13 MAYIS, CUMA, 2022

“Bu Belgesel ile Amacımız Türk Çağdaş Sanatı ve Sanatçısının Bilinirliğini Artırmak”

41. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Yarışması kapsamında prömiyerini yapan, Türkiye’nin ilk çağdaş sanat belgeseli olma özelliğini taşıyan Crossroads’a dair filmin yapımcıları Bulut Reyhanoğlu, Vanessa Medini Arslan ve yönetmeni Mahmut Fazıl Coşkun’un yanıtları ışığında belgeselin ortaya çıkış ve çekim sürecini konuştuk.

“Bu Belgesel ile Amacımız Türk Çağdaş Sanatı ve Sanatçısının Bilinirliğini Artırmak”

Bulut Reyhanoğlu ve Vanessa Medini Arslan’ın hem kreatif hem ana yapımcılığını üstlendiği, Mahmut Fazıl Coşkun’un yönettiği Türkiye’nin ilk çağdaş sanat belgeseli Crossroads, 41. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Yarışması kapsamında prömiyerini yaptı. Türk çağdaş sanatının ve sanatçısının dünya çapındaki bilinirliğini artırmayı hedefleyen belgesel; Gülay Semercioğlu, Seçkin Pirim, Candaş Şişman ve Sinan Logie’nin, Doğu ve Batı kültürlerini harmanladıkları üretim pratiklerine ışık tutuyor.

Belgeselin çıkış noktası, ülkemizdeki çağdaş sanata dair böyle bir projenin hayata geçirilmesi beni çok sevindirdi. Fakat yine de bir seyirci olarak neden sadece dört isme odaklanmayı tercih ettiğinizi ve belgeselin süresinin neden bu kadar kısa tutulduğunu bilmek istedim. Bu bilinçli bir tercih mi yoksa ülkemizde çağdaş sanat aktivitesi uzun metraj bir belgesele sığacak kadar fazla değil mi?

Vanessa Medini Arslan ve Bulut Reyhanoğlu: Bu belgeseli bir seri olarak hayal ettik. Çağdaş sanat alanında eser üreten birçok değerli sanatçımız var ve gönül ister ki hepsine ulaşalım ve hikâyelerini ekrana taşıyalım fakat bu ne yazık ki hem zaman hem de maddi kaynak anlamında çok zor. Bu kaynağı yaratabilirsek devamı gelecektir.

​Süre konusuna gelince, belgesel 65 dakika sürüyor, bu kısa bir süre değil. Yapım ekibi olarak klasik belgesel formatının dışına çıkarak Türk çağdaş sanatının temsilcilerinden olan bu dört sanatçının hikâyesini aktif, dinamik, akışkan ve sıra dışı bir dil kullanarak izleyiciye aktarmak istedik. Amacımız sadece sanata ilgi duyan izleyicinin değil, aksine, ilgi duymayan izleyicinin de dikkatini çekecek bir belgesel çekmekti. Bu 65 dakika içerisinde de bu dört sanatçı hakkında olabildiğince detaylı fakat konuyu uzatmadan, izleyicinin dikkatini dağıtmadan, herkesin anlayabileceği net bir dille bilgi aktarmayı hedefledik.

Vanessa Medini Arslan-Bulut Reyhanoglu (Eser-Gülay Semercioğlu)

Köklü bir sanat anlayışı olmayan bir kültürde, bizzat Batı’nın geleneksel sanatının, sonra da yine aynı Batı’nın modern sanatının izinden giden çalışmaları görüyoruz. Bu bağlamda bakacak olursak, belgeselin içeriksel kapsamını belirlerken nasıl hareket ettiniz? Odağa alınan dört sanatçıyı belirlerken ne gibi kriterleriniz vardı?

Vanessa Medini Arslan ve Bulut Reyhanoğlu: Ülkemiz tarih boyunca Doğu ve Batı kültürünün bir arada var olduğu bir coğrafyada yer alıyor, dolayısıyla çok zengin bir kültür mirasına sahip. Biz de hem kendi topraklarına ve özüne sadık kalan, hem de yeri geldiğinde Batı’dan ilham almaktan çekinmeyen, fakat aldığı bu ilhamı da kendilerine has olan sanat üslupları ve teknikleriyle harmanladığını düşündüğümüz dört sanatçımızı belgesele dahil ettik. Tabii ki bunu yapan sadece dört değil, birçok değerli sanatçımız var fakat bu belgesel için yarattığımız kurgu ile birebir örtüşen, hikâyeleri ve pratikleri arasında da bağlantı kurduğumuz bu dört sanatçı oldu.

Crossroads'tan sahneler

Bana göre çağdaş sanat, eserin estetiğinden, politik-kültürel zemininden öte, yarattığı deneyime odaklanır. Bir olgu ya da konu üzerine düşünme, fark etme veya sadece görme deneyimine. Dolayısıyla çağdaş sanat, anlam üzerine değil de onu yaratan üzerine odaklanır. Ama bu anlam üzerine düşünmek için, eski çağlardan başlayan bir felsefe tarihine, sonra da elbette geleneksel sanat pratiğine-tarihine gereksinimimiz var. Batı’da bu gereksinim karşılanırken bizim toplumumuzda her ikisi için de kapsamlı bir tarihten söz edemiyoruz. Belki İslam felsefesinden örnekler verebiliriz, ancak orada da Batı felsefesi gibi bugüne kadar birbirinden beslenerek ilerleyen bir çizgi çizmemiz zor oluyor. Sanata gelince, Türk kültürü, belirli bir tarihten itibaren uzun yıllar İslam kültüründen esinlendiği ve İslam sanatı da çoğu zaman “betimleyici görsel çalışmaları” yasakladığı için bu kültürde sanat Avrupa’daki gibi gelişemedi (ya da daha çok işlevsel olarak gelişti) ve doğal olarak onu “çağdaş-post” diye adlandırdığımız ilerleyişini sağlayamadı. Yani Doğu kültürünün görsel tarihi, hiçbir zaman Batı kültürü kadar zengin olamadı.

Soruyu bu kadar uzatmamın nedenine geliyorum. Sonuçta bir üretime “çağdaş” dememiz için, kültürel olarak bir gelenekselliğin var olması gerekmiyor mu? Cumhuriyet devrimleriyle birlikte, biz birçok alanda, adım adım değil de büyük sıçrayışlarla yol almaya çalıştık ve bunun yararından çok zararını gördük. Zaten biz sanatımızı da çoğu zaman Batı’ya göre konumlandırdık. Sizce geleneksel sanatın yeterince güçlü olmadığı bir ülkede, çağdaş sanat üretimleri Batı’yı taklit etmiyor mudur? Daha da önemlisi, sanat pratikleri yeterince köklü olmayan bir ülkede, çağdaş sanat belgeseli hayata geçirmek için henüz erken değil mi? Değilse neden?

Vanessa Medini Arslan ve Bulut Reyhanoğlu: Çocukluğumuzdan beri Türkiye’nin coğrafi konumu itibariyle Doğu ve Batı arasında bir köprü görevi gördüğünü duyuyoruz fakat bu sadece coğrafi anlamda bir köprü değil, tarihsel, kültürel ve sanatsal anlamda da bir köprü olma özelliğini taşıyor. Yaşadığımız topraklar tarih boyunca birçok farklı medeniyete ve imparatorluğa ev sahipliği yaptı, bu da ülke olarak çok zengin bir kültürel mirasa sahip olmamızı sağladı. Bu belgesel ile Türkiye’yi diğer ülkelerden farklı ve biricik kılan bu kültür katmanlarından beslenen, özüne sadık kalan ama yeri geldiğinde Batı sanatından ilham alıp bu ilhamı kendi sanat pratiğiyle harmanlayarak ortaya çağdaş sanat eserleri çıkaran sanatçılarımıza dikkat çekmek istedik. Bu şekilde çalışan ve üreten birçok değerli sanatçımız var ve onlar da tıpkı Türkiye gibi sanat üslupları anlamında farklı ve biricik. Bu belgesel ile amacımız Türk çağdaş sanatı ve sanatçısının bilinirliğini artırmak, hem yurt içinde hem de yurt dışında hak ettiği yere gelmesi ve hak ettiği değeri görmesi için katkıda bulunmak.

Türk sanatı dendiğinde genelde akla hemen hat sanatı, minyatür ve çini gelir ki bunlar Türkiye’nin geleneksel ve klasik sanatının birer parçasıdır; fakat Türk çağdaş sanatı dendiğinde ülkemizin büyük bir kısmı başta olmak ve yurt dışı da buna dahil olmak üzere, akıllarda net bir imge canlanmaz. Hâlbuki az önce de belirttiğim gibi Türk çağdaş sanatı ve sanatçısı üslup, pratik ve içerik olarak, bulunduğu coğrafi konum ve sosyokültürel yapı itibariyle özeldir. Türkiye’yi Türkiye yapan bu zengin kültür mirası, Türk sanatını da Türk sanatı yapan ve Orta Doğu’dan ayıran en önemli özelliktir. Her ne kadar komşu ülkelerin birbirleriyle etkileşimleri ve benzer tarafları olsa bile onları aynı kategoride değerlendirmemek gerekir. Her ülke ve her ülkenin kültür sanatı kendine hastır. Bu yüzden yurt dışındaki müzayedelerde eserleri açık arttırmaya çıkan sanatçılarımızın Türk çağdaş sanatı, sanatçılarımızın da "Türk sanatçı” başlığı altında anons edilmeleri gerektiğini düşünüyoruz.

​Aslına bakarsanız son dönemde Türkiye’de çağdaş sanata olan ilgi ve merak özellikle 2007-2011 yılları arasında yükselişe geçti ve altın çağını yaşadı diyebiliriz. Bu dönemde birçok galeri açıldı, birçok sanatçı sergi açtı, ismini duyurdu ve çok ciddi satışlar yapıldı. Çağdaş sanata karşı olan bilincin ve farkındalığın temellerinin - yıllardır bu sektörün içinde olan profesyonellerin dışında - 15 sene gibi bir süre önce atıldığını düşünürsek çok da geç kalındığını söylemek doğru olmaz. Hem galericiler hem de sanatçılar için bu süre boyunca temel odak noktası olabildiğince satış yapmak, önemli koleksiyonlara dahil olmak ve ismini hem yurt içinde hem de yurt dışında duyurmak oldu şüphesiz. Ekonomik koşullar dolayısıyla da hayatta kalma dürtüsünün ön planda olduğu bir sektörde belgesel çekmek ve bu iş için bir fon ayırmak çok da imkân dahilinde olmamış veya öncelik olmamış olabilir, bu da gayet anlaşılabilir bir durum fakat Türk çağdaş sanatını ve sanatçısını anlatan bir belgesel çekmenin de bu yukarıda saydığımız faktörlere de aslında direkt olarak katkıda bulunduğunu göz önünde bulundurursak, biraz geç kalındığını söyleyebiliriz.

1. Crossroads - Gülay Semercioğlu
2. Crossroads - Seçkin Pirim

3. Crossroads - Candaş Şişman

4. Crossroads - Sinan Logie

Şahsen belgeselde kendi hikâyesini anlatan tüm sanatçılardan etkilendim. Her bir söz, her bir ayrıntı çok orijinaldi, onların bakış açısını dinlemek ve izlemek harikaydı. Her birinin üretimleriyle düşüncelerinin ne kadar iç içe geçtiğini gördüm; zaten aksi de beklenemezdi. Öte yandan belgeselin anlatımının neden bu kadar sade tutulduğunu, odaklanılan yaratım süreçlerine zıt şekilde, çağdaş sanatın gerektirdiği radikallikten neden bu kadar uzak durulduğunu merak ettim. The Price of Everything, Marina Abramovic: The Artist Is Present, Finding Vivian Maier gibi yapımlar bu konuda güzel örnekler mesela. Bu eleştirimi maruz görecekseniz eğer, belgeselin dilinin sanatçıların üretimlerini vurgularken biraz eksik-geride kaldığını düşünüyorum. Anlatım dilini belirlerken nelere dikkat ettiniz?

Mahmut Fazıl Coşkun: Doğrusu bizim belgeseli yaparken konu edindiğimiz sanatçıları aşmamak gibi bir hassasiyetimiz vardı. Dolayısıyla onları olmadıkları bir çerçeveye yerleştirmek istemedik. Neyle karşılaştıysak onu olabildiğince yalın ve aracısız yansıtmak istedik. Sanatçılarımız çok performansa dayalı sanatçılar değil. Belki bir parça Candaş'ta bu duruma rastlıyoruz. Provokatif ya da radikal diyebileceğimiz tarzları da yok. Daha içe dönük sanatçılar. Bu nedenle ortaya böyle bir üslup çıktı. Benim kişisel olarak bu belgeselden önce çağdaş sanatla ilişkim sıradan bir sanatsever kadardı. Bu belgesel sayesinde çok şey öğrendim. O nedenle bu belgeseli izleyenlerin de benzer bir deneyimi yaşamalarını istedim. Yukarıdan bakmadan, doğrudan iletişim kuran bir dili tercih ettik diyebilirim.

1. Mahmut Fazıl Coşkun
2. Vanessa Medini Arslan

3. Bulut Reyhanoğlu (Foto-Rene Habermacher)

Son olarak, takviminizde buna benzer başka projeler var mı?

Vanessa Medini Arslan ve Bulut Reyhanoğlu: Çalışmalarına başladığımız farklı sektörlerden, konuklardan ve konulardan anlatılacak  projelerimiz var. Benzer değil ama yeni projeler üretmek için sürekli araştırıyor ve çalışıyoruz. Burada en önemli sorun projeyi üretecek finansmanı yaratmak. Eğer onu çözebilirsek yaratmaya devam edeceğiz.

https://www.youtube.com/watch?v=MnVQ6Rslt1E

0
15323
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage