05 MAYIS, PERŞEMBE, 2016

Dijital Çağda Mülteciler

Eğer bir 'ilham verenler' listem olsaydı, Sedef Ecer kesinlikle o listedeki kişilerden biri olurdu. Bu nedenle de bu röportajın cevaplarını okurken daha çok yazma isteğiyle doluyor olabilirim. Ama röportaj konumuzun benimle hiç ilgisi yok tabii ki! İstanbul Tiyatro Festivali'nin 20. senesinde en çok merak uyandıran oyunlardan biri, E-Mülteci.com. Oyunun yazarı ve yönetmeni Sedef Ecer. Oyun, teknolojinin, mültecilerin yolculuklarındaki yerini anlatıyor ve bunu sahneye taşırken de teknolojiyi kullanmaktan geri kalmıyor. Oyun, 9-10 Mayıs'ta Üsküdar Sahnesi'nde izlenebilecek. 

Dijital Çağda Mülteciler

E-Mülteci.com'un konusundan biraz bahsedebilir misiniz? 

Dünyada devletlerin kalmadığı, sınırların çatışmalara ya da ekolojik felaketlere göre her gün değiştiği, her vatandaşın bir mülteciye dönüştüğü, kimsenin evinin olmadığı bir durum hayal ettim. İklimsel ve siyasi koşullardan dolayı herkes bir yerde bir felaket patlayınca başka bir yere göç ediyor ve yanlarına alabildikleri tek şey cep telefonu. Adreslerin yerini akıllı telefonlar almış. Her akıllı telefon bir seyahatname ve her biri bir göçmenin yol hikayesini anlatıyor. Hükümetler yok olmuş, sadece tek bir muktedir kalmış : Bir insan kaçakçısı. 2 milyar göçmen cep telefonuyla bu adama bağlı. Bunların içinden 3 tanesinin içine giriyoruz ve 3 kadını tanıyoruz. 

Yazmaya nasıl başladınız?

Yazmaya geçen yaz İzmir Festivali’nin daveti üzerine başladım. Hem Fransa, hem Türkiye prodüksiyonu hazırlanıyor. Fransız ekibi de Türk ekibi de hayran olduğum, bu projede birlikte çalışmak istediğim sanatçılardan oluşturdum. Türk yapımı, Tiyatro Festivali sayesinde İstanbul’da başlıyor. İKSV ekibine çok teşekkür ediyorum, ilk kez bir oyunum önce Türkçe oynanacak. Fransızcası ise Avignon Festivali'nin prestijli bir bölümüne seçildi: Bir başka yönetmenin rejisiyle sunulup, RFİ radyo istasyonunda yayınlanacak. Ardından da Théâtre du Peuple’de yine benim rejim ile oynanacak. 

©Nazlı Erdemirel

Sizce oyunu en iyi özetleyen repliği hangisi?

'Bundan sonra hakemsiz bir oyun oynanacak'.

Daha önce de göç ve iltica hakkında oyun yazmıştınız. Sizin için bu konuyu bu kadar işlenebilir kılan nedir? Araştırmalarınızı nasıl yapıyorsunuz?

Konu hakkında çalışmaya 8 yıl önce başladım. Bir Fransız haber dergisinde ufacık bir haber görmüştüm, mültecilerin taaa Afrika’dan İtalyan adası Lampedusa’ya minicik tekneler ve sandallarla geçmeye çalıştıkları üzerine bir haberdi. Antik trajedileri hatırlatmıştı bana. Ardından konu üzerine yıllardır çalışan sosyologlar, araştırmacılar ve derneklerle tanıştım. Zaman içinde buna bir yerinden dokunan 3 farklı oyun yazdım. Konuyu deştikçe ne kadar büyük bir mesele olduğunu gözlemledim ve yüzlerce hikaye ile karşılaştım. Sonrasında uzun bir araştırma yaptım: Önce konuyu anlamak için aylarca bol makale, belgesel, araştırma okumak, derneklerde insanlarla tanışmak, öyküler hakkında notlar almak ve ardından hangi karakter ve durumları anlatacağımı seçtiten sonra yazmaya oturmak. Yazmak aslında belki de en kolayı.

