Bu yıl 5-14 Ekim 2018 tarihlerinde 17. kez gerçekleşecek olan Filmekimi, dünya festivallerinde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ve izleyicilerin ilgisini çekmiş yeni programını duyurdu. Bu sene de oldukça iddialı bir program hazırlayan Filmekimi’nde kaçırmamanız gereken 12 filmi sizler için değerlendirdik. Biletlerin hemen tükendiğini ve festivale sayılı günler kaldığını göz önünde bulundurursak, elinizi çabuk tutmanızı ve filmlere karar vermeden önce seçkimize göz atmanızı öneririz. İyi Seyirler.
Filmekimi bu yıl, 5-14 Ekim tarihlerinde İstanbul’da, 12-16 Ekim’de Ankara’da, 19-23 Ekim’de ise İzmir’de sinemaseverlerle buluşacak. Festivalin biletleri ise 29 Eylül Cumartesi günü satışa çıkıyor. Filmekimi’nin açılış filmi Bradley Cooper’ın yönetmenlik ve başrolünü üstlendiği, Lady Gaga’nın ise ilk büyük Hollywood filminde performans sergilediği A Star is Born ile gerçekleşecek.
The Favourite
Yorgos Lanthimos
Dogtooth, The Lobster ve The Killing of A Sacred Deer filmleriyle Yunan Yeni Dalgası’na yön veren yönetmen Yorgos Lanthimos’un yeni filmi The Favourite, prömiyerini yaptığı 75. Venedik Film Festivali’nden Jüri Büyük Ödülü ve En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ile ayrıldı. Lanthimos, yeni filminde sıra dışı distopyalar yerine bu sefer 18. yüzyılın başlarına, Kraliçe Anne dönemine odaklanıyor. Filmde, Olivia Colman, Emma Stone, Rachel Weisz, Nicholas Hoult, Joe Alwyn ve Mark Gatiss oyuncu olarak yer alıyor.
18. yüzyılın başlarında İngiltere, Fransızlarla savaş hâlindedir ancak Kraliçe Anne ördek yarışları ve ananas ziyafetleriyle ilgilenmektedir. Sağlığı bozulan Kraliçe Anne’in yerine ülkeyle kraliçenin en yakın arkadaşı olan Marlborough Düşesi Sarah ilgilenir. Saraya yeni giren hizmetçi Abigail ise kendini Marlborough Düşesi Sarah’ya sevdirir ve kısa zamanda konumu yükselişe geçer ve Sarah'nın güvenilir danışmanı olup kendi planlarını sunduğunda, ülkeyi yönetmek karmaşıklaşır.
Climax
Gaspar Noé
Gaspar Noé’nun son filmi Climax, açılışını 71. Cannes Film Festivali’nde gerçekleştirdi ve Yönetmenlerin On Beş Günü seçkisinden En İyi Film Ödülü ile ayrıldı. Neredeyse her filmiyle olay yaratan yönetmenin Climax filmi kariyerinde bugüne kadar yaptığı en iyi performans filmi olarak gösteriliyor. Gerçek bir haberden esinlenerek "rüya ve kâbuslarını" perdeye yansıtan Noé, 90’lı yıllarda bir dans kampında, bir grup dansçının başından geçen olaylara odaklanıyor. Farkında olmadan aldıkları uyuşturucunun (LSD) etkisiyle yavaş yavaş kontrolden çıkan dansçıların hikâyesinin anlatıldığı filmin oyuncu kadrosunda Sofia Boutella, Romain Guillermic, Souheila Yacoub ve Kiddy Smile yer alıyor.
Shoplifters
Hirokazu Kore-eda
Hirokazu Kore-eda’nın 71. Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye’yle dönen yeni filmi Shoplifters, yönetmenin tarzını yansıtan dokunaklı bir aile dramı. 1997’den bu yana Altın Palmiye kazanan ilk Japon filmi olan Shoplifters’ı Cannes ana yarışması jüri başkanı Cate Blanchett, "oyuncuların performansları, yönetmenin vizyonuyla iç içe geçiyor" şeklinde yorumlamıştı. 2013’te Filmekimi’nde gösterilen Like Father Like Son filmiyle "aile nedir?" sorusunu toplumsal bir açıdan ele alan Kore-eda hem tekniği hem de konusuyla Japon sinemasından yönetmen Ozu’yu anımsatıyor.
Filmin kahramanları, küçük bir evde yaşayan ve geçinmek için süpermarketlerden yiyecek çalan bir aile olarak karşımıza çıkıyor. Sokakta terk edilmiş küçük bir kızı kendilerince evlat edinen aile genişliyor, ancak bu iyilik cezasız kalmıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Lily Franky, Sakura Ando, Mayu Matsuoka, Kirin Kiki, Kairi Jyo ve Miyu Sasaki yer alıyor.
