Fatih Sultan Mehmet’in Eğriboz Adası’nı kuşatması ve yaşanan trajik bir aşkı anlatan, Gioachino Rossini’nin 34 yıl sonra yeniden, İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenen yapıtı II. Mehmet (Maometto II) operası üzerine bir yazı.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi, 34 yıl sonra yeniden sahnelediği, Gioachino Rossini’nin II. Mehmet (Maometto II) operasıyla izleyenlere hem görsel hem de işitsel bir şenlik yaşatıyor. İtalyan romantizminin nadide örneklerinden biri olan yapıt opera literatürünün tarihsel olay ve kişilerden yola çıkarak yazılan şaheserlerinden biri. Sahneye koyansa ünlü İtalyan yönetmen Renato Bonajuto. 1820’de Napoli’de dünya prömiyeri, 1990’da ise Türkiye prömiyeri yine Atatürk Kültür Merkezi’nde yapılan eserin İtalyan yaratıcı kadrosuyla yeniden sahnelenişi hem İstanbul’un hem de sanatın uluslararası bir köprü görevi görüşünü örnekliyor. Rossini gibi bir dâhinin Fatih Sultan Mehmet’i anlatan bir yapıt yaratması ve bunu İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin nefes kesen bir prodüksiyonla sahnelemesi tarihsel bağları hatırlatıp güncel ilişkileri sağlamlaştırmasına destek olabilecek birçok yoldan biri.
Yapıt Bir “Opera Seria” Örneği
II. Mehmet (Maometto II)’in librettosunu Anna Erizo adlı tragedyasından hareketle Cesare Della Valle kaleme almış. Romantik ögelerle yoğrulmuş olan yapıt tipik bir “opera seria” yani “ciddi opera” örneği. Ayrıca güçlü bir teknik gerektiren şarkı söyleme anlayışı olan “belcanto tekniği”yle yazıldığını da belirtelim. İki perde olarak sahnelenen eserde çeşitli mekânları gösteren tablolar (bölümler) dikkat çekiyor. II. Mehmet (Maometto II)’in konusuyla ilgili bilgi vermek gerekirse; opera, izleyenleri 1470 yılına, Fatih Sultan Mehmet’in Venedik Savaşları sırasında kuşattığı Eğriboz (Negroponte) Adası’na götürüyor. Hem adalı hem de Osmanlı yönetici ve askerlerini gösteren yapım, trajik bir aşk hikâyesi etrafında şekilleniyor. Kişilik değiştirme, sonradan açığa çıkma, gurur, aşırı duygusallık, gözyaşı ve acı gibi melodramatik unsurların neredeyse hepsinin kullanıldığına tanık olduğumuz temsil, savaş meydanları ve fetihlerde bile duyguların ön plana çıkarıldığı biçemiyle dikkat çekiyor.
Mert Süngü’ye Dikkat!
İlk perde Osmanlı’nın kuşatmasına karşı alınması gereken önlemlerin konuşulacağı bir masa etrafında toplanan askerlerle başlıyor. Askerlerin başıysa Venedikli kumandan Paolo Erisso. Savaş ve teslimiyet arasında bir seçim yapılması gerektiğini ifade eden aryalardan sonra şehrin savunulması kararı çıkıyor toplantıdan. Savunma devam ederken birden kendimizi Erisso’nun kızı Anna’nın odasında buluyoruz. Erisso rolündeki tenor Mert Süngü ile Anna rolündeki soprano Gülbin Günay’ın düeti ve sonrasında Anna’ya âşık Calbo rolünde mezzo soprano Esen Demirci’nin eklenişiyle söylenen trio birtakım gerçekleri açığa çıkarıyor. Kızını Calbo ile evlendirmek isterken onun aslında Midilli Beyi Uberto’yu sevdiğini öğrenen baba şaşkınlık ve kızgınlığını saklayamıyor. Öte yandan Uberto’nun kimliği belirsiz bir asilzâde olduğunu yapıt ilerledikçe anlıyoruz. Burada Mert Süngü’ye özellikle değinmek istiyorum. Süngü gerek jest ve mimikleri, gerekse aryalardaki kararlı performansı ile hem ciddi bir yönetici hem de sahiplenici bir baba figürünü eşsiz bir oyunculukla seyircilere aktarıyor.
Konuk Sanatçı “Çilli”
Temsil sürerken sahnede ilginç anlar da yaşanıyor. İlk perdenin sonuna doğru gelirken bas Burak Bilgili sahneye tok sesi ve olgun tavırlarıyla gerçek bir fatih edasıyla, oldukça heybetli bir görünümde ve sürpriz bir sanatçının, bir atın, üzerinde giriyor. Bu tabloyu gören seyircilerin alkışlarıyla ürkek bir hayvan olan at biraz hareketlense de neyse ki onu bırakmayan deneyimli seyisinin yardımıyla olası bir kaza önlenmiş oldu. Seyirciler buna dikkat ederlerse temsil dört dörtlük bir şekilde izlenebilir. Yoğun bir araştırma sonucu seçilen Çilli’yi temsillerde sıkça göreceksiniz. Bununla beraber Condulmiero rolünde tenor Berk Dalkılıç ile Selimo’da tenor Anıl Önder güçlü oyunculuk yetileriyle göz doldurdu.
Ve Diğer Kahramanlar…
II. Mehmet (Maometto II)’in şiirsel librettosunu ve saydığımız sanatçıların başarısını tamamlayan çok önemli unsurlar var; onlar olmazsa olmazı. Zeki Sarayoğlu’nun tasarladığı dekor görkemli bir başyapıt. Çok yaratıcı bir bakışla seyirciye sunulan kale, harem, meydan ve mezarlık enstantaneleri AKM’nin teknik unsurlarının başında gelen döner sahne ile heyecanı arttırıyor. Don Giovanni’de tanıklık ettiğimiz mekanizma Rossini’nin yapıtında da karşımıza çıkıyor. Ayrıca fona verilen bulutlu gökyüzü görüntüleri açık hava imgesini realistleştiriyor. İkinci perdede başta Erisso ve Calbo’nun, sonra Anna ve kadınlardan oluşan muazzam koronun dev boyutlu, dolunaylı gökyüzü resminin altında okudukları dualarla teatral ve plastik bir başarı yakalanıyor. Gizem Betil’in sağlam bir gözlem gücüyle hazırladığı anlaşılan, geçmişin modasını yansıttığı kostümler görsel bir zevk yaşatıyor. Paolo Villa’nın yönetimindeki koro, temsili oldukça güçlendiriyor. Ahmet Defne’nin ışık tasarımı aydınlık ve karanlığı yetkin bir teknikle verirken, Nil Berkan koreografisinde harem sahnesindeki danslar yapıtı yumuşatıyor. Dünyanın en prestijli opera evlerinin orkestra şefliğini üstlenmiş olan, barok ve belcanto müziğinin dehalarının müziklerini ustalıkla yöneten dünyaca ünlü İtalyan orkestra şefi Alessandro De Marchi’nin yönetiminde dinlediğimiz orkestranın başkemancısı ise Oleksandr Samoylenko.
Sanatseverlerin yoğun beğenisini kazanan ve ayakta alkışlanan eser; 2 ile 4 Mayıs 2024 tarihlerinde ve sezon boyunca Atatürk Kültür Merkezi – Türk Telekom Opera Salonu’nda seyirciyle buluşmaya devam edecek.