Yeryüzüyle derin bir bağ kurmanın imkânını sorgulayan deneysel kısa film Ferret’ı yönetmenlerinden Serra Duran Paralı ve başrol oyuncusu Akış Ka ile konuştuk.
Ferret, minicik bir alanın bütün imkânlarından yararlanmıyor. Merkez belirlediği bir yer var ve oradan usul usul içine içine büyüyen bir uzaklaşma metodunu tercih ediyor. Klasik hikâye formlarından birisi olan çemberin dışına doğru genişlemek yerine öyküsünü içine doğru bükerek anlatmayı tercih ediyor. Filmin siyah beyaz sinematografisi gündüz gece, doğum ölüm, dün bugün gibi tezatlar arası bir ilişki kurmak için değil, zaman ve mekânı, başı ve sonu olan ya da birbirini takip eden bir şey olmaktan çıkarma vazifesi görüyor. İzleyiciye ortasına düştüğü bir rüya veriyor. Rüyalar bilincin altı ile üstü bir “aralıkta” gerçekleşir. Ferret’ın dünyası tam o aralıkta bir yere denk düşüyor. Rüyanız sizi yorabilir, nefes nefese bırakabilir ya da uyanmak için var gücünüzle bir yerlerden atlama noktasına itebilir. Kimliğinizin bir parçası bölünmüş olarak oradadır. Ama neyi, nasıl kavrayacağınızı ölçemez ya da kestiremezsiniz. Kuir bir beden olarak Akış Ka’nın hayat verdiği rüyada başka bir Akış, doğanın içinden sızıyor, tırmanıyor, aktığı yerden başka bir bedenle karşılaşmanın ninnisini dinliyor, dinlettiriyor.
Yönetmenliğini Serra Duran Paralı ve Halil Tanışan’ın yaptığı, başrolünde Akış Ka’nın yer aldığı 2023 yapımı deneysel bir kısa film Ferret. Halil Tanışan aynı zamanda filmin görüntü yönetmeni. Açılışını prestijli film festivallerinden birisi olan Camerimage’da yapan bu altı dakika süren yolculuk şu sıralar MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. Heyecan verici bir iş. Bu heyecan verici iş için filmin yönetmenlerinden Serra Duran Paralı ve oyuncu Akış Ka ile bir söyleşi için bir araya geldik.
Projenin fikri nasıl doğdu?
Serra Duran Paralı: Görüntü yönetmenimiz Halil (Tanışan) benimle iletişime geçerek bir bitirme projesi olduğundan bahsetti. Yönetmen olarak benimle çalışmak istediğini söyledi. Projeye ilk başladığında aklında Bilge Karasu’nun öykülerinden birisiyle başlamak vardı. Biz bu hikâyeyi senaryolaştırmaya gayret ettik. Sonrasında iş bir miktar buradan ayrıldı. Benim de senaryoya dahil olmamla kitaptan bağımsız bir şekilde ilerledi. Hikâye gereği mağara arıyorduk aslında. Mağarayı ararken filmi çektiğimiz yeri bulduk. Burası bir taş ocağı. Biraz süreç içinde evrildi diyebilirim. Bizim müdahalemiz doğrultusunda karar alarak değil film kendi adına bazı kararlar aldı. Bulduğumuz taş ocağını mutlaka kullanmamız gerektiğini düşündük ve proje dolayısıyla hikâyesinden sıyrıldı. Kendi gölgesiyle barışmaya çalışan bir insanın, dünyadaki varlığını aradığı ve daha varoluşsal bir yere doğru yürüyen bir anlatı oldu.
Akış Ka, size nasıl ulaştı bu proje?
Akış Ka: Serra mesaj attı ve böyle bir çalışmamız var, dedi. Halil diye bir arkadaşım var ve onunla bir işe başladık. Sen de dahil olmak ister misin? Seninle çalışmayı düşünüyoruz, dedi. Neden olmasın, dedim. Ben zaten çalışmayı seven bir kızım. Hikâyenin frekansı da bana çok uyan bir yerdeydi. Serra’yla buluştuk ve bana hikâyenin görsel dünyasına dair bir sunum yaptı. Zaten kişisel yolculuğumda da sanatsal pratiğimde de kendini aramaya ve gölgeyle barışma -artık buna ne diyorsak- onu aramaya doğru yürüyorum. Kendini aramak ve gölgeyle barışmak başlıkları çok iç içe geliyor benim kulağımda. “Evet, hadi yapalım bunu” dedim. Tatlı tatlı çektik filmimizi. Taş ocağı kısmında ben tamamen çıplaktım. Arabalar, kamyonlar, işçiler, bir şeyler geçiyordu. Gerçekten çok erkek bir mekân orası. Komik şeyler de yaşanmadı değil. İyi ki evet demişim günün sonunda. İş zaten çok güzel ve özel. Süreci de çok sevdim. Keyifliydi.
Harika. Peki kaç güne yayılan bir çekim süreciydi?
Serra Duran Paralı: İki gün. Ön gördüğümüz zaman zarfında bitirdik.
Ekiple çalışmak nasıldı? Akış Ka hep kafanızda olan bir isim miydi? Biraz o süreci anlatabilir misiniz?
Serra Duran Paralı: Akış’la bir şey yapmak hep istiyordum. Bu proje de doğru yerdi. O da sağ olsun kabul etti. Benim çalıştığım grup küçük bir gruptu. Hatta çalıştığım en küçük ekiplerden biriydi. Ortalama sekiz kişiydik. Daha evvel çalıştığım görüntü yönetmeni, filmin kamera asistanlığını yaptı. Halil Yakut’u, (Yavru) sanat yönetmenimizi getirdi. Yakut birisini getirdi. Ben o kişiye gittim gibi değil gerçekten proje kendi ekibini de doğurdu gibi oldu. Akış benim kesinlikle dahil etmem gereken kişiydi. Renk için birlikte çalıştığımız Yücel (Kurtul) daha önce birlikte çalıştığımız bir isimdi. Böyle gelişti.
Aranızda reddedilemeyecek simbiyotik bir ilişki var. Bu çok hissediliyor. Her bir parça yerini bulmuş gibi.
Serra Duran Paralı: Çok kalabalık değildik ve Halil ile bizim doğru örtüşmemiz en efektif olan şey oldu. Biz epey uzun zaman geçirdik. Doğru çift miyiz bu işi yapmak için? Birlikte ilerlerken birbirimizin estetik dilini gerçekten algıladık mı? Filmin posteriyle ben ilgilendim örneğin. Şundan dolayı diyorum bunu. Çok dilli bir yerde değildik. Gerçekten küçük bir ekip.
Bazen olmayınca olmuyor. Projelere baktığımızda “o ekip” o ekip değil diyoruz. Birbirleriyle anlaşmaları ya da çok yakın ya da uzak arkadaş olmalarından bahsetmiyorum.
Serra Duran Paralı: Şu çok önemli bence: Elimizdeki iş, ticari kaygıları olan bir iş değil. Herkes işin iyiliği için fevkalade ödün vererek neredeyse her şeyi yapıyordu. Bir prodüksiyon ekibimiz yoktu yani. Sanat koşuyor bir şeylere. Ben atlıyorum Akış’ın önüne adamın birisi bizi görmesin diye. :) Herkesin gerçekten canı gönülden projenin gerçekleşebilmesi için enerji harcadığı bir ortam vardı. Dolayısıyla kısa bir arthouse film olduğu için de ego savaşları ya da can sıkıcı durumlar söz konusu olmadı. Özverisi vardı. Kolay bir çalışma değildi kesinlikle orada yaptığımız şey. Kocaman ekipmanları taş ocağının tepesine taşımak mesela. Kimse “ben bunu yapmam” demedi. Herkes bir şeyleri oldurmak için uğraşıyordu.
Akış’ın kişisel tarihini de dışarıdan takip ettiğimiz için filmin yolculuğu ile Akış’ın yolculuğunun örtüştüğü benzer noktalar var. Bu açıdan bakınca karaktere girmeniz kolay oldu mu?
Akış Ka: Evet, orada bir karakter var. Başka bir Akış’ı görüyoruz. Ama Akış Ka zaten yüz yüzlü birisi. Bir yüzünü de burada görmüş olduk. O yüzden beni rahatlatan bir işti. Bir yandan da gerçekten Serra’nın dediği şey çok doğru. Herkes çok isteyerek bu işin içinde yer alıyordu. Bu özveriyle birlikte zaten filmde de kendim olma derdindeyim. Başka bir karakter yaratma durumunda değilim. Kendim olmaya çalıştığım bir aralık. Herkesin böyle geldiği bir yerde de kendim olmak için güvenli bir alan sağlanmış oldu. Biraz böyle. Beni rahatlatan çok senaryonun içinde oldum ama ekiple uymadığı zamanlar oldu. Burada kendim olmak için çaba göstermedim. Güçlendiren ve rahatlatan yerler oralar sanırım.