Le livre d’image
Jean-Luc Godard
Jean-Luc Godard’ın son filmi Le livre d’image, 71. Cannes Film Festivali’nin kapanış töreninde kendisine özel hazırlanan bir Altın Palmiye ile ödüllendirildi. Yaratıcı ve yenilikçi yönetmenlerden Godard’ın son filmi yine kışkırtıcı, zorlayıcı, politik ve zekice bir film olarak karşımıza çıkıyor.
Godard’ın kendi sesiyle "Savaş geldi" diyerek başlattığı, bazılarına göre "gözlere ve kulaklara hitap eden bir şiir" bazılarına göreyse "bir korku filmi kadar güncel ve dehşet verici" olan imgeler ve sözcükler, aktivist yönetmenin gözünden dünyanın hâlini anlatıyor. Farklı formatların, görüntü kaynaklarının, ses parçalarının kolajlandığı imgeler ve sözcükler, sinemada artık hiçbir şeye özgün denilemeyeceğini iddia eden bir zihin egzersizi ve oryantalizmden sinema ahlakına kadar birçok konuya değinen çarpıcı bir film.
Suspiria
Luca Guadagnino
Yönetmen koltuğunda Call Me By Your Name, Melissa P. ve A Bigger Splash filmlerinden tanıdığımız Luca Guadagnino’nun oturduğu, 1977 yapımı kült korku klasiği ve yılın en korkutucu filmlerinden biri olarak görülen Suspiria, açılışını 75. Venedik Film Festivali’nde gerçekleştirdi. Filmin oyuncu kadrosunda Dakota Johnson, Tilda Swinton, Mia Goth, Angela Winkler, Chloë Grace Moretz ve Lutz Ebersdorf yer alırken müziklerini ise Thom Yorke üstleniyor.
1977 yılında Berlin'de geçen filmde, Amerikalı genç bir kadın olan Susie Bannion, dünyaca ünlü bir dans okulu Markos Tanz Company'ye katılmasının ardından başka bir dansçı olan Patricia ise gizemli bir şekilde ortadan kayboluyor. Susie, okulda Sara adında bir arkadaş ediniyor ve zaman içerisinde bu iki arkadaş okulun ve yöneticilerinin karanlık bir sırrı sakladıklarından şüphelenmeye başlıyorlar.
Museo
Alonso Ruizpalacios
Alonso Ruizpalacios’un 68. Berlin Film Festivali’nden En İyi Senaryo Ödülü ile ayrılan filmi Museo, Meksika’nın oldukça kötü şöhretli bir soygununu içeriden bir bakış açısıyla anlatıyor. Filmin senaryosunun yazım sürecinde soyguna bulaşanlarla da görüşmeler gerçekleştiren yönetmen filminde oyuncu olarak Gael García Bernal, Leonardo Ortizgris, Alfredo Castro ve Simon Russell Beale ile çalıştı.
25 Aralık 1985’te hırsızlar Meksika Antropoloji Müzesi’ne girerler ve ülkenin en değerli hazinelerini alıp götürürler. Bu müze, Meksika’nın en saygın, en bilinir, neredeyse kutsal mekânlarından biridir. Bu olay, tarihin en büyük müze soygunlarından biri olacaktır. Yetkililer soyguncuları uzun süre bulamaz, üstelik ipucu da yoktur. Yıllar sonra, müzeyi talan edenlerin 30’lu yaşlarında iki veterinerlik fakültesi öğrencisi olduğu anlaşılır.
Burning
Lee Chang-dong
Kült yazar Haruki Murakami’nin öyküsünden sinemaya uyarlanan Burning, dünya prömiyerini yaptığı 71. Cannes Film Festivali’nden tüm eleştirmenlerin beğenisini kazanarak FIPRESCI Ödülü ile ayrıldı. Öykünün özüne ve Murakami’nin tarzına sadık kalan film, vasıfsız bir genç, âşık olduğu güzel kız ile zengin ve küstah bir adam arasındaki aşk üçgeni ekseninde bir öfke ve saplantı hikâyesini anlatıyor. Gitgide artan gerilim uyarlaması olan Burning, Lee Chang-dong’un sekiz yıl aradan sonra çektiği ilk film.
Aşk, takıntı, sınıflararası gerilim ve hafıza gibi kavramlara değinen filmin başrollerini Yoo Ah-in, Steven Yeun ve Jeon Jong-seo paylaşıyor. Burning, bu yıl Güney Kore’nin Oscar adayı olarak ilan edildi.
Cold War
Pawel Pawlikowski
Ida ile başta Oscar olmak üzere birçok ödüle layık görülen yönetmen Pawel Pawlikowski’nin, 71. Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan ve kendisine En İyi Yönetmen Ödülü’nü getiren filmi Cold War, 1950’lerde Soğuk Savaş sırasında, Stalinist Polonya’dan Berlin’e, Yugoslavya’dan bohem Paris’in gece kulüplerine uzanan, iki müzisyen arasındaki tutkulu aşkı anlatıyor. Siyah-beyaz çekilen ve Polonya’da başlayıp on yıla yayılan kırık bir aşk hikâyesini yerel müzikler ve estetik görüntüler eşliğinde önümüze getiren Cold War, zamanda sıçrayarak ilerleyen simetrik bir film. Filmdeki şarkılar ve aranjmanlar Mazowsze ile avangart piyanist ve besteci Marcin Masecki’ye ait olurken oyuncu kadrosunda Tomasz Kot, Joanna Kulig, Agata Kulesza, Jeanne Balibar ve Cédric Kahn yer alıyor.
Lazzaro Felice
Alice Rohrwacher
Alice Rohrwacher’in 71. Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü kazanan son filmi Lazzarro Felice, İtalya kırsalından günümüz dünyasını mistik ögelerle ele alan bir dostluk hikâyesini anlatıyor. Düz bir zaman çizgisi izlemeyen ve Super16 filmle çekilen Lazzarro Felice, filme adını da veren genç çiftçi Lazzaro’yu takip ediyor.
Cenneti andıran bir köyde yaşayan iyilik timsali Lazzaro, en yakın arkadaşı asilzade Tancredi’yi aramak için hem mekânı hem de zamanı aşmayı göze alıyor. Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü için adı çokça geçen Adriano Tardiolo, Lazzaro rolündeki performansıyla öne çıkıyor. The Wonders filmini 2014 yılında Filmekimi’nde izlediğimiz, İtalyan sinemasının yükselen yeteneklerinden Alice Rohrwacher’in son filminde Adriano Tardiolo, Luca Chikovani, Nicoletta Braschi, Alba Rohrwacher, Sergi Lopez, Tommaso Ragno, Agnese Graziani ve Natalino Balasso oyuncu olarak yer alıyor.
Doubles vies
Olivier Assayas
75. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan Olivier Assayas’ın Doubles Vies filmi, dijital ekonomiyle dünyanın hızla değişiminin hayatlarımız üzerindeki etkisini edebiyat üzerinden mizahi ve ironik bir bakışla ele alıyor. Juliette Binoche ile Guillaume Canet’in oyuncu kadrosunda yer aldığı Doubles Vies’ta ayrıca Vincent Macaigne, Nora Hamzawi, Christa Théret ve Pascal Greggory yer alıyor.
Yayınevi yöneticisi Alain ile ünlü yazar Léonard’a odaklanan filmde, hem yayımcı hem yazar, bir yandan dijital dönüşüme bir yandan da orta yaşın getirdiklerine ayak uydurmaya çalışan Alain ile Léonard’ın eşlerinin de sürece dâhil oluşu aktarılıyor. Personal Shopper ile cep telefonları ve sürekli bağlantı hâlinde olma durumunu gözlemleyen auteur yönetmen Olivier Assayas, son filminde teknolojinin hayatımızdaki yerini bu kez komediyle sorguluyor.
Everybody Knows
Asghar Farhadi
A Separation ve The Salesman filmleriyle iki Oscar kazanan ve politik duruşuyla istikrarlı bir tavrı olan Asghar Farhadi’nin son film Everybody Knows, 71. Cannes Film Festivali’nin açılış filmiydi. Ahlaki seçimler ve aile dramı alanına bu kez psikolojik gerilim ve gizemi de katan Farhadi’nin bu sekizinci uzun metrajlı filminde oyuncu olarak Penélope Cruz, Javier Bardem, Ricardo Darin, Bárbara Lennie, Carla Campra ve Roger Casamajor yer alıyor. Everybody Knows, 2004 yapımı Pedro Almodovar’ın Bad Education filminden beri Cannes Film Festivali’nin açılışını yapan ilk İspanyolca film oldu. Filmde, Buenos Aires’te yaşayan bir kadının çocuklarıyla birlikte İspanya’ya gidişi ve eski tanıdıklarının da karıştığı olayların ortasında kalışı anlatılıyor.
The House That Jack Built
Lars Von Trier
Lars Von Trier’in 71. Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan filmi The House That Jack Built, 2013 tarihli Nymphomaniac’tan bu yana sessiz kalıp, projeyi bir televizyon dizisi olarak planlayıp sonrasında film yapma kararı aldığı son filmi. Yedi yıl önce Melancholia filmiyle katıldığı Cannes Film Festivali’nde “Hitler'e sempati duyuyorum” diyerek festivalden uzaklaştırılan yönetmen The House That Jack Built ile festivalin bu yıl yarışma dışı bölümünde yer aldı.
1970’lerde geçen film, 12 yıl boyunca cinayetler işleyen bir seri katili ve işlenen korkunç cinayetleri katilin kendi gözünden yansıtıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Matt Dillon, Bruno Ganz, Uma Thurman, Riley Keough, Sofie Gråbøl ve Siobhan Fallon Hogan yer alıyor.