Tin Cup ve White Men Can’t Jump’tan tanıdığımız Ron Shelton’ın yönetmen koltuğunda olduğu, başrollerini Morgan Freeman ve Tommy Lee Jones’un paylaştığı Just Getting Started (Daha Yeni Başladık) eğlenceli bir zıtlıklar filmi olarak odağına emekli insanların hayatını alıyor.
Ron Shelton tarafından yazılan-yönetilen ve Morgan Freeman, Tommy Lee Jones ve Rene Russo’nun başrollerinde olduğu Just Getting Started, Noel tatili süresince Palm Springs'teki bir emeklilik yeri olan Villa Capri’de gelişen olaylar etrafında şekilleniyor. Villa Capri’de müdürlük yapan Duke Driver’ın (Morgan Freeman) gizemlerle dolu geçmişinin yanı sıra bulunduğu yerde oldukça sevilen, popüler ve çekici emekli bir insan olduğu görülüyor. Duke’un hayattaki önceliği, müşterilerinin memnuniyeti ve hayatı durmadan devam eden bir parti olarak görmelerini sağlamak. Müşterileri tarafından hayranlık derecesinde sevilen Luke’un statüsü, formundan ve yakışıklılığından o güne kadar hiçbir şey kaybetmemiş ancak eski asker olan ve Duke kadar yetenekli olan Leo’nun (Tommy Lee Jones) gelişiyle sarsılıyor. Kısa süre içinde ikili arasında Villa Capri’ye yeni yerleşen Suzie (Rene Russo)’nin gönlünü çalma konusunda bir rekabet başlıyor. Bu sırada tanık koruma programı ile Villa Capri’ye yerleştirilen Duke’un geçmişi su yüzüne çıkıyor ve televizyonda kendisini fark eden eski bir düşmanı onun peşine düşüyor. Leo ve Duke bu durum karşısında rekabeti bırakıp iş birliği yapıyorlar ve ardından komedi ve aksiyon başlıyor.
Just Getting Started, ortalama ve bazen ortalama üstü seyreden bir mizah seviyesinde ve klasik bir anlatıya sahip. Olayların giriş, gelişme ve sonuçlarını ilk birkaç dakikada kestirebilmek mümkün. Tahmin yürütmediğimiz kısımlarda da kendine has bir mizah anlayışıyla bizleri selamlıyor. Duke, emeklilikle ilgili tüm klişeleri bir kenara bıraktırabilecek yapıda bir karakter olarak karşımıza çıkarken Leo ise okulun yeni havalı çocuğu olarak emeklilik beldesi olan Villa Capri’nin gündemine oturuyor. Oldukça karizmatik olan her iki karakter de alanlarını korumak için tatlı bir rekabete giriyorlar. Bu rekabetler de aslında oldukça çocukça olduğu için insanların yaşlandıkça daha da çocuklaştığını ya da aslında bazı huylarını veya hırslarını hiç bırakmadığını eğlenceli bir biçimde ifade ediyor. Filmdeki mizah ögelerinin ortalama hâlinin yanında klasik anlatısı da aslında 90’lardaki Amerikan mizahını bize hatırlatıyor. Film hikâye ve karakterler olarak oldukça aktüel olmasının yanında mizah çatısı ve aksiyon planı olarak oldukça retro bir duruş sergiliyor. Ancak bel altı esprilerle yakalanan mizahın biraz yersiz ve klişe olduğunu belirtmek gerekli. Bu noktalarda “smart” bir mizah sunamadığı oluyor seyirciye. Öte yandan filmde kullanılan reklamlar ve ürün yerleştirmelerin neredeyse hiç umursanmadan kör göze parmak bir biçimde sunulduğunu söyleyebiliriz. Bazı kullanımlar sahnelere düzgün bir biçimde yedirilmişken bazılarının oldukça sakil kaldığı görülüyor.
Filmde göze çarpan bir başka detaysa, Villa Capri’deki insan demografisinin biraz ısmarlama olması yahut bir eşitlik ütopyası yaratmak adına zorlayıcılığı. Filmde, ırkçılık yapmamak veya sempatik görünmek için neredeyse her topluluk farklı milletlerden seçilmiş. Örneğin; Villa Capri’de dört kişilik bir müzik grubu varsa bunların her biri başka milletten oluşuyor. Yahut siyahi olan beyaz biriyle flört ediyor ya da bir toplantı yapılıyorsa her milletten sakinlerden oluşuyor. Bu durum elbette hoş bir ayrıntı ancak film boyunca herkesin bu düzende kombinlenmiş olması git gide gülünç bir hâl yaratmaya başlıyor. Hatta yönetmenin böyle bir yerden bilinçli bir mizah yakalamaya çalışıp, çalışmadığı da merak konusu olmaya başlıyor. Özellikle son dönem sinemada yönetmen, yapımcı ve senaristlerin duyarlı olmak adına kullandıkları bu tür ısmarlama kombinlerin gülünçlüğü ön plana çıkarılmak istendiyse oldukça yerinde bir perspektif yarattığını söyleyebiliriz. Oyunculukların da bu mizahı desteklediği görülüyor ancak üslup birliğinin olmadığı ilk anlaşılan durumlardan biri oluyor. Her bir oyuncu kendi esprisini getirmiş gibi oynuyor ve bu deneysel esprilerin konsepte uymadığı, yalnızca bir deneme yanılma yöntemi olarak kaldığı hissediliyor. Morgan Freeman’ın performansı muazzam. Zaten üzerine çok bir şey söylemeye gerek olmasa da kendi tarzının biraz dışında olan bu filmi eğlenmek için kabul etmiş ve iyi bir performans da sergilemiş diyebiliriz. Tommy Lee Jones’un da performansı gittikçe yıllanmış ve harmanlanmış özel bir motivasyona sahip. Daha bilgiç ve aklı başında bir karakter üzerinden mizahı sürdüren oyuncu, ciddi duruşuyla durum komedisinin ve Morgan Freeman’ın yönelişinin karşılığını veriyor. Rene Russo da deyim yerindeyse okulun esas kızı gibi bu emeklilik köyünde baş döndürücü bir zariflik ve yüksek tempoda bir performans sergiliyor. Özellikle üçünün birbiriyle olan uyumu ve organik ilişkisi filmi izlemeye değer hissettiriyor. Bu bakımdan Just Getting Started hem yaşlılık korkularına mizahi bir yerden bakıyor hem de klişeleri aşmak adına alışık olduğumuz insanları bambaşka bir biçimde önümüze sunarak eğlendiriyor.
İzlemek isteyenler için Just Getting Started, 18 Mayıs’ta vizyona giriyor.
https://www.youtube.com/watch?v=GMKSjCFAkfk