Nermin Yıldırım’ın Bavula Sığmayan adlı öykü kitabındaki aynı adlı novelladan uyarladığı, Hakan Emre Ünal’ın yönettiği, Melisa Sözen, Ülkü Duru ve Müfit Kayacan'ın oynadığı, söylenenlerden çok söylenemeyenlerin etrafında gelişen bir aile hikâyesi anlatan Aile Yalanları üzerine bir yazı.
“Bir insan her zaman bir hikâye anlatıcısıdır; kendi hikâyeleriyle ve başkalarının hikâyeleri ile çevrili yaşar; başına gelen her şeyi onlar aracılığıyla görür ve hayatı anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır.” - Jean Paul Sartre
Hikâye anlatıcılığı kavramını anlamak için öncelikle hikâye kavramı üzerine yoğunlaşmak gerekir. Hikâye aslında en kısa tanımıyla geçmiş dönemlerden günümüze anonim olarak üretilen yazılı ya da sözlü metinler olarak bilinir. Hikâyenin en önemli özelliklerinden biri, her anlatanla yeni bir şeyler eklenmesi ve sürekli olarak değişmesidir. İlk önceleri hikâye “taklit” anlamına gelirken daha sonraki zamanlarda “nakil ve tekrar” anlamı ağır basmıştır. Hikâyeler; bir çeşit aktarım biçimi, devam edebilmenin yolu, yaşamı sürdürmek için aradığımız cevapların arkasında gizlendiği kapı. Hayatını anlatıyormuş gibi yaşamak ya da onu her bir yaşanmışlıkla yeniden yazıyormuşsun gibi kendi gerçeğine ikna olmak ya da ol(a)mamak… Çünkü yaşamın bir parçası olduğumuz için başkalarıyla etkileşime ve başkalarının bakışına ihtiyacımız var. Başka kaç bakış açısı varsa o kadar farklı biçimde tekrar tekrar yazılır hikâyeler. Ve yaşanan hikâyemizi unutmak, görmezden gelmek, gözümüzün önünden ayır(a)mamak, hatırlamak hep bizden yanadır.
Gerçeğimizle Olmasını İstediğimiz Gerçeklik Sonsuz Bir Savaş İçerisinde
Gerçeğimizi hatırlamak istediğimiz gibi eğip bükmek, şekillendirmek; yanı başımızdan hiç ayrılmayan insani zaaflarımızdan biri. Kendimizi dürüst bir şekilde anlatmak çok güç. Gerçeğimizle olmasını istediğimiz gerçeklik sonsuz bir savaş içerisinde. Göründüğümüz kadar güçlü değiliz, güçsüzlüğümüzü ve erdem yoksunluğumuzu yalanlarla örtbas edip gizli karanlık yanlarımızı aklamaya çalışırız. Kendimizi başkaları yerine koyduğumuzda, oradan baktığımızda gerçekten kaçmak zor olabilir. İşte o zaman ekleme ve çıkarma yapmadan hikâyemizi anlatabiliriz.
Nermin Yıldırım’ın Bavula Sığmayan adlı öykü kitabındaki aynı adlı novelladan uyarladığı, Hakan Emre Ünal’ın yönettiği, Melisa Sözen, Ülkü Duru ve Müfit Kayacan'ın oynadığı Zorlu PSM, TOY İstanbul ve Melisa Sözen'in yapımcılığında hayat bulan Aile Yalanları; telaşlar, fazlalıklar, eksiklikler ve taş gibi sözlerin etrafında yaşananların gerçeğini kendi hikâyesine hizmet ettirecek biçimde eğip büken aile bireyleri üzerine oyunbaz bir metin. Oyun, Belgin’in tüm hayatı boyunca korktuğu gece yarısı telefonlarından birini almasıyla başlıyor. Annesinin titreyen sesiyle verdiği haber sonrası apar topar ailesinin yanına giden Belgin bir aile bilmecesini böylelikle başlatıyor.
Oyunda; herkesi mutlu etmeyi hayat gayesi yapmış Müzeyyen ve sonunda içindeki gençlik ateşini körükleyecek bir heves arayan Kamuran, kendi yolunu kendince yaratmaya çalışan Belgin ve ismini duyduğumuz cismini görmediğimiz evli çocukları Hakan’dan oluşan bir ailenin çoğu zaman laf kalabalığı yaparak ve bazen de susarak bir arada durmaya çalışma hikâyesini üç karakterin bakış açısından izliyoruz. Sırası gelenin hikâyesini kendi perspektifinden karşısında duran seyirciye açık mikrofonda anlatırmış gibi ilerleyen oyun, gerçeğini her bir aile bireyinin anlattığı biçimiyle tekrar yaratıyor.
Zamanın akışından bağımsız herkesin kendi gerçeğini izlerken tüm aile bireyleri yaşananları kendisine temas ettiği biçimiyle anlatırken, etrafındakileri ve yaşananları kendisine hizmet ettirmenin bir yolunu buluyor. Birinin oyun alanı, bir başkasının korku ve endişesinin fiziksel olarak vuku bulması olabiliyor. Oyunun sonunda hikâyeyi bütüne erdirebilmek, onu bir sona kavuşturabilmek için tüm aile bireylerinin bakışına ve sesine ihtiyacımız olduğu bilgisi keskin bir şekilde hissediliyor. Her bir bireyin başkasının gözünde kahraman ya da kurban olduğu farklı bakış açısıyla anlatılan olaylar sonrası, “Bütün mutsuz aileler birbirine benzer. Her mutlu aileninse ortak bir sırrı vardır: Sık görüşmemek.” mesajı hem karakterlerin hem de seyircinin kucaklarına bırakılıyor.
Aile Derin Sulardır
Bana bir sınır ve çatışacak bir mesele verin. Adını ben koymayayım, doğduğumda bilgisi sunulsun bana. Yaşam boyu kenarda, köşede dursun. Varlığı hep soluk alsın versin. Hep hissettirsin kendini. Doğduğumuz andan itibaren bazı şeylerin içine itiliriz. İtildiğimiz şeylerin en başta geleni ve içinden en çıkılmaz olanı ailedir. Aile böyledir. İster hayata başladığın ister kendi kurduğun ya da sonradan dâhil olduğun aile olsun, aile ailedir. Aile derin sulardır. Alınlarımızda yazılıdır aile ya da yaşadıkça biz yazarız onu. Hikâyemiz birbirini tekrar etmesin diye çırpındıkça her adımımız ailemizle aynı yolları izlemeye meyleder. Ayaklarımız aynı çamur çorak arazilerde dolanır. Yaşayamadıklarımızı diğer aile üyelerinin yaşadıklarıyla yarıştırırız. Mutluluklarımız, mutsuzluklarımız, karabasanlarımız ve korkularımız içine düştüğümüz aile içinde şekillenir. Yine de aramızda kendiliğinden oluşan bir mesafe vardır. Aramızdaki mesafe gitmekle kapanmaz, kalmakla aşılmaz. Son düzlükte, her mesafede ve son nefeste aile; tek bir vücut, tek bir beden, tek bir duyguda ve bazen de herkesin kendince ikna olduğu gerçeklikte durabilmesindedir.
Aile Yalanları oyunun gösterim bilgilerine buradan ulaşabilirsiniz.