Tiyatro sahnesinde kalıpları kıran, engelleri aşan ve yapmaları gerekeni en özgün haliyle yapan harika kadınların elinden çıkmış oyunlar izledik. Kadın emeğinin değerinden çokça bahsedilen bugünde sahnenin kadınlara ve kadına dair meselelere emanet edildiği oyunları derledik.
Son dönemlerde ülkemizde özel sahnelerin giderek artmasıyla beraber tiyatrolarda oyunlar ve performanslar konusunda ciddi anlamda bir gelişmenin yaşandığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Yaşanan gelişimde gerek metin gerek oyuncu gerek teknik kısımda yer alan kadınların da payı oldukça fazla. Biz de kadını odağına alan ve sadece kadınların performanslarını izlediğimiz 12 oyunu sizler için sıraladık.
Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin
İsmiyle de insanın aklını çelen, İstanbul kadar güzel bir oyun. Başrollerinde Ayfer Dönmez, Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Melis Öz’ün yer aldığı Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin, bir ailenin üç kuşak kadın hikâyesini anlatıyor. Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun kaleme aldığı oyun, üç yetenekli kadının elinde hayat buluyor. Monolog halinde ilerleyen oyunda bir anneanne, anne ve kız çocuğunun hayatla ve birbiriyle olan ilişkileri, her kadının hayatına dokunan bir hikâye deneyimi sunuluyor.
Antabus
Geçtiğimiz sezondan bugüne hızını kesmeden devam eden, Seray Şahiner’in kaleminden çıkan Antabus, Nihal Yalçın’ın temposu hep üst düzeyde seyreden, olağanüstü performansıyla Türkiye’de kadın olmanın gerçekleriyle yüzleştiriyor. Mizahi unsurlarla ve psikolojik analizlerle harmanlanan oyunda Leyla Taşçı rolüyle karşımıza çıkan Yalçın, 90 dakikalık süre boyunca göz ardı ettiğimiz, kulağımızı kapadığımız, düşünmeden yargıladığımız pek çok acı gerçeği yüzümüze çarpıyor.
Yutmak
Craft’ın yakın zamanda sahnesine taşıdığı yeni oyunu Yutmak, üç kadının özgürleşme hikâyesini anlatıyor. Oyun; Ece Dizdar, Başak Daşman ve Merve Dizdar’ın performansıyla hayat buluyor. Stef Smith’in yazdığı, Çağ Çalışkur’un çevirdiği ve İbrahim Çiçek yönettiği oyunda; Rebecca, Anna ve Sam hayat tarafından hırpalanmış, sağlıklı olmayan psikolojiye sahip üç kadın olarak karşımıza çıkıyor. Oyunda alışık oldukları şeylerden koparılan, çaresiz kalan bu kadınların kırılmış duygularla hayata tutunma hikâyesini anlatılıyor.
Shirley
Shirley’de isimleri değişen ama üzerlerine düşen görevlerin değişmediği kadınların hayatını anlatıyor, Sumru Yavrucuk. Yavrucuk yeteneği ve sahip olduğu müthiş enerjisiyle sahnede harikalar yaratıyor. Shirley, evdeki, apartmandaki, sokaktaki, başka bir ülkedeki kadınlardan biri, çok tanıdık… Ve o tanıdık kişiyi takip ederken, toplumun dayattığı o sinir bozucu kalıpların kırılmasını, mutsuzluk veren rutin döngünün bozulmasını yüzünüzde kocaman bir gülümsemeyle izliyorsunuz.
Kozalar
1971’de Adalet Ağaoğlu tarafından kaleme alınan, Ayşenil Şamlıoğlu’nun rejisiyle, Demet Evgar, Binnur Kaya, Esra Dermancıoğlu’nun performansıyla sahnelenen Kozalar; hayata üç ev kadının gözünden bakıyor. Uluslararası Avignon Festivali’nde Türkiye’yi temsil eden ilk metin olma özelliğini taşıyan Kozalar, günlük bir ev yaşamı çatısı altından güvenin, sağduyunun ortadan kalktığı, yozlaşmış bir toplumun, çıkarlarla örülü ilişkilerine yöneldiği bir oyun. Ne oluyorsa dışarıda mı oluyor sahiden?
Şatonun Altında
Bugüne kadar Macbeth’i böylesine çılgınca işleyen bir oyun izlemedim, diyerek çıkılan bir iş Şatonun Altında. Pınar Akkuzu ve Gülden Arsal’ın yer aldığı oyunda, bu iki harika oyuncu Macbeth'in şatosunun altında yaşayan iki çamaşırcı kadını canlandırıyor. Korkutucu tipleri ama esprili tarzlarıyla kana bulanmış bir komedi sunuyorlar. Ustalıkla mimiklerini ve jestlerini oyuna adapte eden bu iki grotesk tip, soylu Macbeth’i fiziksel oyunculuğun tüm nimetleriyle oradan oraya savruyorlar.
Evdeydim ve Yağmurun Gelmesini Bekliyordum
Sarı Sandalye, yeni bir oyunla sezona taze bir soluk getiren ekiplerden biri. Son oyunları Evdeydim ve Yağmurun Gelmesini Bekliyordum, prömiyerini daha geçtiğimiz günlerde yaptı. Sahnede Ceyda Akel, Burcu Halaçoğu, Çağdaş Ekin Şişman’ı izlediğimiz oyun, Fransız Tiyatrosu’nun ‘çağdaş klasik’ yazarlarından Jean- Luc Lagarce’ın aynı adlı eserinden uyarlandı. Türkiye’de ilk defa seyircisiyle buluşan oyun dört tema üzerine kurulu: Beklemek, bellek, şiddet ve varoluş. Üç kadın, mevcut durumundan kurtulmak için bir kahraman arayan günümüz insanının hikâyesine odaklanıyor. Yeni bir hayata başlamanın ilk adımı, gerçeklerle yüzleşmek.
Hafızasını Kaybeden Müzeden Bir Traktöre Mektuplar
Deneysel bir metin, deneysel bir oyun ve oyunun yıldızı Nilay Erdönmez. Hafızasını Kaybeden Müzeden Bir Traktöre Mektuplar, bir ailenin üç kuşak hikâyesinden kalan mektupların, kaybolan eşyaların, insanların ve fotoğrafların ardında bıraktığı yası anlatıyor. Kesik sesler, tekrar hareketler, yarım cümleler… Cam piramidin içerisindeki Erdönmez’i takip etmekten başka bir seçeneğiniz yok. Bu kadın bir hikâye anlatıyor, peşinden gidin.
Kaplan Sarılması
Bu oyun için en çok okuduğum ve duyduğum şey: İzleyin, izlettirin! Şebnem Bozoklu’nun tek başına sahnede yer aldığı oyunda ideal bir erkek, mükemmel bir ilişkinin ve hayallerdeki aşkın olabilirliği kurcalanıyor. Kemal Hamacıoğlu’nun kaleminden çıkan oyun, zamanın olmadığı, herkesin parasını ödeyerek girebileceği bir “mutluluk” odasında geçiyor. Bu odada tarifine göre ideal erkek çırpılıp hazırlanıyor. Oyunda, Bozoklu’ya bir dış sesin yanı sıra kokular, dijital yansımalar da eşlik ediyor ama onun performansı hepsinin üzerine çıkıyor.
Yılın En İyi Kadın Oyuncusu
İpek Türktan Kaynak, tek başına sahnelediği oyunda bir kadının ödül töreni provasını defalarca duygu ve ifade değişikliğiyle canlandırıyor. Bu bir prova, “En İyi Kadın Oyuncu” adayı bir oyuncunun provası, bir hazırlık. Acaba ödül alanların da bu türden bir provası oluyor mudur? Hayat bu kadar doğalken bu yapmacık doğallıklar neden? Kaynak, beğenilme, takdir edilme durumunun tehlikeli bir arzuya dönüşmesinin adım adım gelişimini anlatıyor.
Kadınlar, Filler ve Saireler…
Üç kadının trajikomik var oluş mücadelesinin konu edildiği oyuna Vahide Perçin, Yasemin Çonka ve Açelya Topaloğlu hayat veriyor. Birleşmenin, kenetlenmenin sorunlarla ve erkeklerle baş etmede en etkili yöntem olduğunu anlatıyor bu kadınlar bize. Yunus Emre Gümüş’ün yazdığı, Özen Yula’nın yönettiği oyun, yaşarken karşılaşılan sorunlara kadınca üretilen çözümlerle, çıkışımızın anca birlikte olduğuna inandırıyor.
Kıyıya Oturmanın Böylesi
Merve Engin, tek başına bir kalabalık yaratıyor sahnede. Kullandığı masklar ve aksesuarlarla birden çok karaktere giriyor ve sade bir gösterimle izleyiciye koca bir hikâye anlatıyor. Oyun, Commedia dell’arte’nin varyasyonu olan ve 16. yy sonlarında Giovanni Gabriel tarafından icat edilen “commedia gabriellina” sitilinde sahneleniyor. Engin’in oyundaki 11 karakteri oynaması ve üstün performansını bir kenara koyarsak diğer kenara da oyunun yaklaşık yedi yıldır izleyiciyle buluşmasını koymadan geçmek istemem. Merve Engin’in tek başına oynadığı bir diğer oyun ise: Kaplumbağalar Şişmanlamaz Çünkü Kabukları Vardır. Oyun, bir kadın hikâyesi altında herkesi ilgilendiren konular anlatıyor.
Görseller: Evelyn Bencicova