26 EKİM, PAZARTESİ, 2015

Çocukluk Düşleri ve Can Bonomo

Can Bonomo ile sohbet edeceğimiz odaya girdiğimde masaya saçılmış halde duran renkli kuru boyalarla gökkuşağı çiziyordu. Başını sakince bana doğru kaldırdı “Daha güzel günler için” dedi. Soyadının hakkını verircesine “iyi insan” olmaya çalışan Can Bonomo ile hayatı, 20 Kasım’a kadar The Marmara Pera’da izleyiciyle buluşacak ilk solo resim sergisi “Anacronismus” hakkında konuştuk.

Çocukluk Düşleri ve Can Bonomo

Can, içinde bulunduğumuz bu korkunç günlerde sen nasılsın?

İyiyim. İyi olmaya çalışıyorum. Kendimi maymunlar cehenneminin içinde gibi hissediyorum. Çok üzgünüm, bir şeylerin rayına oturması gerekiyor. Benim bu konuyla ilgili yapabileceğim tek şey, resim yapmaya, beste yapmaya, şiir yazmaya devam etmek. Benim derdimi anlatmak istediğim besteler maalesef çoğunluğa seslenmiyor. Çünkü insanlar haklı olarak, şu durumda 'eğlenceli' olanı tüketmek istemiyor. Bu sanatını icra eden kişiyi duyarsız bile göstrebilir. Bir perde var, kimse o perdeyi aralamak istemiyor, kısa yoldan, hemen yargıya varmaya çalışıyorlar. Bir sanatçının ürettiği yapıta bakınca, onun için sarfettiği eforu değerlendirmek, bakanın bakış açısıyla direkt ilgilidir. Bence bizim ülkemizde sanata çok bakılmıyor. Ben bir şeyler yapmak istiyorum ama her şey çok sınırlı. Hatta çok sınırlı olan şeylerin bile çok sınırı var. 

Başka bir iş yapmayı hiç düşündün mü?

Beceremezdim, insanların değiştiğine inanmıyorum. Başından beri “Ben bu işe para için giriyorum ve bu uğurda her şeyi yapmaya razıyım” demedim. Benim mizacım böyle. Hadi biraz prensiplerimden ödün vereyim dediğim noktada bile çok az esneyebiliyorum. 

Peki mutluluk sence nedir?

Mutluluk nedir, ne değildir, tartışmaya açık bir konu. Mutluluk, birçok şeyin birleşiminden oluşabilecek bir duygu; en önemli his. Bizim ülkece mutluluk içinde bir zeminiz yok. Eğlence anlayışımız da farklı. Bütün gün dizi izliyoruz.

Can Bonomo ©Ilgar Öztürk

Bir sanatçı için bu gibi toplumsal kriz anları nasıl geçiyor? Çünkü sanat, üretim, eğlence sektörü tamamen duruyor. 

2015’te anksiyete yaşayan ünlülerin son durumu. Ruh ve sinir hastalıkları tetikleniyor haliyle. Bütün bunlar bir yana, geleceğe dair kaygı duyuyorum; sanatımı icra etmek konusunda çok ciddi bir kaygı durumum var. Üretimi tamamen durduruyor. Öncelikli olarak hayatta kalma refleksi çalışıyor, bununla başa çıkmak zorundasınız. Sanat yapmak çok altta kalıyor. Kaçmayı, bırakıp gitmeyi hiç düşünmüyorum. Ölmezsem de sağ kalırsam, Darwin’e göre benim çocuklarım çok daha başarılı tablolar çizecekler, ben onların bu topraklarda büyümesini istiyorum. 

Sence sanat, yani sergiler, konserler, tiyatro oyunları bu gibi felaketlerde durmalı mı? 

Türkiye o konuda hem fikir olamaz. Bazı ülkelerde trajik durumlar olduğunda eğlenceye daha fazla yüklenilir. Çünkü bu, mutsuz insanların acısını ertelemesini sağlayacak bir zemin oluşturur. Fakat biz toplum olarak böyle düşünmüyoruz. Ben de toplum karşısına geçip “Haydi bakalım 85 milyon çarşamba günü Roxy’de çalacağım” diyecek değilim. Çok fazla konserim iptal oldu. Her şey iptal oldu, hayat durdu. Ben de kaygılandım. Bir ülke depresyon yaşıyorsa ve o an ihtiyacı olan şey de bu değilse yapamam. 

Sanat hayatına, müziğe, resime nasıl başladın? Nasıl bir çocuktu Can? 

Karambol oldu. İzmir’de gitar çalıyordum. Aşırı uslu bir çocukmuşum. Çok yakın zamanda İzmir’e gittim. Oradayken bir aile dostumuz ziyaretimize geldi. Nişanlım benim nasıl bir çocuk olduğumu sordu. Kadıncağız beni bir anlattı: “Can gelirdi, otururdu. Oyuncaklarla oynamazdı. Bizi dinlerdi. Sessiz sakin bir çocuktu.”

Gitar vermişler bana. Çalmışım. Şiire merak sardım sonraları. Annem şiiri çok severdi. Kötü kötü şiirler yazdım ilk gençliğimde. Üniversitede yönetmen olmak istiyordum, olmadım bir şekilde. Bir tane deneysel müzik grubum vardı. Deneysel müzik grubu demek üç kişi hiç enstürman çalmıyor demek. Bilmiyor demek. İçi su dolu bardaklarla primitif bir şekilde evde konserler veriyorduk. Girişte bize para veriyorlardı. Evden istediklerini alıp götürüyorlardı... Ardından kendi bestelerimi yapmaya karar verdim. Can Saban ile tanıştım; üç sene içinde albüm yaptık. Benim mesleğim, hayatım haline dönüştü. Olmam gereken kişiye dönüştüm.

Müzik, şiir ve resim, hepsi farklı disiplinler. Bunları nasıl dengeliyorsun?

Geleneksel anlamda sanatı beceremiyorum. Sinema mezunuyum. Annem ressamdı, haftada bir resim kursuna giderdim. Ama olmadı çizemedim. Leonardo da Vinci gibi bir yetenek değildim. Ama digital drowing için program bilmeniz ve artistik bir gözünüzün olması yeterli. Konser afişleri tasarlamaya başladım. Müzik grubumun pass kartlarını tasarladım. Makbuz logoları, kartvizitler. Copy center gibi çalışmaya başladım. Bu arada kusuruma bakmayın Justin Bieber gibi “vov” denecek bir hikaye anlatamıyorum size. Benim hikayem böyle, sade.

Çocukluk zamanlarından sonra yeniden resim yapmaya nasıl başladın?

Tabletimle tablolar yapmaya başladım. Sonra yaptığım bir işi o kadar beğendim ki basayım dedim eve asalım. O zamanlar fotoblok var, arkasına önlü arkalı bant yapıştırarak duvarıma astım; evimi tatlı tatlı dekore ediyordum. Sonra hızımı alamadım, üretmeye devam ettim. Çok fazla resim oldu, evin duvarları doldukça doldu. Evin gideni geleni çok oluyor; “Kim yaptı bu resimleri?” diye soruyorlar, “Ben yaptım” diyordum.

Fotoblokları bırakıp kanvasa geçtim; hatta üstüne yağlı boya ile müdahale ettiğim tablolar yapmaya başladım. Ev arkadaşım “Bunlar ne zaman gidiyor Can?” diye sorup duruyordu iki yıl önce, bari asalım diyordu. “Olmaz, bir şey olur eve gelen giden çok” diyordum. En son babasının evine gönderdik. Her gün çalışmam, illa ki çalışmam gerek. Evin salonuna bez serip çalışıyorum.

Peki şiir? 

Dergilere şiir yazıyorum. Şiir öğrencilerim var. Dosyalarım var. Biriktirmem lazım onları. Bazen bir hafta çalışıyorum, elimde kağıtlar, sadece orman yangını, çöp oldu, sonra biri dergiye giti. Karambol oldu. Yarım kalmış projelerim... Delirmek Belirmektir adlı şiir kitabım var. Küçük İskender ustam yaptı editörlüğünü. Yeni kitabımı da bitirmek istiyorum artık. 

Can Bonomo ©Ilgar Öztürk

Sade Kolektif ile yollarınız nasıl birleşti? 

Sade Kolektif’in kurucularından Korhan Kurt’u çok sevdim. Gustosu olan bir insan. Sergi The Marmara Pera’da bir ay boyunca sergilenecek. Sade Kolektif’in bu teklifi bence baş döndürücü. Mekân çok önemli. Çok profesyonelce yaklaştılar. Beni 'keşfedilmiş' hissettirdiler. Ardından çalışmalar hızlandı. Deli gibi üretmeye başladım. Ressam değilim ama yakın çevrem bu işlerin güzel olduğuna beni inandırıyor. 

Peki sanat camiasının eleştirileri olumsuz olursa ne olacak?

Hemen kabuklarımın içine çekilip ağlayacağım. “Ben de varım ağalar” dediğim yok. Ressam değilim müzisyenim. Ama bu kimliğim de var. Bir sanatçı, hatta bir insan tek yönlü olamaz. Bir sergi daha açmak istiyorum. Resim yapmak bana iyi geliyor. 

Sergiye adını veren “Anachronismus” bir nesne ya da kişinin kronolojik açıdan yanlış yerde olması anlamına geliyor. Bu konuyu nasıl seçtin? 

Konu kendi kendini seçti. Ben küçükken dedemle Asterix izlerdim. Obelix Romalılara bir vuruyor, lejyonerler çalıların arasına düşüp televizyona çarpıyor. Hikayenin geçtiği zamanda televizyon yok, ben 10 yaşındayım. İzlerken çok hoşuma gitti. Zamanın kırılabilmesi, mizahi mizansende olması, esnetilebilmesi ilgi çekici. O yaşımda derin düşünmüyordum, bunun anlamını da bilmiyordum. Ama okuduğum çalışmalar, Zamanın Kısa Tarihi; izlediğim filmler Back to the Future... 10 yaşımdaki heyecanım ayakları yere sağlam basan bir karşılık buldu. 

Can Bonomo ©Ilgar Öztürk

Sana ilham veren sanatçılar kimler?

Jean Michel Basquiat, Banksy, Cemal Süreya, Nazım Hikmet, Turgut Uyar, Ece Ayhan, Can Yücel, o Ölmeme Günü’nde masada toplanan tüm şairler, müzik grubu Duman,  bana esin kaynağı oluyor. Hayatın kendisini yaşarsan, görür ve öğrenirsin; konuşacak, anlatacak bir hikayen olur. 

Sergiden sonra neler yapacaksın? 

Yeni klip çekeceğiz. Bir hikayem var, çok trajik. Klibin anlatım dili de  arabesk olacak. Çok uzak olduğum bir tür değil. Şiir kitabımı tamamlayacağım. Yeni sergi için belki prova fotoğraflarını resmederim. Henüz bilmiyorum.

0
15800
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage