CRR Konser Salonu’nun yeni sezonunu ve Bestecilik Akademisi’ni CRR Genel Sanat Yönetmeni Murat Cem Orhan, akademisyen ve müzisyen kimlikleriyle de projede yer alan Güç Başar Gülle ve Armağan Durdağ ile konuştuk.
Cemal Reşit Rey Konser Salonu geçtiğimiz hafta yeni sezonunu sanatseverlerle paylaştı. 2022 sonuna kadar salonda gerçekleşecek olan programa dair detayları, düzenlenen bir basın toplantısıyla CRR Genel Sanat Yönetmeni Murat Cem Orhan açıkladı. Türk müziğinin farklı türlerinden dünya müziğine uzanan programıyla dikkat çeken CRR Konser Salonu, bu yıl Bestecilik Akademisi projesiyle eğitim alanında da yeniliklere imza atıyor.
Bestecilik Akademisi, ilk defa bu çatı altında gerçekleşen bir şey. Bu projenin başlangıcını yani ortaya nasıl çıktığını, hangi amaçlarla kurgulandığını merak ediyorum?
Murat Cem Orhan: Ben başlayabilirim sonra özele geçtikçe Güç ve Armağan hocalar devamını getirir. Ben ihtiyatlı davranıp “ilk” dememekten yanayım. Biraz ihtiyatlı olmakta fayda var. Tarihte de öyledir ya; ilki denilmez. Aslında her şey şöyle başladı… Armağan Hoca’yla neler yapabileceğimize dair bir toplantı yapıyorduk. Arkasından Güç ile bambaşka bir zaman diliminde sohbet ederken buna benzer bir konuşma gerçekleştirmiştik. Derken proje böyle alevlendi. Ondan sonra üçümüz oturduk, konuştuk. Hocalarımız da planlamayı yaptı. Üstelik bu programda çok da değerli hocalar yer alıyor. Hasan Uçarsu Hoca var, Turgay Erdener Hoca var. Ben şuna inanıyorum: Bir ülkenin sesi medeniyetidir. Yani bir Türk besteci olan Adnan Saygun gidiyor, Birleşmiş Milletler'in açılışında çalıyor. Adnan Saygun çaldığında ne oluyor? Dinleyen insan buradaki hayatla ilgili bilgi sahibi oluyor. Aslında bir nevi besteci taşıyor seni. Çünkü yazarın, yazdığı şeyi bir başka dile çevirdiğin zaman o dilin pek çok müziğini kaybediyorsun. Hemen hemen her şeyini hatta. Hele şiir… Yani keşke Rusça bilsek de Dostoyevski’yi öyle okusak. Velhasıl müzik karşı tarafa direkt ulaşır. Bu yüzden de doğrudan etkiler. Ne kadar çok bestecimiz varsa o kadar iyi. Bir de ağaç yaşken eğilir. İyi müzik dinleyebilen, iyi müzik seçebilen bir çocuk yetiştirebilsek, besteci olmaya karar verip de hayatını bu şekilde idame edecek bir çocuk kazanabilirsek veya müzik diliyle konuşabilmeyi öğrenen çocuklar yetiştirebilirsek, ne mutlu bize.
Bestecilik Akademisi’nin klasik müzik ve caz ayağında yer alan iki isme dönmek istiyorum Armağan Durdağ ve Güç Başar Gülle… Projenin gidişatını sizlerden de dinlemek isterim. Seçimlerdeki kriterler, enstrüman tercihi vs.
