21 ARALIK, PAZARTESİ, 2015

Film ve Televizyon Tarihine Dair Her Şey

Deutsche Kinemathek’in (Alman Sinemateki) işletmesini üstlendiği Film ve Televizyon Müzesi, Berlin’nin kalbinde Potsdamer Platz’da yer alıyor. Yine Sinematek tarafından işletilen Arsenal Sineması’yla aynı binayı paylaşan bu bina, sinemaya adanmış kafeleri, tamamen film ve Berlin üzerine eserler satan dükkanıyla saatlerinizi, hatta günlerinizi geçirebileceğiniz bir film mabedi.

Film ve Televizyon Tarihine Dair Her Şey

Berlin’de şu ya da bu şekilde yalnız hisseden, hani olmaz ya şehrin keşfedilmedik yerini bırakmadığını düşünerek bunalan, yakasını melankoliden alamayan, az biraz da filmsever bir şahsiyetseniz, ilacınız belli: Film ve Televizyon Müzesi. Sessiz sinemanın altın yıllarından başlayıp günümüze dek Alman Sinema Tarihi’ne ışık tutan bu müze, aynı zamanda bildiğimiz anlamıyla sinema tarihinin hatırı sayılır bir bölümüne ışık tutuyor. Birçok kalıcı serginin yanı sıra, yine sinemaya dair farklı ve muazzam süreli sergilere de ev sahipliği yapan bu müze, Potsdamer Platz’da, ünlü Sony Center yerleşkesinin hemen bitişiğinde modern bir yapının içerisinde konumlanmış. Müze, Alman Sinematek Dairesi tarafından işletiliyor. Müze, bu binayı, en alt katta yer alan ve her ay yayınladığı özel programıyla bir nevi Sinematek işlevi gören Arsenal Sineması’yla paylaşıyor.

Ulaşımı Berlin’in hemen yer yerinden son derece kolay olan Potsdamer Platz, aynı zamanda Berlin Film Festivali’ne ev sahipliği yapan Berlinale Palast’ın da konumlandığı bir bölge olduğundan, bir sinemaseverin bu alanda sırf gezinerek bile mutlu olması mümkün. Lakin müzenin içi apayrı bir dünya; saatlerinizi, günlerinizi geçirebileceğiniz, tekrar tekrar ziyaret edebileceğiniz bir mabet adeta. 

Müzenin girişinde sessiz sinema filmlerinden fırlamış gibi duran görevlilerin teşrifatıyla içeri dalıyorsunuz. Bir zaman tünelini andıran tasarımıyla müze, hemen her şeyi derli toplu ve sırasıyla görmenizi sağlayan bir iç tasarıma sahip. Bu nedenle yolunuzu kaybetme ihtimaliniz olmadığı gibi filmi ileri sarma heveslisi sabırsızlara da fırsat vermiyor. Filmin ve film izleme deneyiminin anlamına dair güzel bir alıntının ardından, Aynalı Salon denilen, sinema tarihinden birçok görüntünün peşi sıra baş döndürücü biçimde karşınıza çıktığı şık bir salon karşılıyor sizleri. Buradaki ilk baş dönmesinin ardından, Alman Sessiz Sineması’nın ilk yıllarına doğru yola çıkıyorsunuz. Müzede karşınıza çıkan ilk film örnekleri arasında Alman Askeri Film Arşivi’nden bir takım görüntüler var. Ayrıca kameranın, projeksiyon makinalarının ardındaki dehaları, Almanya’dan bu alanda katkı sunan Oskar Messter ve Guido Seeber gibi nice kıymetli insanın notlarını, çalışmalarını, kişisel fotoğraflarını görmeniz mümkün. Ayrıca döneme ait işler durumda projeksiyon ve kameraların da hazır ve nazır biçimde sizleri beklediğini belirtmek gerek. Yine o dönem kısa süreli “görsel zevk şovları” olarak anılan film gösterimlerinin afişleri, el ilanları sergide mevcut. Peşi sıra gelen kalıcı sergiyse artık sinemanın altın yıllarına adım adım yaklaştırıyor misafirleri.

1910 Yılında Almanya’da 1000 Sinema Salonu Varmış

Sinema’nın icadı olarak kabul edebileceğimiz 1890’ların ilk yarısından, Birinci Dünya Savaşı’na varana dek geçen sürede Alman İmparatorluğu’nda kat edilen yol inanılmazdır. Sadece 1910’da, tüm Almanya genelinde 1000 sinemanın açıldığı rivayet edilir. Bu yüzdendir ki müzenin önemli bir kısmı, 1906 ve 1918 yılları arasındaki bu kısa ama birçok film, film yıldızı, yönetmen yetiştiren döneme odaklanmış durumda. Sergi dahilinde bilhassa parça parça izleyebileceğiniz eski sessiz filmler, Henry Porten ve Asta Nielsen gibi dönemin süper yıldızlarına özel olarak hazırlanmış bölümler, zamanında bitmek bilmeyen bir döngü şeklinde işlediğini hissettirebilir sizlere. Zira bugünün film yıldızlarıyla hayranlarının ilişkisi nasılsa, bu erken dönemlerde de durum hiç farklı değil. Hayran mektupları, bugün sosyal medyada gördüğümüz hayran sayfalarına benzer çıkartma defterleri, hemen her şey, her his birbirinin tekrarı!

Savaş sonrası Almanyası’nda, tarihe Weimar Cumhuriyeti dönemi olarak geçen bir dönem başlar. Serginin de yönelimi, modern Almanya tarihine paralel ilerlediğinden, ucu Nazi Almanyası’na uzanan Weimar Cumhuriyeti dönemi filmlerinin önemi büyüktür. Bu dönem hem Nazi rejiminin sosyal sebeplerini, hem de büyük bir ekonomik bunalımın içinden geçen ülkenin haleti ruhiyesini anlayabilmek açısından önemli bir dönemdir ve filmler de bu anlamda iyi bir rehber olur. Elbette dünya sinema tarihini değiştiren bir dönem olarak da anmak mümkün kendisini. Zira Murnau, Lang, Lubitsch gibi sinema dehalarının, sadece Almanya’da değil, tüm dünyada büyük etkiye sahip olan, bugün bile izlediğimiz birçok filmde etkilerini görmenin mümkün olduğu bu isimlerin sahneye çıktığı dönem olması hasebiyle de mühim bir dönem bu. Yine Alman Sinema Tarihi’nde hatırı sayılır yeri bulunan UFA’nın (Universum Film AG) propaganda filmleri üretmeyi bırakıp özelleştirildiği yıllar. 

Dönemin en büyük hediyesi olarak görülebilecek sinema akımı Ekspresyonizm ve bu akımın belki de en önemli filmi de F. W. Murnau imzasını taşıyan Dr. Caligari’nin Odası / Das Cabinet des Dr. Caligari (1920). Müzede salt bu filme ait son derece muazzam bir bölüm yer alıyor. Bir yanda filmden parçalar gösterilirken bir yanda filmle ilgili bir analizi okuyabilir, ayrıca filmin setinin büyük bir modelini de görebilirsiniz. Yine bu dönem içerisinde çekilen Madame Du Barry, Dr. Mabuse, M, The Last Laugh ve Metropolis gibi filmlerden afişler, görseller, çeşitli dokümanlar müzede mevcut. Her biri altın değerinde ve orijinal haliyle saklanıyor. Fritz Lang’in efsanevi filmi Metropolis ise müzede ayrı bir yere sahip. Bu filme dair set tasarımlarının, o dönem bir eşi benzeri bulunmayan görsel efektlerin nasıl gerçekleştirildiğine dair birçok görüntü, doküman, ayrıca orijinal kostümler, set maketleri yine müzede mevcut. Yine Weimar Cumhuriyeti yıllarının insanlık tarihine bir hediyesi olan Marlene Dietrich de müzenin özel ilgi alanına giren bir isim şüphesiz. Dietrich, müzede hemen her an gerek görüntüsü gerekse sesiyle karşınıza çıkmakta. Kah 1930 yapımı Mavi Melek / Blau Engel filminden bir sahneyle, kah Morocco ya da Shanghai Express filmlerinden bir poster, bir enstantaneyle. Müzenin bir başka kalıcı sergiyse yine Dietrich’e adanmış. Marlene Dietrich’in yaşam öyküsünü adım adım takip edebildiğiniz bu sergide daha önce görmediğiniz, nadir fotoğraflar, dostlarıyla yaptığı yazışmalar, çalıştığı yönetmenlerin, oyuncuların onunla ilgili kişisel notları, hayranlıklarını dile getirdikleri mektupları mevcut. Ayrıca Dietrich’in filmlerde giydiği orijinal kıyafetler de ilk günkü halleriyle bu sergide yer alıyor. Sergide Şangay Ekspresi, Morocco ve Günahsız Melek / A Foreign Affair filmlerinden kıyafetleri görmek mümkün. Müzenin elindeki hemen her materyal gibi bunlar da hazine değerinde. Dietrich’in Nazi rejimine nasıl karşı koyduğunu, yıllarca memleketine dönememesinin hikayesini de yine bu sergide görmeniz mümkün. 

Nazi Rejiminin Sinema Alanında Marifetleri

Nazi rejiminin sinema alanındaki marifetleri de şüphesiz müzenin ilgi alanında. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’dan kaçarak Amerika’ya yerleşen sinemacıların, en ünlüsünden ismini bile duymadığınız ünsüz ama çok kıymetlisine kadar birçok ismin pasaport belgeleri, geride bıraktıkları eşyalar, yaşadıkları acı hikayeler müzedeki bu döneme ait özel alanda mevcut. Nazi rejiminin sinema alanındaki bayrak isimlerinden Leni Riefenstahl’ın bu korku ve suç imparatorluğu için hazırladığı korkunç ama muazzam çalışmalardan parçalar, bilhassa 1936 Berlin Olimpiyatları için hazırlanan nadir görüntüler yine müzenin sergilediği arşiv parçaları arasında.

İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımı sonrasında gerek bölünen Almanya’nın, gerekse sinemanın yükselişini de yine bir tarihi yolculukla müzenin koridorlarında özümsemek mümkün. Müze bu dönemi, özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda bölünmüş Almanya’da yetişen yönetmenleri de filmleriyle birlikte anıyor ve bu periyodu da duvarın yıkıldığı 90’lı yıllarda dek getiriyor. “Savaş Sonrası Yıllardan Günümüze” adlı bu sergide sinemada yaklaşımın birden nasıl değiştiğini, hikayelerin, görüntülerin, giysilerin ve set tasarımlarının nasıl şekillendiğini bir zaman tünelindeymiş gibi algılamanız olası. Bu sergi epeyce bir yol kat ediyor ve aralarında Fatih Akın’ın da yer aldığı modern dönem Alman yönetmenlerin birer portresini, özel eşyalarını, özel fotoğraflarını görebileceğiniz bir nevi katalog sergiyle sona eriyor.

Buradan çıktıktan sonra bir başka zaman tüneli hüviyetindeki televizyon müzesi tarafına geçmenizi ve zihin şaşmasına neden olan bütün duvarların aynalarla ve ekranlarla kaplı olduğu Ayna Salonu’nu görmeniz hararetle önerilir. Gözünüzü alamayacağınız bir Alman popüler tarihi burada mevcut. Elbette televizyon müzesinin peşi sıra, her daim programında eşsiz filmler barındıran ve bazılarını İngilizce altyazı ile gösteren Arsenal Sineması’nın programına da göz atmanız yerinde olur. Örneğin aralık ayı programında Aki Karusmaki’den, Murnau filmlerine, Casablanca’dan, Days of Heaven’a birçok şahane seçenek mevcut. Kim bilir siz oradayken ne gibi bir şahanelik gösteriyor olacaklar?

Not: Aralık ayında Film Müzesi’nde “En İyi Kadın Oyuncu” adında bir sergi gerçekleşiyor. En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar kazanan oyuncuların fotoğrafları ve onlardan kalan özel anılar bu sergide mevcut. 

0
9476
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage