Nisanın sinema bayramı İstanbul Film Festivali başlıyor. Şimdi sınava hazırlanır gibi kataloğu önümüze alıp ‘dersimize’ çalışma zamanı. Çünkü programda iki yüz dört film var ve mecburen bir seçim yapmak gerekiyor. Bu mecburiyeti de isterseniz şöyle açıklayalım: İnsan üstü bir çabayla her seansta film izlemeye kalksanız bile festivalde en fazla seksen beş yapım görebiliyorsunuz.
Film seçerken ilk durak genelde ulusal ve uluslararası yarışmalar oluyor. Bunun da sebebi; filmlerin birçoğunun yeni olması ya da yarışmaların vaat ettiği heyecan… Altın Lale ödüllü ulusal ve uluslararası yarışmalara ek olarak Sinemada İnsan Hakları Yarışması’nın son yıllarda önemli odak noktası haline geldiği malum. Ama bu yıl bir yeni yarışması daha var festivalin, o da Ulusal Belgesel Yarışması. Belgesellerin daha görünür kılınması, belgesel yapımların elden geldiğince önünü açmasının dışında bu yarışmanın ortaya çıkmasının bir sebebi; her halde yaşadığımız dünyada gerçeğe olan açlığı, belgesellerin daha tatmin edici şekilde gidermesi… Neyse, şimdilik yerinde bir karar deyip yarışmalara bakalım. 4 Nisan’da başlayacak yarışmalarda bu yıl toplam kırk beş film görücüye çıkacak. Peki bu kırk beş filmden hangileri öne çıkacak?
Uluslararası Yarışma
Uluslararası Yarışma’da on üç film yer alıyor. Bu filmlerden dördünün baş karakterleri yönetmenler. Bunlar Murat Düzgünoğlu’nun Neden Tarkovski Olamıyorum?, Lastik filmiyle tanıdığımız Quenttin Dupieux’in Gerçeklik/Reality (merakla bekliyoruz), Pazar: Bir Ticaret Masalı’nın yönetmeni Ben Hopkins’in yeni filmi Hasret/Yearning ve Taşa Yazılmış Hatıralar/Memories On Stone filmleri. Takdir edersiniz ki her film, sinema ve yönetmenler üzerinden bambaşka bir hikaye anlatmanın peşinde. Ama yönetmenlerin kendi meslekleri üzerinden, ele aldıkları meseleye yaklaşmaları da hayli ilginç bir durum oluşturuyor, bunun da altını çizelim.
Bu bölümün merak uyandıran yapımlarından Cedric Kahn’ın yönettiği ve Dardenne Kardeşler’in yapımcısı olduğu Vahşi Yaşam/Wild Life ile Ole Christian Madsen’ın Itsi Bitsi filmleri gerçek olaylardan yola çıkıyor. Vahşi Yaşam’ın farklı bir büyüme öyküsü vaat etmesi cazibesini artırıyor. Film on bir yıl boyunca saklanarak hayatlarını sürdürmek zorunda kalan bir baba ve iki küçük çocuğunun yaşamları üzerinden sistem içinde ve dışında olmanın olumlu ve olumsuz yönlerini göstererek adeta geçen yılın gözde yapımlarından Çocukluk/Boyhood’a göz kıprıyor.
Itsi Bitsi ise bir aşk hikayesi… Bir kızın gönlünü çalabilmek için ne yaparsınız? Danimarka’nın efsane rock grubu Steppeulvene’nin solisti Eik’in öyküsü bu soruya cevap veriyor ve 60’ların gençliğinden bir kesit sunuyor.
Yarışmanın gözde filmlerinden biri Thomas Vinterberg’in Çılgın Kalabalıktan Uzak/Far From The Madding Crowd. Victoria dönemi İngiltere’sinde özgür ruhlu bir kadının hikayesi, bakalım yarattığı beklentiye değecek mi? İzleyip hep birlikte göreceğiz.
Uluslararası Yarışma’nın sürpriz filminin, İzlanda’yı kasıp kavuran ve ülkenin Oscar adayı da olan Baldvin Zophoniasson’un Fanusta Yaşayanlar/Life in a Fishbowl olması muhtemel. Film İzlanda’nın 2008’de yaşadığı ekonomik krizin arifesinde üç karakterin hayatına odaklanıyor ve sağlam bir sinema vaat ediyor. Yarışmada ayrıca Ann Hui’nin Altın Çağ/The Golden Era, Anna Melikyan’ın Star, Francesco Munzi’nin Kara Ruhlar/Black Souls, Christian Petzold’un Yüzündeki Sır ve Alex Ross Perry’nin Bana Bak Philip/Listen Up Philip filmleri de yer alıyor.
Ulusal Yarışma
Uluslararası Yarışma’ya nazaran daha heyecanlı geçmesi muhtemel Ulusal Yarışma’da dokuz film var. Berlinale’de açılışını yapan Faruk Hacıhafızoğlu’nun Kar Korsanları ile Emine Emel Balcı’nın Nefesim Kesilene Kadar ve Sundance’e katılan Tolga Karaçelik’in Sarmaşık filmleri, yarışmalı bölümün merak edilen yapımları arasında. Bu merak elbette iyi festivallerde gösterilmiş olmalarından kaynaklanıyor. Ama yarışmada bu yıl ilginç bir durum göze çarpıyor. Üç oyuncu, Ali Atay, Ufuk Bayraktar ve Barış Atay ilk yönetmenlikleriyle yarışmada yerlerini alıyor. Ali Atay Limonata’da bir yol hikayesi anlatırken Ufuk Bayraktar Kümes’te 1950’li yıllarda bir dağ köyünde bir hane içinde yaşananlara odaklanıyor. Barış Atay ise Eksik’te 12 Eylül darbesinin günümüze kadar olan etkilerini bir aile hikayesi üzerinden resmediyor. Bakalım yönetmenlikleri oyunculukları gibi üst düzey olacak mı?
Yönetmen Mehmet Eryılmaz, uzun bir zaman sonra çektiği yeni filmi Misafir’de anne-kız ilişkisi üzerinden aile içi cinsel taciz gibi ‘ağır’ bir konuyu beyazperdeye taşırken, Selim Evci, Saklı’da kızının arkadaşıyla ilişkisi olan bir babanın yaşadıkları üzerinden toplumsal ahlak olgusuna ayna tutmaya çalışıyor. Yarışmadaki son film ise Caner Erzincan’ın vizyon yüzü gören Yeni Dünya’sı.
Sinemada İnsan Hakları
FACE ödülünün verildiği Sinemada İnsan Hakları Yarışması’nda on film yer alıyor. Türkiye’yi yarışmada Erol Mintaş’ın bol ödüllü filmi Annemin Şarkısı temsil ediyor. Bir anne-oğul ilişkisi üzerinden hem Kürt sorununa hem de kentsel dönüşüme farklı bir açıdan bakan yapımın, geçen yılın en iyi yerli filmlerinden biri olduğu belirtelim.
Yarışmanın favori filmlerinden biri Danis Tanovic’in gerçek bir hikayeden yola çıkarak çektiği Kaplanlar/Tigers. Tanovic, Pakistan’da yaşanan bir skandaldan yola çıkıyor… Hazır mama satan bir adam o mamaların çocukların ölümüne neden olduğunu öğrenince çok uluslu şirketlere karşı bir mücadele içine giriyor. Film de bu mücadeleye ortak edecek bizi.
Ayat Najafi’nin ödüllü belgeseli Ülkesiz Şarkılar/No Land’s Song, kadınların şarkı söylemesinin yasak olduğu İran’da kadın müzisyenlerin Tahran’da bir konser vermek istemeleriyle yaşananları konu ediyor. İran’dan bir başka filmse Reza Mirkarimi’den Bugün/Today. İran’ın Oscar adayı olan yapım, taksisine binen bir müşterisine yardım etmek isteyen Yusuf’un yaşadıkları üzerinden ‘Her yeri sarmış kötülüğe karşı sığınabilecek son yer neresidir?’ diye soruyor.
Yury Bykov’un yönettiği Enayi/The Fool, uluslararası alanda ses getiren yapımlardan. Film, bir tesisatçının bir gecede onlarca insanın hayatını kurtarmak için verdiği mücadeleyi konu alırken, Rusya bürokrasisinin işlevsizliğini, saplandığı yolsuzluk batağında debelenmesini de ortaya döküyor. Dostoyevski’nin Budala romanının serbest uyarlaması olan filmin, Locarno Film Festivali’nden ödülle döndüğünü hatırlatalım.
Yarışmanın ilgiye değer filmlerinden biri de Daniel Wolfe’un yönettiği Baba Beni Yakalasana/Catch Me Daddy. Prömiyerini Cannes’da yapan film, Pakistanlı on yedi yaşındaki genç bir kadının erkek arkadaşıyla birlikte ailesinden kaçmasını lirik bir anlatıyla karşımıza getiriyor.
Yarışmada ayrıca Boris Lojkine’nin Umut/Hope, Jamshid Mahmoudi’nin Küçük Bir Aşk Hikayesi/A Few Cubic Meters of Love, Jan-Willem van Ewijk’in Atlantik./ Atlantic. ve Hisham Zaman’ın Krala Mektup/Letter to the King filmleri de yer alıyor.
Ulusal Belgesel Yarışması
Gelelim Ulusal Belgesel Yarışması’na... Yarışmada on üç film var. Bu on üç filmi toplu olarak düşününce acı bir Türkiye fotoğrafının kendini gösterdiğini hemen hissediyorsunuz. Ayrıca nasıl bir dünyada yaşadığımızı da imliyor filmler. Gürkan Hacır Haziran Yangını’nda, Gezi olayları sırasında polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük’ün davasını anlatırken, günümüzdeki adalet kavramını masaya yatırıyor. Metin Kaya Soluk’ta memleketin bir diğer kanayan yarası maden ve maden işçilerinin yaşadıklarına ışık tutuyor. Kaya, özellikle kaçak kömür madenlerini gündeme getirerek insan hayatının ne kadar değersizleştiğini de gösteriyor.
Ömer Levetoğlu ile İhsan Kaçar’ın Sabaha Doğru belgeseli, Kobane direnişini, yıllarca dağlarda savaşmış ve hapis yatmış Ehmed Remo’nun gözünden anlatmaya çalışıyor.
Yusuf Kenan Beysülen Gavur Mahallesi’nde Diyarbakırlı Ermenilerin yaşadıklarını beyazperdeye taşıyor. Yazar Mırgırdiç Margosyan’ın hikayesine odaklanan belgeselin bu coğrafyada Ermeni olmanın sancılarını duyumsatan bir yapım olduğunu hatırlatmamıza gerek yok sanırız.
Bingöl Elmas, Komşu Komşu! Huuu!’da Kurtuluş’taki dev rezidanslar ile Paşa Mahallesi arasındaki ilişkiden kentsel dönüşümün çarpıklığına bakıyor. Bu çarpıklıktan takdir edersiniz ki, ilginç bir Türkiye fotoğrafı çıkıyor!
Faysal Soysal Kayıp Zamanlar’da Srebrenitsa katliamına odaklanıyor. Belgesel, katliamdan kurtulan ya da yakınlarını kaybedenlerin hikayesinden Bosna Savaşı’nın acı gerçekleriyle seyirciyi baş başa bırakırken, bu savaşın etkilerinin günümüze kadar nasıl uzandığını da gözler önüne seriyor. Gürcan Keltek ise Koloni’de Kıbrıs meselesine farklı bir perspektiften bakıyor.
Kıdemli yönetmen Kazım Öz Beyaz Çınar’da, yüz yaşına yaklaşmış marifetli Zeynel Dede’nin yaşamına odaklanıp, onun hayata nasıl kök saldığını anlatıyor bizlere…
Merakla beklenen bir diğer belgesel ise Deniz Yeşil’in 1977’de sinemacıların büyük yürüyüşünü anlatan Yollara Düştük. Sinemacıların sansüre karşı çıkmak ve haklarını almak için İstanbul’dan Ankara’ya yaptıkları uzun yürüyüş, sinema tarihimizin kilometre taşlarından birini oluşturuyor. Bugün unutulmaya yüz tutmuş bu eylemi belgeselin yeniden hatırlatması önemli!
Yarışmadaki diğer belgeseller ise Zekeriya Aydoğan’ın Çırılçıplak, Maria Binder’in Trans* BUT, Mete Gümürhan’ın Genç Pehlivanlar, Cihan Savucu ve Erol Karakaya’nın İs eserleri.
Belgesel demişken yarışma dışı gösterilecek olan Çayan Demirel ile gazeteci Ertuğrul Mavioğlu’nun çektiği Kuzey/Bakur, dağlardaki PKK’lilere odaklanan, tartışma yaratması muhtemel, ezber bozacak bir film. Hatırlatalım…
Filmler hakkında bu kadar kelam ettikten sonra, yarışmalı bölümlerin sürprizlere gebe olduğunu, kimi iddialı filmlerin hayal kırıklığı yarattığını kimi iddiasız gibi görünen filmlerin ise festivallerde çiçek gibi açıldığını belirtelim. İyi seyirler…