Güç Başar Gülle: Benim güncel olarak öğrencilerde gördüğüm ortak bir problem var. Şu anda korkunç bir bilgi deformasyonu ve dönüşümü var. Biraz pedagojiyi de ilgilendiren bir yapı var bu noktada. Yani yaklaşık on senedir tespit ettiğim bir durum ve ben de kendimi buna göre belirlemeye çalıştım. Teori ve pratik arasındaki ilişkiyi olabilecek en organik araçlarla kurgulamanın yollarını göstermek istiyorum. Çünkü genel olarak sadece Türkiye değil dünyada da şu anda bir bilgi ve bilgi üretimiyle ilgili yapısal bir problem var. Bununla ilgili hem felsefik hem psikolojik hem de sosyolojik derin bir tartışma ortamı açılmış vaziyette. Yani akademi derin yapılarıyla sorgulanıyor. Ben de bunu çok yoğun takip eden biriyim. O yüzden ben de eğitim formuma açıkçası ona göre devam ediyorum. Kendilerini nasıl geliştirebileceklerine dair aslında bir form göstermeye çalışacağım. Son yüzyılda genelde şöyle bir yapı var: Yoğun bir teori çalışması ve ardından sanki üretim gibi bir hat oluştu. Bu mühendislik tarzı bir yaklaşım. Ama zaman içerisinde bununla ilgili bazı aksamalar olmaya başladı. Çelişki oluşmaya başladı. Teoriyle pratik arasındaki ilişkiyi hem organik kurumla hem de bunu üretime yansıtmayla ilgili hat yaratmaya çalışıyorum.
Dümeni yavaş yavaş klasik müziğe doğru kırmak istiyorum. Bestecilik Akademisi’nin serüveni klasik müzik ayağında nasıl gelişti? Soruya bir ikinci aşama olarak da nihai hedefi ekleyeyim.
Armağan Durdağ: Klasik müzik ayağında iki yaş aralığı var. Murat'ın dediği gibi ben de ağaç yaşken eğilir sözüne inandığım için 8-18 yaş aralığını seçtik. Hedefim konservatuvar ve güzel sanatlar okuma şansı olmayan ve kendini yine de ailesinin desteğiyle bir şekilde iyi bir yere kadar yetiştirebilmiş bu insanlara ulaşabilmek. Ki zaten başvuru şartlarında da bu var. Biz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kültür Daire Başkanlığı destekli olduğumuz için burada çok da güzel bir felsefe var. Bu ücretsiz bir kültür hizmeti. Tam da bir belediyenin yapması gereken bir şey. Turgay Erdener ve Hasan Uçarsu hocalarla bu projede birlikteyiz. İkisi de Cumhuriyet döneminin dördüncü kuşak bestecileri. Adnan Saygun’un öğrencilerinin öğrencileri. Ben de Kamuran İnce’nin öğrencisi olarak beşinci kuşak bestecisiyim. Böyle bir fikirle gelince Hasan Abi ve Turgay Hoca çok mutlu oldular. Onların duayenliği işi oldukça pratikleştirecek. Çünkü aslında çok kısa bir vaktimiz var. Sadece üç ayımız var ve bu üç ayın son iki belki üç haftası provalarla geçecek. Amacımız bunu sadece iki sezon değil; sonrasında sürdürülebilir kılmak. Bizim süreç aralık ayının sonunda bitecek ve inşallah önümüzdeki şubatta seçmeler yapıp sonrasında da bahar sezonunu yapacağız. Belediyenin kent geneline yayılan tanıtım gücüyle bir ay boyunca İstanbul'un her tarafından başvuru alacağımızı biliyorduk. Dokuz gün içinde en az elli başvuru aldım. Bu bence harika bir rakam. Ardından bir ön eleme dedik. Ön elemelerde o kadar iyi bir eleme yaptık ki seçmelere sadece yarısını çağırdık. Seçmeler de 25 Eylül Pazar günü gerçekleşti. Olağanüstüydü. Aralıkta da konserimiz var.
Şimdi hem Güç Hoca’dan hem de Armağan Hoca’dan ben bir değerlendirme almak istiyorum. Neler gözlemlediniz? Nasıl sonuçlara, verilere ulaştınız?