Filmi görenlerin dönüşü nasıl oldu?
Serra Duran Paralı: Görmeleri epey bir vakit aldı. Bizim bu işi yapmamızın üzerinden iki yıl geçti. İlk gösterimi Camerimage’da gerçekleşti. Oraya gitme fırsatım olmadı. Halil oradaydı. Çok iyi tepkiler aldığını söyledi. Orası bu filmin yolculuğu için önemliydi çünkü festival görüntü yönetmenlerinin yoğunluklu katıldığı bir arka plana sahip. Oradan iyi bir geri bildirim almak bizim için kıymetliydi. Sonrasında İstanbul Modern’de filmi gösterdik. Bir kısa film seçkisine davet edilmişti. Büyük bir kitleyle buluşmadı ama aldığımız yorumlar yine iyiydi. En son Beyoğlu Sineması’nda 3x3 Kısa Film Programı’nda gösterildi. Orada kalabalık bir kitle vardı ve gösterim sonrasında bir soru-cevap bölümü oldu. Çok fazla şey söylemiyor film, bunu burada eklemem gerekiyor. Filmin yapısı bu ve bunun izleyicilere geçtiğini düşünüyorum. Herkes o yolculuğun bir parçası. Benim en başta Akış’la buluşmak istememin sebeplerinden biri de hikâyenin ihtiyacıydı. Yaklaşımım otobiyografi ve belgesel arasında bir yerde. Orada ben temsilini Akış üzerinden sunarken birilerinin, en önemlisi kendimin benzer süreçleri yaşadığını biliyordum. Bir -mış gibi yapmak yerine aslında hikâyenin yolculuk motifini göstermesini istiyordum ve film fazlasıyla bunu yaptı.
Filmin anlaşıldığı düşünüyor musunuz?
Akış Ka: Evet. Beyoğlu Sineması’na çok fazla insan gelmişti. Hem oradan hem de sonrasında bana o geri dönüşler geldi. Filmin gerçekliği üzerineydi gelen şeyler. Çok kavramsal ve sürreal bir film. Ama oradaki hikâye ve performansın bu kurgunun içinde oldukça gerçek olduğunu söylediler. Bana da böyle geliyor gerçekten. Orada başka bir dünya kuruyoruz ama o kurduğumuz şeyin gerçekle de ilişkisi var. O gerçekliği de bambaşka bir yerden sunuyoruz. Bunun izleyiciye geçtiğini gördük. Buna dair nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Ama iyi de hissediyorum. Beni gördüklerini söylüyorlar. Kendiliğim üzerinden var oldum bu filmde. Bambaşka karakterleri canlandırdığım filmler de oldu. Bu film özelinde hakikaten kendimi gördüm. Mutlu ediyor. Bunu başarabilmişiz gibi hissediyorum. Tabii şu da var: Gerçekten Akış Ka’yı gördüm demek bir kimliği görmekle ilintili. Yarattığım şey bir kimliği temsil ediyor. O yüzden belki de bu bildirimler bundandır beni mutlu ediyor. Akış Ka kimliği başka bir kimlik olsaydı ve orada anlatıyla uyuşmasaydı belki bu geri dönüşler anlamlı olmazdı. O zaman iyi oynayamadım herhalde derdim. Sanat pratiğimle bu kadar uyabilirdi.
Serra Duran Paralı: Yakın zamanda MUBI’de gösterime girdi film. Orada filme dair yorumlar var. Çok hoşuma giden bir tanesi şu. Maya Deren diye bir yönetmen var. Onun Meshes of the Afternoon (Maya Deren, ABD, 1943) diye bir kısa filmi vardır. Ona benzettiğini söylemiş bir izleyici. Yeni bir şeyler yapmaya başladığımı hissettim. Çok öykündüğüm birisidir Deren. Hoşuma gitti bunu duymuş olmak.
Garip bir biçimde açmak istediğim noktalardan birisine aslında siz getirmiş oldunuz. Kimlerden etkilenirsiniz? Filmin çerçevelerini düşünürken baktığınız birileri var mıydı?
Serra Duran Paralı: Elbette. Görsel dünyayı kurarken aslında Halil çok daha aktifti. Ben daha soyut ve minimal, az ve öz kalmaya çalıştım o süreç esnasında. Alanın topoğrafyası biraz yönlendirdi. Yakın planlar sevdiğim ve kullandığım çerçevelerdir. Bedenle alanı eşlemek çok yaptığım bir alegoridir. O kadar uzun zaman oldu ki… Bu dünyayı kurarken epey referansımız vardı aslında. Siyah-beyaz olması projenin sunulacağı okul tarafından istenen bir kıstastı. Siyah-beyazın spektrum içinde bir sürü yere gidebiliyor olduğunu Halil ile birlikte süreçte öğrenmiş oldum. Çok kıymetliydi. İkonik olduğunu düşündüğüm Akış Ka’nın dağı tırmandığı yerde Sisifos gibi bir mücadelesi var. Ona benzetmeler oldu. Aklımızda yoktu örneğin. Aklında olmayan bir şeyin başka birisi tarafından görülmesi ve geri gelmesi çok hoşuma gidiyor. Bunu şöyle yapalım, buna benzesin gibi değil de alanda bulduğumuz kadrajlar oldu. Bir çekim planı ile gittik ve burada bunu yakalıyoruz gibi değil gerilla usulüyle hareket ettik diyebilirim.
Akış Ka’nın kendisi zaten hâlihazırda yüksek bir karakter. İnanılmaz dışa dönük bir karakterden bahsediyoruz ama filmin dili, dokusu çok minimal. Yettiği kadar anlatıyor. İkisi birbirinden çok ayrı şeyler ve bir araya gelmesi gerçekten kulağa zorlayıcı geliyor. Dengeyi kurduğunuz aralıktayım birazcık. Gideceğiniz yol başladığınız yoldan bambaşka bir yola evrilebilirdi.
Serra Duran Paralı: Biraz evrilmesine müsaade ediyorum açıkçası. Motomot aynısı olmaması heyecan verici oluyor. Ama aklımda gitmek istediğimiz yer belliydi. Çok oradan ayrıldı mı, hayır. Ama iki tane vahşi hayvanla çekim yapıyoruz. Hayvanları yönetmek zor bir iş. Akış bir diva. Ben de bir divayım. :) Deli deliyi görünce sopasını saklarmış. Ben kendi sopamı sakladım ve oyuncumun divalığını dilediği gibi yaşamasına müsaade ettim. Orada bizden daha büyük bir diva vardı: Doğa. Onunla mücadele içindeyiz. Bir stüdyo ortamında kontrollü bir şekilde gelinciklerle çekildi sahne ama suyun kenarındaki sahnelerde, Akış Ka çok zarif hiç söylemedi bunu ama, küçük bir kaza da yaşadık. Isırdı bir tanesi Akış’ı. Bizim ambulansımız var; sette herkes sigortalı gibi bir durum yoktu. Küçücük bir prodüksiyon. Orada hikâye bize ne getiriyorsa, ona uyumlanmak mecburiyetindeydik. Çok uçmadı ve düşündüğümüz yerden kaçmadı. Ben kendi adıma almak istediğimi zaten aldım.
Akış, ürktünüz mü? Yönetemediğiniz bir doğanın içindesiniz.
Akış Ka: Yok, hiç endişelendirmedi beni. Gerçekten öyle. Doğayı çok seviyorum ve orada kuir bir beden olarak var olmak, onları görmek istediğim bir şey. Gelincik kısmına gelirsek o da bir deneyimdi yani. Bir hikâyem oldu. :) Ferret beni ısırdı diyorum. Hayvana üzüldüm ben. Çok gergin olduğu için ısırdı. O yüzden kendimden çok onun için endişelendim. Biraz acıdı. Alışkınım ben.
Serra Duran Paralı: İki ferret vardı. Birinin ismi sis, diğerinin ismi gölge. İnanılmaz denk geldi. Bu kadar olabilirdi.
Bundan sonrası nasıl olacak peki?
Serra Duran Paralı: Bence buradan sonra filmi başka bir platformda göreceğimizi düşünmüyorum ben. O sürecini tamamladı. Tabii ki ne olacağı belli olmaz ama altı dakikalık bir kısa film için yapabileceğini yaptı bence.