Hazal Türesin ve Yiğit Sertdemir’in başrollerini paylaştığı sezonun başarılı yapımlarından Salıncak’ı yazar, yönetmeni Gülhan Kadim ve Yiğit Sertdemir ile konuştuk.
Kumbaracı50 ve Vigor Sanat Ortak yapımı Salıncak, geçtiğimiz günlerde prömiyerini yaparak izleyicilerle buluşmaya başladı. Bahar ve Kerem’in iki kardeş olarak hayata tutunma çabaları, kendi aile ve geçmişleriyle yüzleşme hikâyeleri üzerinden şekillenen oyun, izleyicilere unutulmaya çalışılan onca şeyin günü geldiğinde nasıl da dirilip kişinin karşısına çıkabileceğine dair özel bir anlatı sunuyor.
Salıncak, orta yaşlarına gelmiş iki kardeşin, Bahar ve Kerem’in hikâyesini anlatan bir oyun. Bu iki kardeşin birbirleriyle ilişkisi, ailelerine, hayata, geçmişe bakışları onları birçok açıdan özgün kılar. Öncelikle Salıncak oyunu ve fikir nasıl ortaya çıktı?
Gülhan Kadim: 10 yıl önce bir arkadaşımdan duymuştum oyuna konu olan psikolojik rahatsızlığı. Çok etkilenmiştim. Ara ara bir oyun fikriyle buluşturmaya çalışıyordum kafamda. Bu sene doğru zamanmış demek ki.
Bahar ve Kerem, birbirleriyle farklı türde ilişki kuran, kendilerine özgü bir iletişim geliştiren iki kardeş olarak dikkat çekerler. Onlar arasındaki ilişkiyi/diyalogu bu kadar ayrıksı yapan nedir?
Gülhan Kadim: Genellikle bütün kardeşler arasında kendine has bir ilişki biçimi olduğunu düşünüyorum. Ortak bir geçmiş, ortak aile, ortak travmalar bu ilişkiyi özgün kılar. Belki o yüzden ben de hikâyeyi iki kardeş üzerinden anlatmayı tercih ettim. Ayrıksı olmasının nedeni aslında psikolojik sonuçları olan bir geçmiş ve aile yaşantısı. Hayatta kalmak için birbirlerine tutunarak, birinin diğeriyle var olabildiği bir yaşam kurmuşlar. Yüzleştiklerini sandıkları ya da kendilerince gömdükleri geçmiş zihinlerini asla rahat bırakmaz. Bir yandan hayatta kalmak için bu hezeyanlara ihtiyaçları mı vardır acaba? Ben de hâlâ kendime sorular soruyorum oyunu seyretmeye devam ettikçe.
Bahar ve Kerem hiçbir şart altında birbirlerinden kopamayan ve neredeyse birbirleri olmadan varlıklarına devam edemeyen iki karakter olarak belirir oyunda. Peki onları tekil olmaktan çıkarıp her zaman beraber hareket etmeye iten temel güç/düşünce nedir? Bahar ve Kerem’i bir ve tek yapan nedir
Gülhan Kadim: Evet, tam da dediğiniz gibi. Başka bir var olma biçimi bilmiyorlar. Çocukların mecburen yaşamak zorunda oldukları, maruz kaldıkları sakat bir aile yapısı var zaten. Sanki ortak travmaları onları kalın zincirlerle birbirine bağlamış ve normalleri bu. Bu zincirlerin farkına varmak bir iyileşme sürecinde mümkün olur fakat oraya da çok uzaklar. Tamamen içine kapanan ortak yaşamları; dışarıya açılan pencerenin giderek küçülüp yok olduğu bir odada canlı kalabiliyor gibi. Oyunda seyrettiğimiz birkaç gün, bitmeyen döngülerden sadece biri. Döngüden çıkmak, başka bir döngüye girmekle mümkün. Seyirci olarak bir süre o pencereden bakalım istedim yazarken.