Güç Başar Gülle: Benim gördüğüm en temel şey; insanlar artık YouTube ya da internetteki ortamlar içerisinde belli bir enformasyon ilişkisini çok hızlı kurabiliyor fakat daha bütünsel bir ifadeyi yakalama konusunda herkes bir sıkıntı yaşıyor. Gördükleri, aldıkları enformasyon çok noktasal bir ilişki veriyor ama bütünsel ilişkiyi görme konusunda birkaç tane unsur geliyor. Birincisi tecrübe. İkincisi de o noktasal ilişkiyle bütünsel yapı arasındaki teorik kafa karışıklığı, çok yoğun. Bu genel olarak şu an zaten teoriyle de ilgili ve dünyada da bir problem. Onun yansımaları var. Öğrencilerin belli bir kulak dolgunluğuna sahip olduğunu gördüm. Bu zaten günümüzde dijital platformlarla kolayca ulaşabileceğiniz bir şey. Biz otuz sene önce bir CD'nin peşinde koşarken insanlar şu anda yüzlerce şarkıyı kolaylıkla dinleyebiliyor. Duygusal olarak net değiller. Yani yazdıkları şey ne? O ifadelerin netliğiyle ilgili duygusal zeminin o kadar kuvvetli olmadığını gördüm. Benim de en çok dokunmak istediğim nokta o. İfadeyi güçlendirmek.
Armağan Durdağ: Biz de çok şaşırdık. Tam zamanlı olmayan, güzel sanat eğitimi olmayan, sadece özel dersle gelen insanların bu seviyede olabileceğine inanamadık. Kendisini çok iyi yetiştirebilmiş çocuklar var. Enstrüman bilgisi gerçekten çok iyi olanlar var. Yılların duayeni Hasan Uçarsu şunu dedi: “Türkiye'de ne cevherler varmış. Konservatuvara başvurmayan ne kadar çok insanı kaçırıyoruz biz.” Yani biz ne kadar büyük cevherleri kaçırıyormuşuz da iyi ki böyle bir şey olmuş.
Murat Cem Orhan: Bizim burada yapabileceğimiz en önemli şey İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin imkânlarını eğitim imkânları olarak nasıl halka sunabiliriz? Kaç kişiye ulaştırabilirsek o kadar büyük bir iş başarmış oluruz. Bizden sonra devam eder mi bilmiyorum. Dolayısıyla sürdürülebilirliğini gerçekten bilmiyorum. Kültür Daire Başkanlığı'nın çok büyük bir desteği var.
Bugünkü buluşmamızın bir diğer önemli ayağı da CRR Konser Salonu’nun yeni sezon programı. Aralık ayının sonuna kadarki programı geçtiğimiz günlerde açıkladınız. Bir önceki sezonda bahsettiğiniz ve daha doğrusu vaat ettiğiniz doğrultuda bir program görüyoruz diyebilirim. Haftanın her gününe farklı türde bir etkinlik konulmuş. Sizden biraz daha detay almamız mümkün mü?
Murat Cem Orhan: Mayısa kadar söyleyebilirim ben size bu arada. Şimdilik sadece yılbaşına kadarki kısmını paylaştık. Festival gibi bir programı yaptık. Geçtiğimiz aylarda yaptığımız röportajda sadece klasik değil cazın da belli bir günü olacağını ifade etmiştim. Türk müziğinin belli bir günü olacak. Altyapısı yapılmış ve bir dosya hâlinde hazırlanmış işler. Yurt içinden ve yurt dışından çağdaş müzisyenler, isimler konusunda çok iddialıyım. Bu iddiamda cazcılar bana hak verdi. Fahri Atakoğlu “festival gibi bir program olmuş” dedi. Caz konserlerinin yüzde doksan ikisi sold-out zaten. Kasım ayında Fikret Amirov'un doğum gününü kutlayacağız. Sonrasında aynısını Fransızlarla besteci Cesar Franck için yapacağız. Programda son dönemin parlayan yıldızı tenor İlker Arcayürek var. Şimdi Berlin Filarmoni Orkestrası efsanesi geliyor.
Peki aralık sonrası program ne zaman açıklanıyor?
Murat Cem Orhan: Kasım ayının ilk haftasında da açıklanacak. Hatta ben şimdi de açmak istiyordum da, bilemiyorsunuz. Ekonomik kriz mahvediyor bizi. Ayda bir defa, Profesör Yusuf Mehmet Örnek, Antalya'dan gelip Wagner ve Nietzsche anlatacak. Her seferinde farklı bağlantılar kuracak. Ben de anlatım esnasında piyano çalacağım.
CRR Konser Salonu’nun ayrıntılı programına buradan ulaşabilirsiniz.