Deneysel tarzından ödün vermeyen Danimarkalı müzik grubu Efterklang, 27 Nisan’da Zorlu PSM %100 Studio sahnesinde İstanbullular ile buluşacak. Konser öncesi grup üyelerinden Casper Clausen ile Efterklang’ın 21 yıllık birlikteliğini, pandemi döneminde yayımladıkları Windflowers albümlerini ve İstanbul ile bağlarını konuştuk.
2000 yılının aralık ayında, çocukluk arkadaşları Mads Brauer, Casper Clausen ve Rasmus Stolberg tarafından kurulan Efterklang, tüm dünyaya Danimarka’nın soğuk havasını indie müziğin ılık esintisiyle, yaptıkları çizgi dışı müzikle harmanlayarak sevdirmeyi başardı. Müzikseverlerin ilk olarak atmosferik pop ve post-rock türündeki Springer ve Tripper albümleriyle tanıştıkları Efterklang, Parades, Magic Chairs, Piramida, Altid Sammen ve daha pek çok çalışmalarıyla zaman içinde pek çok farklı türdeki üretimleriyle deneysel tarzlarını korudular. Grup, konserlerinde yarattıkları atmosferle müzik çevrelerinde “canlı olarak dinlenmesi, deneyimlenmesi gereken bir grup” olarak ün kazandı. Son olarak 2021 yılında yayımladıkları Windflowers ile dikkatleri üzerine çeken Efterklang, bu albümü Kopenhag’ın Møn adasında kaydetti. Doğanın gücünü taşıyan bu albümü kısıtlamaların olduğu dönemde oluşturdukları eskizlerden yola çıkarak hazırladılar. Daha önce İstanbul’u birkaç kez ziyaret eden Efterklang, 27 Nisan akşamı Zorlu PSM %100 Studio sahnesinde buluşacakları dinleyicilerini eski ve yeni şarkılarından oluşturdukları set list'iyle büyülemeye hazırlanıyor.
Efterklang’ın 21 yıllık oldukça uzun bir yolculuğu var… Bu yolculuğu sizin için özel kılan unsurlar nelerdi? 21 yıl nasıl geçti?
Eğlenirken zaman uçup gidiyor ve biz 21 yılda çok eğlendik. Müzik yaptık, dünyayı dolaştık, filmler yaptık, dünyanın her yerinden birçok harika sanatçı ve insanla iş birliği yaptık… 21 yıl çok çabuk geçti.
Yaptığınız müzikle her zaman dinleyicilerinizi şaşırtıyorsunuz. “Efterklang bu kez nasıl bir albüm yayımladı?” diye merak ediyoruz. Farklı sesler, tarzlar eklemeyi, denemeyi seviyorsunuz. Müzik üretim süreciniz nasıl gelişiyor? Neler sizi harekete geçiriyor?
Bu bir macera. Hem arkadaş hem grup olarak beraber geçirdiğimiz bunca yıldan sonra yeni bir yere gitmek, birlikte yeni şeyler denemek, birbirimizi ve dünyayı yeni gözlerle görmek, kendimize meydan okumak önemli hissettiriyor. Yeni bir albüm yapmak genellikle şöyle başlıyor: Peki bu sefer ne yapacağız? Ne için heyecanlıyız? Belli bir ses veya enerjiye bağlı kalmak hiçbir zaman doğal gelmedi bize. Bu, genellikle dinleyicilerin albümlerimize yaptığı yorumlarda hatta canlı şov için setlist oluştururken fark ettiğimiz bir şey. Fakat evet Efterklang’ın taşıdığı bir sound, bunca sene oluşup süregelen bir tınının akıp birbirine bağlandığını düşünüyorum, en azından bu çarkın içinde olmak böyle hissettiriyor. Yaptığımız değişiklikler, farklılıklar konusunda kafamızı kırarcasına analizler yapmaya çok vakit ayırmıyoruz, zamanla kendini, nedenini ve nasılını bir şekilde ortaya çıkarıyor zaten. Sadece bizim yolculuğumuzda bizi takip eden yeni ve eski tüm dinleyicilerimize minnettarım.
Geçtiğimiz yıl Windflowers albümünüzü yayımladınız. Oldukça değişik bir hikâyesi var albüm kayıt sürecinizin, bunu bizimle paylaşır mısınız? Bu albümün atmosferini neler oluşturdu? Koronavirüs bu albüm üzerinde nasıl bir etkiye sahip oldu?
Windflowers’ı 2020 baharında, pandemi hepimizi vurduktan hemen sonra yazmaya başladık. Tüm turlarımız iptal olduğundan yapılacak tek doğru şey buymuş gibi geldi. İlk olarak bir paylaşım klasörü açtık ve minik denemelerle bir sürü küçük taslak yazmaya başladık. Aslında bu yaptığımızla, hepimiz kapalı alanlara tıkılmışken birbirimizin zihinlerini ve müzik fikirlerini dinliyorduk. Dünyanın karanlık vaziyetinin ortasında, oldukça eğlenceliydi ve yazmanın yeni bir yolu gibi geldi bu bize; çünkü daha önceki albümlerde genelde bir şarkı seçimi için uzun bir süre boyunca derinlemesine hazırlık yapıyorduk ama bu sefer daha çok biz gibi, zihinlerimizden gelir gibiydi. Hafif ve eğlenceli hissettirdi. Birkaç ay sonra, nihayet tekrar sokağa çıkabildiğimizde Danimarka’nın güneyinde bulunan Møn adasındaki bir stüdyoda buluştuk ve birlikte zaman geçirebildik. Bu her şeyi değiştirdi, müzik yapmak, yürüyüşe çıkmak, arkadaşlığı yeşerten fakat yıllar içerisinde birbirimizden uzakta kendi hayatlarımıza, ailelerimize vs. gömülmeyle unuttuğumuz her şeyi bir çeşit arkadaşlarla takılmaya çevirdi.
İstanbul’da daha önce çok defa konser verdiniz. İstanbul ve müziğimizle ilgili ne düşünüyorsunuz, sizi nasıl etkiliyor burası? Buradaki dinleyicilerinizle nasıl bir bağınız var?
Türkiye’yi ve İstanbul’u çooo…k seviyorum, güzel ülkenizi gezdik ve birçok kez İstanbul’da konser verdik. Benim için büyüleyici bir yer, aynı zamanda çok yabancı ve çok tanıdık, bana böyle hissettiren başka bir yer bilmiyorum. Tüm hislerim uyarılıyor, koku, tat, sesler... Beni ilk defa buraya çeken Crossing the Bridge filmiydi. 70’lerin psikedelik müziğine aşığım. Selda Bağcan mesela, kendisi tam bir “powerhouse”( mükemmel enerji veya güce sahip bir kişi), saz sesi, microtuning ile oynaması, birçok kişi ve dünyayla her zaman dengeli olması ve çok sayıda etkileyici şey.
27 Nisan akşamı için nasıl bir hazırlık içindesiniz? Sürprizleriniz olacak mı?
Bir sürü sürprizimiz var, Efterklang’ın tüm dönemlerinden bir sürü müzik ile sizi aynı anda hem ağlatacak hem de dans ettirecek, özenle dizilmiş bir set hazırladık. Heyecanını çok kaçırmayalım, Zorlu PSM’de görüşmek üzere.
Efterklang'ın 27 Nisan akşamı Zorlu PSM %100 Studio sahnesindeki konserine buradan bilet satın alabilirsiniz.
Windflowers albümünü buradan dinleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=2zv5V6wTE1g