E-Mülteci’nin anlattığı yeni şeyler nedir?

Bunu benim söylemem zor. Ama oyunu okuyanların bu çalışmada 'yeni' bulduğu şey şu: Bir süredir göçmenlerin internette bıraktığı ayak izleri yani dijital veriler üzerine çalışıyorum. Bu oyunda dramayı cep telefonları üzerine kurdum, farklı olan da belki bu. Artık göçmenler kimliksiz, eşyasız yola çıkıyor ama cep telefonsuz yola çıkmıyor. Whatsapp, Twitter, Facebook, Skype, Google Maps olmadan o yollarda ayakta kalmaları çok zor. Ben de üç kadının üç hikayesini cep telefonlarına yani mahremlerine girerek anlatmayı seçtim. 

©Nazlı Erdemirel

İyi ki Roman Değil Tiyatro Yazıyorum

Provalar nasıl gidiyor? 

Şimdilik çok iyi gidiyor çünkü hakikaten çok sağlam sanatçılarla çalışıyorum. Meltem Cumbul ve Fehmi Karaarslan her geçen gün yetenekleriyle beni şaşırtıyor, sürprizler sunuyor. Ekibin geri kalanı de çok iyi. Emrah Özdemir, Richard Dubelski ve tüm tasarım ekibi muhteşem. Küçük filmler kurguladım. Onlarda da hem perdede hem perde arkasında önemli isimlerle çalıştım. Ama tabii tiyatro bu, seyirci önüne çıkana dek belli olmaz. 

Genel olarak bir oyunun ilk provasından ilk perdeye kadar geçen süreçte neler olur ve hem senarist hem yönetmen olarak size bu süreç neler hissettiriyor?

O süreçte her zaman heyecan çok taze kalıyor. Benim aylarca bir odada tek başıma çalışarak kurduğum hayat, prova döneminde etten kemikten bir şeye bürünüyor: Dekor-kostüm tasarımcısından video-ışık tasarımcısına, müzisyenden oyuncuya herkes o benim 'uydurduğum' hayatları gerçek kılmaya çalışıyor. Şanslı bir yazarım, oyunlarım onlarca yönetmen tarafından sahneye kondu ama kendim sahneye koyduğum zaman heyecan daha da büyük çünkü prova sırasında metni oyunculara göre değiştirebiliyorum. Ve her seferinde iyi ki roman değil tiyatro yazıyorum diyorum. Yazmanın yalnızlığından sonra cıvıl cıvıl bir ekiple o hikayeyi yeniden kurgulamak çok büyük bir mutluluk. Tiyatrocular eğlenceli insanlar oldukları için prova dönemi hep çok neşeli geçer, benim provalarda bütün ekip hep çok güleriz. Kısacası o acılı yazma döneminden sonra ödül gibi. Ya da çok çalıştıktan sonra tatile çıkmak gibi.

Silsilename çok etkileyici bir oyundu. Bu oyunlardan sonra siyasi herhangi bir sorun yaşadınız mı?

Çok teşekkürler. Hayır, yaşamadım. Benim oyunlarımın hiç birisinde propaganda gibi didaktik bir siyasi anlatım yoktur. Sorun çıkmasın diye değil, sadece bunu sıkıcı bulduğumdan o şekilde yazmam. Politik mesajları değil, mizahı ve şiirselliği kullanmaya çalışırım. 

Yazma rutinleriniz var mı? 

Var. Her gün yazmak. O gün yazdığımın çöpe gideceğini bilsem bile yazmak.

©Nazlı Erdemirel

Yazmak Mimari Kurmak Gibi

Sizce yazmak insanın. Kendisiyle konuşması mı yoksa okuyucu/izleyici ile konuşması mıdır?

Ben dramatürjik bir aritmetik kurduğumdan, bölümleri tempoya göre kurguladığımdan konuşmaktan çok bir mimari kurmak gibi görüyorum yazmayı. Ben dilin şiiirselliğini yani diyalogları sona bırakırım. Mimari bittikten sonra üzerinde çalışılması gereken en son iş olarak görüyorum. O yüzden 'kendimle ya da seyirciyle konuşmak'tan ziyade, 'inşa etmek' bence yazmak. Şairler için farklı tabii.

