New York’un en ünlü caz kulübü Blue Note Jazz Club, “Virtual Reality/360 Degree” video serisiyle tüm dünyaya oturduğu yerden konserlerini izleme şansı yaratıyor. Sanal gerçeklik videolarını kendi uygulamasından da yayınlamaya başlayan Blue Note’un ses mühendisi ise Türkiye’den bir isim. Aybar Aydın ile heyecan veren bu projeyi konuştuk.
Öncelikle Blue Note’u biraz anlatabilir misiniz? New York’un en köklü caz kulüplerinden biri sanırım... Nasıl bir kimliği var, daha çok ne tarz isimler sahne alıyor?
Blue Note 35 yıllık bir caz kulübü. New York’ta caz dendiğinde akla gelen ilk mekanlardan biri. En başından beri cazın en önemli isimleri Blue Note sahnesinde olmuş. Burası birçok müzisyen tarafından benimsenmiş, kendilerini evlerinde hissettikleri bir mekan olmuş. Kulübün en önemli özelliklerinden biri de yeni müzisyenleri ve caz dışında ama cazla yolları kesişen farklı müzik türlerinden müzisyenlere de düzenli olarak sahnesini açmış olması. Blue Note’un bulunduğu Greenwich Village mahallesi New York’un müzik tarihi açısından çok önemli bir yer. 1960’lardan itibaren müzisyenler burada bir araya gelip müzik üretmeye başlamışlar. Blue Note kurulduğundan bu yana yeni müzisyenleri desteklemiş ve burada konser veren yeni müzisyenlerin önünü açmış. Programda geleneksel caz sanatçılarıyla birlikte John Scofield, Brad Mehldau gibi başka tarzları cazla harmanlayan sanatçılar ve hatta hip hop sanatçısı Talib Kweli gibi geniş bir yelpazeden müzisyenler de yer alıyor.
Blue Note’un 2011 yılından beri yaz aylarında düzenlediği ve çok ilgi gören bir de caz festivali var. Festival New York devlet okullarında okuyan çocuklara müzik eğitimi veren kar amacı gütmeyen bazı kuruluşlara da sponsor oluyor. Kısacası Blue Note sadece bir müzik mekânı değil, müziği ve müzisyenleri her zaman destekleyen bir kurum olmuş.
Hem bir caz kulübü hem de kendi plak şirketi var değil mi?
Blue Note Jazz Club'la Blue Note Records'un bir bağı yok, sadece isim benzerliği ama Blue Note Jazz Club'in kendi plak şirketi var: Half Note Records. 1998'de kuruldu ve ilk Grammy ödülünü 2001'de Paquito D'Rivera'nin “Live at Blue Note” albümüyle kazandı. O günden bugüne Half Note Records, yaklaşık 70 albüm yayınladı. Bu albümlerin çoğu kulüpte canlı olarak kaydedildi.
Buradaki tüm konserlerin kayıtlarını siz mi yapıyorsunuz? Tüm kayıtlar Virtual Reality / 360 Degree mi?
Ben kulüpte hem Rivet
Music
uygulaması
aracılığıyla yayınlanan konserlerin kaydını yapıyorum hem de canlı yayınlanan konserleri canlı olarak mixliyorum. Yapılan tüm kayıtları ve canlı yayınların mixini ben yapıyorum. Haftanın her günü aksam 8'de ve 10:30'da olmak üzere iki set oluyor. Cuma ve cumartesi 8, 10:30 ve 12:30'da olmak üzere üç set oluyor. Müzisyenlerle yapılan anlaşmaya göre haftada bazen bir bazen üç gece kayıt yapıyoruz. Bu kayıtlar sonra mixlenip Rivet Music uygulamasına yükleniyor. Kayıtların yanı sıra konserleri canlı yayınlamaya da başladık ve ilk canlı yayınımızı Intel'in desteği ve sunumuyla 30 Mayıs’ta Blue Note'tan (New York'tan) Taipei, Taiwan'da gerçeklesen Computex fuarına yaptık. New York saatiyle gece 2:00'da Grammy ödüllü grup Living Colour sahne aldı ve konser Taiwan saatiyle öğleden sonra 2:00’de canlı ve 360º video olarak Intel sunumu sırasında izlendi.
Benim yaptığım kayıtlar ve mixler, konserin mixini yapan ses mühendisinin yaptığı mixten bağımsız. Şu anda Yamaha, Audinate Dante ve Steinberg Nuendo sistemi kullanıyorum. Ses mixlerini 3 boyutlu olarak kaydedebilmek için Neumann marka KU-100 marka mikrofon ve ayrıca enstrümanlarda yakın mikrofon kullanıyoruz. Bu insan kafası şeklindeki mikrofon sayesinde, ses mixlerini 3 boyutlu olarak tasarlayabiliyorum ve dinleyiciye “oradaymış” gibi bir deneyim aktarabiliyorum. Videolar sahnenin etrafında 3 pozisyondan birden kaydediliyor ve sahnede solo atan, çalan müzisyenlere göre görüntüler seçiliyor.
Bu teknoloji hakkında bilgi verir misiniz? Dünyada çok uygulanan bir sistem mi? Dünyada neler yapıldı şimdiye kadar?
Sanal gerçeklik videoları oldukça yeni ama Apple, Google, Samsung ve Oculus'u satın alan Facebook gibi dünya devlerinin yanında bu alanda çalışan oldukça fazla şirket var. Önde gelen içerik sağlayıcılarından bazıları Felix&Paul, Jaunt, adını Within olarak değiştiren Vrse, 360 Heroes var. Nokia da 60.000$ değerinde yeni bir sanal gerçeklik kamerası üreterek bu pazara girişini yaptı.
Hangi mecralardan izlenebiliyor? Bir uygulamayla mı?
Şimdiye kadar herkese açık olan uygulamalar ve mecralar Youtube ve daha sonra Facebook 360º video yayınları yapmaya başladı. Jaunt, Vrse'in (yeni adiyla Within) kendi uygulamaları ve videolarını bu platformlardan yayınlıyorlardı. Blue Note Jazz Club, Rivet Music ile ortaklık kurarak ve kendi iOS uygulamasını geliştirerek kaydettiğimiz sanal gerçeklik videolarını yayınlıyor. Rivet Music, rakiplerinden çok daha fazla konser kaydı elinde bulunduruyor ve hedefi her hafta canlı olarak konser yayını yapmak.
Sizin çalışmanız ne durumda? Ne zaman izlenebilecek/halka açacaksınız? Bu sistemle canlı olarak izlenemeyecek ama değil mi? Sonradan bir arşiv mi olacak?
Mayıs sonunda Rivet Music iOS uygulaması olarak yayınlandı. Şu anda altı kayıtlı konser var ve en kısa sürede konserler uygulama üzerinden canlı olarak yayınlanacak.
Bu sistem hayata geçirilirken birinci hedef neydi? Nasıl planlandı? Kaç ay süren bir çalışma, kaç kişi çalışıyor?
Bu sistemin temelleri aslında 2014'ün sonlarında atıldı ve 2015 yılı konser arşivinin oluşturulması ile geçti. Şu anda video kayıtlarından sorumlu bir kişi ve ben olmak üzere iki kişilik küçük bir ekibiz ancak hedef, en kısa sürede diğer Blue Note kulüplerine kurulum yaparak oralarda da kayıt ve canlı yayın yapmak.
Kaydını yaparken en çok etkilendiğiniz veya zorlandığınız performanslar neler?
Blue Note Jazz Club adı ne kadar büyük de olsa, kulüp aslında çok büyük olmayan oldukça mütevazı bir mekan. Sahnesi de çok büyük değil ve hem o sırada kulüpte konseri izleyen izleyiciler için hem de video kaydında çirkin gözükmemesi için istediğim her yere mikrofon kuramıyorum. Mümkün olan en az sayıda mikrofonla 3 boyutlu ses tasarımını yapmak ama aynı zamanda müzisyenlerin canlı konser performanslarını en iyi şekilde kaydetmeye çalışmak zor olabiliyor.
En çok etkilendiğim ama aynı zamanda da zorlandığım performanslardan birisi 90 yaşındaki besteci ve saksafoncu Jimmy Heath'in konseriydi. Jimmy Heath John Coltrane, Miles Davis, Dizzy Gillespie gibi caz devleriyle sahne paylaşmış yaşayan bir caz efsanesi. Kendi “big band” orkestrasıyla sergilediği performans ve çaldığı sololar beni çok etkiledi. Ancak o küçük sahnede 17 müzisyeni kaydetmek ve o kaydı mixlemek en zorlandığım işlerden biri oldu.
Blue Note’la yolunuz nasıl birleşti? İstanbul’da ve New York’ta neler yaptınız biraz anlatır mısın?
Üniversite eğitim hayatım Boğaziçi Üniversitesi Felsefe bölümünde başladı. Liseden beri müzikle ilgiliydim zaten. Arkadaşlarımla kurduğumuz grupta bas gitar çalıyordum. Okul bitince bir stüdyoda asistan tonmayster olarak çalışmaya başladım. 2005 yılında yüksek lisans için İTÜ Müzik İleri Araştırmalar Merkezi Ses Mühendisliği ve Tasarımı bölümüne girdim. Burada Reuben de Lautour, Pieter Snapper, Michael Ellison gibi hocalardan ders alma imkânım oldu. Okulda verilen müzik eğitimine ek olarak o zaman dönemin en iyi kayıt stüdyosu olan MİAM’da asistan olarak çalışıp ticari albüm kayıtlarında yer alabilmek çok önemli bir deneyimdi. MİAM sırasında ve sonrasında konserlerde ve WePlay stüdyosunda albüm kayıtlarında çalıştım. Çalıştığım gruplar ve müzisyenler arasında Pinhani, Gölge Hayat, Hediye Güven, Burak Kaya, Hakan Küçükçınar gibi sanatçılar var.
Bu arada 2006 ve 2008 yılları arasında reggae grubu Sattas’ta ve daha sonra başka gruplarda bas gitar çaldım. 2012’de New York Üniversitesi Müzik Teknolojisi bölümünde ikinci yüksek lisansımı yapmak üzere Amerika’ya geldim. Eğitimim sırasında okulun çeşitli stüdyolarında ses mühendisi olarak çalıştım. Blue Note’tan önce bir sene Grammy ödüllü ses mühendisi Mario McNulty’nin asistanlığını yaptım. Akabinde de 2015 Aralık ayında Blue Note’ta 3 boyutlu ses tasarımcısı ve prodüktörü olarak çalışmaya başladım. İşin ilginci ise başvururken pozisyonun Blue Note’ta olduğunu bile bilmiyordum. İş görüşmesine Blue Note'a çağrıldığımda önce inanamadım ve pek şansımın olmadığını düşündüm.
New York gibi müzik sektörünün bu kadar kalbi olan bir yerde yabancı bir ses mühendisi olarak yer bulmak zor mu?
New York kolay kolay kimsenin yabancı yaftasını yemediği bir yer. İşinde iyi olan herkesin takdir görebileceği bir ortam var. Öte yandan dünyanın her yerinden birçok insan burada olmak istiyor. Dolayısıyla rekabet çok yüksek. İşin zor denebilecek kısımlarından biri buranın iş kültürüne adapte olmak ve oyunu buranın kurallarına göre oynamak. Burada mütevazı davranmaya yer yok. Bir konuda ne kadar iyi ve tutkulu olduğunuzu karşınızdakine göstermek için gereken her şeyi yapmanız gerekiyor.
Benim için MİAM’daki eğitim ve Türkiye’deki iş geçmişim üzerine New York Üniversitesi’nde edindiğim deneyim çok faydalı oldu. Teknik bir alanda çalıştığınızda alanınıza hakimseniz zaten karşınızdakiyle ayni dili konuşuyorsunuz. O anlamda “yabancı” olarak algılanmadığımı düşünüyorum. Bu arada kendimi geliştirmek ve profesyonel bir çevre edinebilmek için büyük küçük ayırt etmeden birçok gönüllü iş de yaptım (Podcast editlemek ve okul gruplarının kayıtlarını yapmak gibi). Bu sayede New York ses-müzik piyasasının çeşitli yüzlerini görebildim. Bu tip deneyimlerin bana çok katkısı oldu, bu çabalarım işverenlerim tarafından da çok olumlu karşılandı.
https://www.youtube.com/watch?v=rvjB3vinayg
Not: Ekranda sol üstte bir ikon var aşağı yukarı okları. O hareket ettirilerek 3D özelliği devreye giriyor.
Uygulamanın linki: https://itunes.apple.com/us/app/rivet-music/id1062857495?mt=8