Geçmiş, özellikle de Kerem üzerinden hikâyedeki ana meseleyi imler. Kerem’in geçmişle yüzleşmesi veya yüzleşememesi oyun boyunca ondaki gitgellerin başlıca sebebi olur. Peki Kerem özelinde bu geçmişi kurgularken nasıl bir düşünce üzerinden hareket ettiniz?
Gülhan Kadim: Seyircinin Kerem hakkında karışık hisler içerisinde olması benim için iyi mesela. Geçmişinde işlediği suçu bu sakat aile hayatı aklayabilir mi? Bu suç sadece bir araç mı? Gerçekten anlatıldığı şekilde mi işlendi? Özür ve cezalar neyi onardı? Ben yargılar ve sonuçlar oluşturmayı tercih etmedim metni yazarken. İki kardeşin odasına bakarken, gerçeğin gittikçe silikleşmesini, zeminin sürekli kaymasını ve seyircinin de sahnedeki sallantıya eşlik etmesini tercih ettim. Kendi fikrimi net olarak sahneye taşımayı sevmiyorum, boşluklarla baş başa kalmak iyidir, kendi cevaplarımızı bulmaya çalışırız, çalışırken yeni sorular sorarız, soru sormak da iyi.
Bahar, bir anlamda kendi hayatını yaşayamayan, kendisini başkaları üzerinden konumlandırmak zorunda kalmış bir karakter olarak dikkat çeker.
Bahar’ın Kerem, annesi ve ötekiler üzerinden kendi yaşamını bu kadar geri planda bırakmasını nasıl yorumlamak gerekir?
Gülhan Kadim: Bahar’ın kendine bulduğu yer orası. Seçmek zorunda olduğu ya da. Anne figürünün ne kadarını kopyalayabilirse o kadarını gerçekleştirmeye çalışıyor. Yok sayılan bir hayatı olduğu için belki Kerem’i var ederek yok olabiliyor. Ama bütün bunların hepsi genetik bir yatkınlık ihtimalini de taşıdığı için sadece koşullara bağlamak ve tüm çıkarımları bu koşullar üzerinden yapmak doğru değil. Eminim bu tür vakalarda çok daha şık psikiyatrik analizler, sebepler ve sonuçlar vardır. Bunları doğrudan tanımlamamıza gerek yok diye düşünüyorum. Bahar ve Kerem’i tanımlayamadığımız bir yerden seyretmek beni cezbediyor. Her seferinde boşa düşebiliyorsunuz. Zihnimle oynanmasını seviyorum seyrettiğim ya da okuduğum şeylerde. O yüzden ben de sevdiğim bir yoldan giderek kurdum oyunun yapısını.
Anne, oyunda hiç olmayan ve buna karşın etkisiyle bütün bir hikâyeyi sürükleyen unsurlardan bir diğeri. Annenin varlığı/yokluğu, baba figürününse hiçbir zaman anılmaması iki kardeşi nasıl etkiler? Anne, nasıl olup bu kadar baskın bir unsur olarak oyunun arka planında belirir?
Gülhan Kadim: Aile benim için hep ikircikli bir konu. Dışarıdan bakıldığında çok tuhaf gözükebilecek ilişkiler aile içinde çok sıradan ve normal olabiliyor. Baba figürünü silmek istedim bilinçli olarak. Biraz hayal ettirmeyi de istedim. Yokluğu elbette bir anlama varıyor. Sadece sezgisel olarak hissettiğimiz bir boşluğu nasıl doldururuz? Cevaplar eminim çok kişisel olacaktır ve belki hepsi de doğru olabilme ihtimali taşıyacaktır... Annenin ise varlığı da yokluğu da çok güçlü ve yüklü oyunda. Aktarılmış arızalar var. Anne, babadan çok daha belirgin ama yine de silgiyle silinmiş de izi kalmış gibi benim için. Bahar ve Kerem de sürekli o izin gölgesindeler çünkü güneşe çıktıklarında ne yapacaklarını bilmiyorlar. Gölgeye sıkıca tutunuyorlar. Anne ya da babayı bir erkek ya da kadın rol modeli üzerinden değil ebeveyn fikri üzerinden kurdum.
Kerem, düşünceleri, hareketleri ve özellikle de kardeşi Bahar ile ilişkisi üzerinden kendi gerçekliğine, kendi yaşamına sığınan bir karakter olarak oyunda belirir. Kerem karakteri, onun psikolojisi üzerine çalışırken/düşünürken onu zihninizde nasıl konumlandırdınız?
Yiğit Sertdemir: Her birimizin geçmiş sorgulamasında karşılaşabileceği, yüzleşmeyi seçebileceği kimi travmatik anlar vardır. Kerem’inkiler de neredeyse doğumuyla birlikte hayatına eşlik etmiş. Dolayısıyla hayatta kalma dürtüsü ile birlikte, elbette Bahar’ın da yönlendirmesi ile bir yol bulmuş kendine. Aynı zamanda oyunda açıklanan bir rahatsızlığın da öznelerinden. Bunların hem tecrübesel karşılıkları var hem de bilimsel. O yüzden de ister istemez o ipuçlarının izlerini takip ederek ve teslim olarak ilerlemeyi uygun buldum. Zihnimde de benzer koşullarla şekillendirerek konumlandırdım.
Kerem’in yaşamı, temelinde geçmişi ve yaptığı birtakım hatalar üzerinden şekillenir. Oysa oyun boyunca Kerem’i izlerken sönük, yer yer ürkek bir karakterle karşı karşıya kalan izleyici, onun geçmişini öğrenirken giderek daha farklı dalgalanmaların içerisine girer. Kerem’deki bütün bu kırılmaları, karakterindeki değişikliklere dair neler söylersiniz?
Yiğit Sertdemir: Elbette karakter diye tanımladığımız kişi çelişkileri ve yaşadıkları ile vardır. O yüzden de temelde bir davranış biçimi benimsese de, farklı koşullarda beklenmedik şekilde de reaksiyon verebilir. Kerem’de gördüğümüz de bu. Yaşanmışlıkları ile birlikte bir kimlik doğmuş, o kimliğin sarsıldığı yerlerde de hem kırılmalar yaşamış hem de kendinden beklenmeyen tepkiler vermiş.
Bahar ve Kerem, birbirleriyle farklı türde ilişki kuran, kendilerine özgü bir iletişim geliştiren iki kardeş olarak dikkat çekerler. Onlar arasındaki ilişkiyi/diyalogu bu kadar ayrıksı yapan nedir?
Yiğit Sertdemir: Zannediyorum ortak geçmiş ve travmalar nedeniye “bakım veren” ile “bakım alan” olarak konumlandırmışlar ilişkilerini. Ama bunun yön değiştirdiği yerler de var. Ortak geçmiş ortak dil demek. Aynı yaraları almak aynı mutlulukları yaşamak demek genelde. Onların “normal” sandığı yaşam, bize anormal geliyor. Bu da aralarındaki ilişkiyi hem ayrıksı hem de benzersiz yapıyor.
Kerem’in davranışlarındaki tutarsızlık, kimi zaman kendinden eminliği kimi zamansa ürkekliği onu iniş çıkışlarıyla zorlu bir figüre dönüştürür. Kerem’in ruhunu, benliğini, yapısını bunca huzursuz, ürkek, çekingen kılan nedir?
Yiğit Sertdemir: Tüm yaşadıkları. Başına gelebilecekler. Sadece zarar görmekten değil, sanki daha çok zarar vermekten de çekiniyor. Sınırlandırdığı dünyasının kabul edebildiği boyutunun kırılmasından. Bu da onu huzursuz, ürkek ve çekingen yapıyor. Özellikle geçmiş bilgisi, pişmanlık, kayıp konuları sıklıkla böyle sonuçlar doğurabiliyor üstümüzde. Kerem de bu sonuçların bir ürünü aslında.
Salıncak oyununu 20 Mart ve 21 Nisan’da Baba Sahne’de, 5 Nisan’da Alan Kadıköy’de, 10 Nisan’da Fişekhane’de izleyebilirsiniz.