 

Bir kaydı bitirdikten sonra geride bırakabiliyor musun? Yoksa her dinlediğinde şurasını da şöyle yapsaymışım keşke diyenlerden misin? 

Biraz klişe olacak ama hayatta hiçbir şey gerçek manada sona ermez. Ama eğer bir şarkı sizden çıktıysa ve insanlara ulaştıysa, artık onu geride bırakmak gerekiyor. Yoksa sonsuza dek uğraşıp durursunuz. 

Albüme adını veren şarkı olan Migration'ı hazırlarken çok özel bir algoritma kullandın. Biraz bundan bahseder misin? 

Ableton'da hazırladım onu. Fikir, sequencer'ın gerçekten çok kısa bir armonik döngüyü sürekli tekrarlaması üzerine kuruldu. Yazdığım algoritma pattern içerisinde bir sonraki adımı kendisi belirliyordu. Jon Hopkins de algoritmaya eşlik ederek doğaçlama piyano çaldı. Böylece bir bilgisayar ve bir piyanist birlikte emprovize müzik yapmış oldular.

Elektronik müzik yöntemlerini kullanarak, "elektronik" olmayan bir müzik yapıyorum. Yaptığım şeyin en iyi tanımı bence bu.

Müziğinin en can alıcı noktası elektronik müzik ile organik sesleri bir araya getiriyor olması. Bu özel bir tercih mi, yoksa kendiliğinden mi gelişiyor? 

Ben sürekli olarak organik kelimesi ile etiketleniyorum ama bunun müzikal manada neye karşılık geldiğini gerçekten tam olarak bilmiyorum. Elektronik ve akustik olanı bir araya getireyim gibi bir kaygım hiç olmadı. Yaptığım müziği kullandığım sample'lar şekillendiriyor. Hip hop kültüründen geliyorum ve kes/yapıştır metodunu kullanıyorum. Canlı kaydettiğim şeyleri sample alıyorum, çalışma prensibim her zaman böyle oldu. Sanırım elektronik müzik yöntemlerini kullanarak, "elektronik" olmayan bir müzik yapıyorum. Yaptığım şeyin en iyi tanımı bence bu.

Şarkıların birçoğunu albüm öncesinde New York'ta Output'ta DJ'lik yaparken çaldın. Nasıl bir histi bu ve albümü nasıl etkiledi? 

En önemlisi, orada parçaların dev ses sistemlerinde nasıl yankılanacağını duymuş oldum. Ayrıca hangileri dans pistinde çalışıyor onu test etmek için de güzel bir yöntemdi. Tepkilere ve bıraktığı etkiye göre albüme giren ya da giremeyen parçalar oldu.

Bazen Nick Muprhy ile ortaklaşa DJ performanslar gerçekleştiriyorsunuz, ayrıca Migration'da da bir şarkıda sana eşlik etti. Nasıl tanıştınız?

2013'te Twitter üzerinden sohbet etmeye başladık. Ardından North Borders için çıktığım turne sırasında bana Louisiana ve Texas gibi yerlerde eşlik etti. Sonrasındaysa karşılıklı olarak albüm kayıt süreçlerimizde hep birbirimizin yanındaydık.

Vokal kayıtlarını çalıştığın insanlarla stüdyoda birlikte mi gerçekleştiriyorsun yoksa onlar yaptıkları kayıtları mı gönderiyorlar? 

Örneğin Rhye'la hazırladığımız Break Apart için süreç, Miami'den Los Angeles'a uçarken kucağımdaki bilgisayarda başladı. Hazırladığım şarkıyı Milosh'a gönderdim, o da Amsterdam'da otel odasında bir dörtlük kaydedip bana gönderdi. Devamını ise Berlin'de bir başka otel odasında kaydetti. Sonrasında mix'i yapmak için benim stüdyomda buluştuk. Nick (Murphy) ile ise, daha farklı ilerledik. New York'a uçtum ve bir hafta sonunda No Reason'ı kaydettik. İlk gün o sözleri yazdı, ikinci gün stüdyoya girdik ve işi bitirdik. Nick'i yakından tanıyordum, bu yüzden her şey çok kolay oldu. Ama bezen çalışacağınız kişiyle ilk defa stüdyoda tanışmak o an yaratıcılığı baltalayabiliyor. Kayıtları karşı tarafa göndererek çalışmak her zaman işe yarar.

Bir şarkının vokale ihtiyaç duyduğuna veya enstrümantal kalması gerektiğine nasıl karar veriyorsun?

Sürecin henüz başındaysanız bunu anlamak çok zor. Ama ilk birkaç adımı tamamladıktan sonra nereye doğru gittiğini anlıyorsunuz. Eğer o ses bir kez kafanızda yankılanmaya başladıysa, ona alan bırakmaya başlıyorsunuz. Bazı parçalarınsa kendi hikayeleri vardır ve birinin onu seslendirmesine ihtiyaç duymazlar. Bu sanırım tercihten çok, içgüdüsel ve kendiliğinden olan bir şey.

Hafta sonu bir yerlerde çalacaksam, farklı kentlerde bulunup, yeni insanlar tanıyacaksam bilgisayarımı açtığımda ilginç şeyler çıkacağına inancım daha yüksek oluyor.

Yaptığın müzik için melankolik yakıştırması da yapılıyor. Bilinçli olarak mı seçiyorsun bunu? 

Bana kalırsa benim müziğim için nostaljik daha doğru bir yakıştırma. Şahsi olarak müzik yapmanın terapi gibi olduğunu düşünüyorum. İnsanlar farklı motivasyonlarla müzik yapıyor olabilirler ama benimki içten gelen bir şey. Mesela bu albümü yoldayken kaydettim ve yolculuklar bence meditatif zamanlardır. Tanımadığınız bir şehirde, yorgun argınken ve belki de açken yazmak bence daha elverişli. Bir stüdyoya aylarca kapansanız bu yaratıcılığınızı törpüleyebilir. Hafta sonu bir yerlerde çalacaksam, farklı kentlerde bulunup, yeni insanlar tanıyacaksam bilgisayarımı açtığımda ilginç şeyler çıkacağına inancım daha yüksek oluyor.

Not: Henry Johnstone’un yaptığı röportaj, Redbull'da yayımlanmıştır

0
4881
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage