37 yıldır Devlet Opera ve Balesi’nde çalışan ve bunun 26 yılını baş dekoratör olarak sürdüren Tayfun Çebi ile İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin bu yıl sahnelediği Fındıkkıran balesinin dekor tasarımına, üretim süreçlerine, kariyer yolculuğuna dair merak ettiklerimizi konuştuk.
26 yıldır baş dekoratör olarak çalışan sanatçı Tayfun Çebi, 37 yıldır Devlet Opera ve Balesi’nde dünya üzerinde düş sahneleri tasarlıyor. 32 yıl boyunca İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın İzmir Festivali’nde teknik müdür olarak görev alan sanatçı dünyanın dört bir köşesini eskiz defteri ile dolaşıyor. Tayfun Çebi ile Fındıkkıran balesi, bir eserin hazırlık aşaması, “Karadut ağacımdı, ne kadar sallarsanız o kadar çok bilgi gelirdi” sözleriyle andığı hocası Talay Toktamış, Mehmet Balkan ile Bolshoi Opera and Ballet Theatre Alişher Navoi Tashkent’ten aldıkları davet ve sahne tasarımı hakkında konuştuk.
Ben ana hikâyeye geçmeden önce bu yıl AKM’de sahnelenmeye başlayan Fındıkkıran operası hakkında konuşmak isterim. Şu an kapalı gişe oynayan, temsillerine bilet bulunamayan bu oyunun üretim sürecinden bahsedelim mi?
Meslek yaşamım boyunca tasarımını gerçekleştirmek için teklif edilen her proje benim için özel olmuştur. Bu projelerin gerçekleştiği şehirleri de hiçbir zaman ayrı tutmamışımdır. 2002 yılında Van’da yaşadığım bir olayı anlatmak isterim. Şeker Portakalı’nın sahne tasarımını yapmıştım. Çocuk oyunları ne yazık ki bazen kurumlar tarafından yapımı hafife alınabiliyor. Benim ise en önem verdiğim çalışmalar çocuk oyunları. Her koltukta bir cin oturuyor. Beğenmezlerse hemen belli ederler. Çok güzel şeyleri hak eden acımasız eleştirmenlerdir onlar. O günün Van Devlet Tiyatrosu sahne amiri gelip bana “Tayfun Bey Vanlı çocuklar seni ömürleri boyunca unutmayacaklar” demişti. Sarıldık ve aradan yıllar geçti. 2015 yılında Ankara Küçük Tiyatro’da Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım oyununun prömiyeri sonrasında fuayede yanıma genç bir delikanlı geldi ve bana dedi ki ben Van’da sizin yaptığınız Şeker Portakalı oyununu izlemiştim çok güzeldi çok teşekkür ederim.
Anlatmak istediğim şu İstanbul, Van veya yurt dışı projenize her yerde aynı heyecanı duyarak başlıyorsunuz. Başlamalısınız… Aynı İstanbul’da çalıştığımız Fındıkkıran balesi projemizde olduğu gibi. Bu sefer İstanbul’un ayrı bir özelliği vardı AKM yenilenmişti, yenilenme sonrası ilk çalışmamız ve çok sevdiğim atölye çalışanlarımız ile uzun bir aradan sonra ilk buluşmamızdı. Süre her zaman olduğu gibi azdı, yılsonu oyunu olması genelde mali açıdan sorunlara neden olur. Ancak genel müdürlüğümüz ve İstanbul müdürlüğünün çabaları sonucunda hiçbir sıkıntı yaşamadan oyunumuzun prömiyer tarihine sağlıklı yetişmesi için tüm ekip olarak kollarımızı sıvadık.
Bir oyunun sahnedeki fiziksel olarak provası başlamadan önce masa başı çalışması nasıl geçiyor?
Bu kısım çok eğlenceli oluyor biz de sevgili Mehmet Balkan ile her oyun için masaya oturduğumuzda ilk sözü şu oluyor öbür yaşamımda ben dekoratör olacağım sen de koreograf olacaksın ve bak sana neler yapacağım. O kadar uzun zamandır beraber çalışıyoruz ki çoğunlukla gözlerimiz ile anlaşıyoruz. Sevgili Mehmet ve Lale Balkan ile çalışmanın muhteşem hissettiren bir başka rahatlığı da dünyanın neresinde olursak olalım biz ve karşı taraf bilir ki çalışmanın sonucunda bulunduğumuz sahnede uzun seneler perde açacak profesyonel bir iş çıkacak. Bunun rahatlığı ile çalışmak ayrı bir keyiftir.
Fındıkkıran operasının üretim sürecinden bahsedelim mi?
Fındıkkıran eserini çizmeye başladığımda bende oluşturduğu his, öyle diğer izlediğim Fındıkkıran’larda olduğu gibi cici bici sahneler değildi. Hiç öyle hissetmedim eserin büyük bir kısmı kızın kâbusu ile geçiyor zaten ortada bana göre şeker renkler olmamalıydı. Bu düşüncemi Mehmet Bey ile paylaştım. İçerisinde tadımlık koyu yeşilin de olduğu antrasit gri rengi mekân içerisinde ana renk olarak belirledim. Bence hoş bir etki de yakaladık. Yine Mehmet Bey ile verdiğimiz karar olayın tamamının aynı mekânda yani kızın evinin içerisinde geçmesiydi. Çünkü kız rüya görüyor ve bu rüyada çeşitli yerlere gidiyor. Biz yine rüyamızı görelim ancak evden ayrılmayalım bu rüyamız aynı evin içerisinde geçsin dedik. Öyle de uyguladık bence bu mantığı seyirci de kabul etti. Onlara ayakları yere basan bir oyun mantığı ve hoş görseller sunduğumuzu sanıyorum.
Bu arada unutmadan tüm atölye çalışanlarımıza, ışık tasarımcımıza, projeksiyon ekibimize, sahne makinistlerimize ve idari kadromuza tüm emekleri için çok teşekkür ediyorum.
Talay Toktamış’ın öğrencisi olmak sahne tasarım hayatına bir adım önde başlamak anlamına mı geliyor? Dersleri nasıl geçerdi? Unutulmaz anılarınızdan bizimle paylaşmak istedikleriniz olur mu?
Canım hocam Talay Toktamış. Benim “iyi ki”m. İlk tanışmamız sınavda olmuştu. Bahçede yerde oturmuş sulu boya bir ağaç çiziyordum. Bana aman detayları atlama demişlerdi. Çizdiğim ağaç çok büyüktü herhâlde milyonlarca yaprağı vardır. Ben de iki tel fırçamla gayet itinalı yaprakları çiziyordum. Yanıma geldi çizime baktı ve tüm yaprakları çizecek misin evlat dedi. Evet, dedim çok güzel bir gülümsemeyle peki dedi ve gitti.
Almanya’dan Teo Otto gibi bir üstadın öğrencisi ve asistanı olarak gelmiş burada sahne tasarım bölümünün kurucusu olmuş. Ülkem onun değerini ne kadar bilmiş oralara girmeyeceğim. Bize mesleğimizin ahlakını ve inceliklerini o kadar güzel öğretti ki bence bir tek orada hata yaptı bize işimizi o kadar ahlaklı öğretmeseydi bu ülkede daha rahat yaşayabilirdik. Şaka, şaka canım hocamın kalbinden öpüyorum, huzurla uyusun. Karadut ağacımdı, ne kadar sallarsanız o kadar çok bilgi gelirdi ve mutlaka sizde izleri kalırdı.
Mezuniyet teziniz Macbeth ile İngiliz Kraliyet Tiyatrosu’ndan davet aldınız. O tezi hazırlarken Lady Macbeth uykuyu öldürmüş müydü? Nasıl bir davetti bu? Kraliyet Tiyatrosu’ndan bahsedelim mi?
Doğrudur Lady Macbeth tezimdi. Bitirdikten sonra bir arkadaşım yardımıyla İngiliz Kraliyet Tiyatrosu’na ulaşma şansımız oldu. Onlar da tezimi beğenip beni davet ettiler. O tarihlerde öyle internet filan yok. Haberleşme dumanla hayat o kadar kolay değildi. Tam da Devlet Opera ve Balesi sınavlarını kazanmıştım. Heyecanlıyım. Yeni girdiğim için kurumum gitmeme izin vermedi. Şimdiki aklım olsaydı hiçbir şey düşünmez giderdim.
Bize “Çebi” ailesinden bahsedin lütfen. Bazı soyadları duyunca aile üyeleri arasındaki bağlantıyı kurmak heyecan verici oluyor ve neredeyse her afişte mutlaka yetenekli bir “Çebi” var.
Ailemi soruyorsun, sanatçı bir aile. Dedem Fahri Çebi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın ilk başkemancılarından. Viyana konservatuvarı mezunu oradan Türkiye’ye dönmüş. Erol, Ertuğrul amcam ve babam müzisyenler. Babam yıllarca orduda bandolar kurdu ve onlar ile Doğu’da müzikaller yaptı, buz revüleri gerçekleştirdi. Şancılar ile yaylı sazlardan destek alıp bando ile konserler yaptılar. Konservatuvarda trompet hocalığı yaptı tüm öğrencileri bugün kıymetli trompet sanatçılarıdır ayrıca çok kıymetli caz müzisyenleridir. Kardeşim ve ben ailenin müzisyen olmayan iki ferdiyiz. Ben sahne dekoratörü kardeşim Funda Çebi’de sahne kostüm kreatörü olarak bu camianın içerisindeyiz.
Mehmet Balkan ile Bolshoi Opera and Ballet Theatre Alişher Navoi Tashkent’ten aldığınız daveti ve Taşkent yolculuğunuzu bizimle paylaşır mısınız?
Taşkent’teki tren yolculuğumu soruyorsun. Sevgili Mehmet Balkan ile Bolshoi Opera and Ballet Theatre Alişher Navoi Tashkent’ten bir davet aldık. Rustem Abdullayev’in Celaleddin Mengüberdi’nin hayatını anlatan bir bale eserinin sergilenmesi için.
Tüm hazırlıklarımızı yaptık ve bol koşturmalı bir tempo içerisinde prömiyer zamanına geldik. Ancak durum öyle bizdeki gibi basit değil. 11 kişiden oluşan bir komisyon gelip sizin eserinizi genel provada seyrediyor ve beğenmezlerse veto ediyorlar. Bizden önceki eser aynı hafta 5.kez reddedilince itiraf etmeliyim ki gerildik. Bunca yıllık geçmişiniz ve tanımadığınız birileri gelip reddediyor hem de öyle çok kibarca da değil.
Neyse gün geldi prova başladı bizim başoyuncumuz bileğini burktu oyun durdu diğer oyuncu yerine geçti tekrar başladık ve provayı bitirdik. Arka tarafta komisyon oturuyor bizi davet ettiler bir hanım yaklaşık 20-25 dakika konuştu çevirmeniz bize aktarmak için konuşmacıyla adeta yarışıyordu ve sonunda şu cümleyle bitirdi: “Bize ölmeden önce böyle bir şey seyrettirdiğiniz için tüm komisyon size ayrıca teşekkür ediyoruz.” Oylamada eller havaya kalktığında çoğu iki elini kaldırıyordu. Tabii ki çok mutlu olduk. Çünkü ne olursa olsun yabancı bir ülkedesiniz ve onlara ait bir milli kahramanın hayatını sahneliyorsunuz Mehmet Bey için ayrı benim için ayrı zordu. Hiçbir detayda hata yapmamalısınız. Bu nedenle 14 saatlik bir maceralı tren yolculuğu ile Hiva’ya Karakurum çölünün ortasında yüzyıllar öncesinden kalan antik şehre gittim. Bugün hâlâ ayakta tutulan yaşayan bir müze şehir. İyi ki gittim. Çünkü internet üzerindeki bilgiler bazen sizi yanlış yönlendirebiliyormuş.
Bir sahne tasarımcı nasıl çalışır? Evi küçük ya da dev maketlerle mi doludur, her yerde eskizler mi vardır?
Mesleğim diğer tasarım dallarına göre, sanatsal ve yaratıcı bir kariyere sahip olmak isteyen kişiler için ideal bir meslektir. Bizler kendi hayal gücümüzü kullanarak izleyicileri etkileme ve bir hikâye anlatma fırsatına sahip olan kişileriz. Tabii ki bu sırada yalnız değiliz genellikle bir yönetmen veya yapımcı ile birlikte çalışıyoruz. Savaştığımız bir başka konu daha var ki buda gösterinin bütçesi ve teknik kısıtlamalar. Tüm zorluklarına rağmen, her seferinde yeni bir konu üzerinde çalıştığın hatta bazen aynı oyunu tekrar çalışsan bile farklı yorumlayabildiğin dünya şahanesi bir meslek. En keyifli zamanı da eskiz çıkarma zamanıdır. Çünkü sonrası birçok etmen hayallerinizi yıkmaya başlar. Bazen eserler öyle hâle gelir ki oyunun iptal olması sizi üzmez, eskiz hâlinde kalması sizi daha çok mutlu eder.
Doğal olarak eskizler ve birkaç maket var evde. Hatta rahmetli hocam ölmeden önce tüm eskizlerini bana emanet etti. O da ayrı bir sorumluluk. Maketlerime gelince 37 yıllık meslek yaşamımda baş dekoratörlüğümün 26. yılında bu görevden istifa edip ertesi gün odamı boşaltırken bunları nereye koyacağım dedim. Zaman içerisinde gözümün önünde üst üste ezilip parçalanacaklar bu da beni üzecek bari tek sefer üzüleyim diyerek tüm maketlerimi kırdım, artık canlı değillerdi ve çöpe atabilirdim.
Uzun yıllardır İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde baş dekoratör olarak çalışmalarınızı sürdürmektesiniz. Başlangıç noktasından bugüne nasıl bir yolculuk bu? Neler değişti?
37 yıldır Devlet Opera ve Balesinde çalışıyorum. Bu görevin 26 yılını baş dekoratör olarak sürdürdüm. Bunun yanında 37 yılın içerisinde 32 yıl da İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın İzmir Festivali’nde teknik müdür olarak görev yaptım. Avrupa festivaller birliği başkanının İzmir ziyaretinde benim 32 yıldır festivalde olduğumu öğrenince benden sonra bu kurumun en eskisi sensin deyip benimle bir hatıra fotoğrafı çektirmişti. Her ikisinin de meslek yaşamımda bana kattıkları birçok şey var. İzmir Operası’nın o küçücük, çok kıymetli, sıcacık Elhamra sahnesinde dekoru büyük göstermenin tekniklerini öğrendim. Her keyifli yaş almış insan gibi şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki o bina benim iyi kilerimle dolu. İyi yönetmenlerle ve güzel ekiplerle tüm imkânsızlıklara rağmen çok güzel işler yaptık. İzmir festivali sayesinde de dünyaca ünlü birçok sanatçı ve teknik insanla tanışıp onlarla çalışma fırsatı yakaladım.
Fındıkkıran’ın yanında yürüttüğünüz diğer projelerinize değinmek ister misiniz?
Çalışmakta olduğum projelere gelince bu ara yine yoğunluk var. Taşkent Devlet Operası ile yönetmenliğini Oksana Volkova’nın yaptığı Eugene Onegin adlı opera eserinin dekor ve kostüm çalışması; İzmir Devlet Opera ve Balesi ile Barış Ormanı, yönetmen Barış Meydan; İzmir Devlet Tiyatrosu ile Hayal-i Temsil, yönetmen Gürol Tonbul; Konya Şehir Tiyatrosu ile Yoldan Çıkan Oyun, yönetmen Mustafa Uzman; özel bir tiyatro ile Kahramanlar Geçidi; Mozart Akademi ile Alice Harikalar Diyarında, yönetmen Bora Severcan ile çalışmalarım devam ediyor.