Kadın Olduğum İçin Ayrımcılık Görmedim

Yazı dünyasında kadın olmak daha mı avantajlı sizce?

Bilmiyorum. Ben kadın olduğum için ayrımcılık görmedim. Ama kadın olduğum için avantajlı oldum mu bilemiyorum inanın. Torpil olmadığı kesin ama: İlk zamanlar Fransa’da bazı jüriler ya da seçici kurullar Sedef kadın adı mı erkek adı mı bilmiyordu, buna rağmen oyunlarımı seçtiler, demek ki çok da önemli değil.

UNESCO destekli Yaratıcı Kadınlar Sözlüğü’ndesiniz. Cinsiyetlerin artık kimlikten bağımsız ve akıcı bir hale geldiği günümüzde hala daha kadınlar için ayrı bir oluşum yaratılması ya da ‘kadın yazar’ diye belirtilmesi var olan seksizmi artırmıyor mu? Kadın-erkek değil de sadece ‘yazar’, ‘oyuncu’, ‘müzisyen’ ve en nihayetinde insan değil miyiz?

Bu ayrı oluşum meselesi kafamda çok yol aldı. Ben eskiden 'kadın yazar' 'kadın tiyatrocu' 'kadın konuşmacı' olarak davet edildiğim yerlere gitmeye bile sinir olurdum. Ama artık bir ortak bileşende bir araya gelmek zorundayız. Dolayısıyla  kadın kimliğim ayrımcılığa karşı savaşmakta bir işe yarayacaksa dert değil. Bugün kadını kamusal alandan yok etmek isteyen bir kafa var ve ben o kafaya karşı her türlü kimliğimle savaşmaya hazırım. İsterlerse 'uzun boylu kumral iki çocuklu yaprak dolması seven kadınlar oluşumuna' dahil etsinler. Her türlü kategoriye razıyım, yeter ki sesimiz çıksın.

Fransızca mı Türkçe mi kendinizi daha rahat hissediyorsunuz?

Fransızca. Ama ana dili Türkçe olan bir yazarın Fransızca’sıyla. En çok korktuğum şey olan oryantalizme düşmemek için en iyi silahım bu sanıyorum. Türkçe yazmayı da çok seviyorum ama daha çok çalışmam gerekiyor. Realizme daha kolay düşüyorum Türkçe'de. Fransızca'da daha absürd, daha orijinal bir ton tutturabiliyorum. Bir de Türk tiyatrosunda psikolojik gerçekçilik daha yaygın ve ben o işte başarılı değilim, tarzım değil.

Sedef Ecer ©Nazlı Erdemirel

En sevdiğiniz kelime hangisi? (Herhangi bir dilde)

Dürüstlük. Hayatta, annelikte, sanatta.

Yayınlanan ilk yazınızı hatırlıyor musunuz? Nasıl hissetmiştiniz?

Ben 3 yaşımdan beri basınla haşır neşir olduğumdan, adımı gazetelerde gördüğümden olsa gerek matbu bir şeyden dolayı heyecan duymadım hiç. Ama bir oyunumun repliklerini ilk kez bir oyuncunu ağzından duyduğumda hüngür hüngür ağlamamak için kendimi zor tutmuştum, çok iyi hatırlıyorum.

Kelimler üstünde bu kadar yetenekli olmasaydınız hangi mesleği seçerdiniz?

'Yetenekli' kelimesi için teşekkür ederim. Uzay bilimci diyesim var ama demeyeyim de evdekiler dalga geçmesin. Ailede herkes sayısalcı, akşam yemekte onlar yüksek matematik, fizik teoremleri falan konuşurken ben tek kelime anlamıyorum da ondan. Hangi meslek olursa olsun yine hayatla işin net çizgilerle ayrılmayacağı, iç içe geçeceği bir iş olurdu herhalde. 

0
8796
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage