04 ARALIK, ÇARŞAMBA, 2024

Gece Kraliçesi Kulübüne Hoş Geldiniz!

“Benim özgürlüğüm, ötekinin varlığıyla sınırlandırılmıştır. Gerçek özgürlük, ötekinin özgürlüğünü kabul etmekle mümkündür” der filozof Emmanuel Levinas… Özgürlükler meselesinde mimli olan insanlık tarihine inat, “öteki” kavramı, her dönem sanatın içinde kendi tonunu ve yorumunu nidalamaya devam ediyor. Bu seslerden biri de Tiyatro Oyun Kutusu’nun yeni oyunu Gece Kraliçesi. “Bu sefer utanan ötekiler değildi” diyen Gece Kraliçesi’ni yaratıcısı Serdar Saatman ile konuştuk.

Gece Kraliçesi Kulübüne Hoş Geldiniz!

“Drag, payetler ve simlerle kaplanmış radikal bir direniş eylemidir… Drag’ın büyüsü, toplumsal cinsiyetin katı kurallarını alaya alırken bireyselliği kutlama yeteneğinde yatar… Drag sadece bir performans değildir, toplumun ikiyüzlülüklerini ve saçmalıklarını yansıtan bir aynadır.” diyor İngiliz yazar, televizyoncu Simon Doonan Drag: The Complete Story adlı kitabında ve ekliyor “Her harika drag queen’in arkasında, acıyı ve mücadeleyi kahkahaya ve neşeye dönüştüren güçlü bir hikâye anlatıcısı yatar… Drag queen’ler modern toplumun soytarılarıdır; mizah ve hicivle güce gerçeği söylerler.”

Drag kültürünün tarihini, sanatını ve etkisini detaylı bir şekilde anlatan kapsamlı kitap boyunca Doonan, drag’ın sadece eğlenceli bir sanat formu değil, aynı zamanda toplumsal ve bireysel dönüşüm için bir katalizör olduğunu sürekli hatırlatıyor. Doonan’ın, Türkiye’de sadece 2023’te Hayalperest Kitap’tan basılan (Hazal Orgun Sinan çevirisi) Sanatçıların Yaşamları Keith Haring adlı kitabı bulunmakta… Belki 2021’de basılan Drag: The Complete Story’nin de Türkçe basımı bir vakit olur, kim bilir!

Gelelim bugünkü öznemize… “Işıltı ve hüznün gözlerinizi kamaştırdığı Gece Kraliçesi kulübüne hoş geldiniz. Bu kulüpte yaşayanlar: Dışlanmışlar ve uyumsuzlar geceye hükmediyorlar. Sizi eğlendiriyorlar, her şey parlıyor... Şovlar, kahkahalar, köpüre köpüre bardağa dolan şampanyalar, topuklu ayakkabılar, renk renk peruklar, kahkahalar, kahkahalar, kahkahalar… Gece Kraliçe’si kulübünde hayat ne kadar da harika. Peki ya kapının ardında? Peki ya gerçek hikâye ne? Zorbalık, nefret, ötekinin yalnızlığı, tıpatıp olanların ele geçirdiği koca bir dünya. Şampanyayı patlatın, kendiniz olun ve muhteşem bir deneyime hazırlanın.” Tiyatro Oyun Kutusu’nun son oyunu Gece Kraliçesi bu peşrevden veriyor meramını…

1980’den 2025’e uzanan hikâye, “Gece Kraliçesi” adlı drag queen kulübünde geçiyor. Ana Kraliçe’nin işlettiği bu kulübe, 1980 yılında bir çocuk geliyor ve burada yaşamaya başlıyor: “Ana Kraliçe’nin dışlanmış diğer çocukları gibi…” Yıllar içinde Ana Kraliçe çocuğun annesinin yerini alırken çocuk da “Gece Kraliçesi” isimli bir drag queen’e dönüşüyor.

Son ZenneÇarpıntı-2047Ölü Kadınlar DiyarıLâvKim Bu Şahika gibi oyunların yazarlık ve yönetmenlik mesaisinden adına aşina olduğumuz Serdar Saatman’ın yazıp, yönettiği Gece Kraliçesi’nin koreografisi Sibel Sürel, dekor-kostüm tasarımı Oğuz Şahin, müzikleri Zümrüt Şahin, ışık tasarımı ise Serkan Şanlıtürk imzalı.

​(İç ses: 1992’de Barbara Schottenfeld'in yazdığı Engin Cezzar’ın yönettiği “7 Kadın” oyunuyla tiyatro mesaime giriş yapan ve sonrasında da “Leenane'in Güzellik Kraliçesi”, “Ben Ruhi Bey Nasılım?”, “Edebi Barış”, “Ölü Kadınlar Diyarı”, “Kazan Kazan” gibi oyunlardan belleğe aldığım ve pek çok tiyatro izleği gibi -benim de- oyunculuğunun hastası olduğum) Rüçhan Çalışkur, Sevcan Yaman, Eren Kaan Atay, Eşref Varol, Eylem Kaçalin, Mahsun Ateş, Lara Mukiyen, Serkan Şanlıtürk, Özge Toma ve Ada Taştan’ın rol aldığı Gece Kraliçesi’nin hikâyesini daha yakın kadraja alabilmek için Tiyatro Oyun Kutusu’nun kurucusu Serdar Saatman ile, “farklı ve yeni olanı arayan ve deneyen bir oyun” diye tanımladığı Gece Kraliçesi’nin fonunda kelama düştük.

İzninizle sondan başlamak isterim. “Mekânın tahrip olması karşısında zamanın aynı döngüsellikte devam etmesi, kara zamanı ölümün en büyük sorumlusu hâline getirir. Bu yolla zaman tüm varlıkların kavranmasının ölümcül ufku olarak insana kendi varlığını da kavratır.” diyor varoluşçu filozof Martin Heidegger. Üstadın tanımından yola çıkarak hem kişisel yaşamınız hem de tiyatro kadrajınızdan 2024 yılı “Z Raporu”ndan ortaya nasıl bir fotoğraf çıkar?

“Z Raporu”na baktığım zaman çok iç aydınlatıcı bir manzara göremiyorum. Atatürk resminin / fotoğrafının giderek artması, insanların komşusundan bile korkar hâle gelmesi, ayrımcılık mevzularını daha daha bir hâle getiriyor, bunun içine cinsiyet, göçmenlik, hayvanseverlik ve kısaca, toplumun istediğinin dışında bir şey isteyen herkesi katabiliriz. Bu minvalde baktığınızda da dünyanın birleşmesi gerekirken daha da uzaklaşıyormuş gibi görünüyor. Sanki her şey giderek zorlaşıyormuş gibi... Ama bunun için umutsuz değilim. Herkes gibi üretmeye ve çabalamaya devam ediyorum. Baktığımız zaman yaşadığımız coğrafyada her şey bir şekilde yine insanın çabasıyla olumlu yöne gidiyor. Öyle de olacağına inanıyorum.

Gelelim, “Nesi anormal, ne ki o normal? ... / Tamam, alışma ama bana karışma / Koca bi’dünya bu, bana da yer var / Böyleyim bunu benden dinleyin / Kaybolsam bile hep kendimleyim… / Bana kalbim yeter beni siz sevmeyin…” diyen, adıyla da müstesna Gece Kraliçesi oyununa… Bu hikâye nasıl doğdu?

Kısaca, Gece Kraliçesi bizim Rüçhan (Çalışkur) Abla ile enerjilerimizi birleştirmemizle doğdu diyebilirim. 2010’dan beri hayata geçmesi beklenen bir projeydi. Rüçhan Abla, benim Son Zenne oyunumu seyrettiği zaman, aramızda çok özel bir bağ kurulmuştu ve “mutlaka birlikte çalışmalıyız” diye de sonu belli olmayan bu yola çıkmıştık. Yaptığımız başka projeler de oldu ama ben bir gün, “Rüçhan Ablacığım, sen transseksüel bir kadını oynar mısın?” diye sorduğumda, “Tabii ki oynarım” dedi. “Ama” dedim, “Bu sadece bir kadın değil, bir erkek rolü daha var ve bu erkek, kadın kılığına girip şovlar yapıyor, yani bir drag queen…” Tabii ki bir oyuncuyu oldukça iştahlandıran bir roldü… Sonuçta, kendisi kabul etti ve ben de yazım sürecine başladım. Biz aslında birlikte karar verdik bu oyunun doğumuna, sonra çok uzun bir yazım ve yine çok uzun bir prova süreci neticesinde oyunu sahneye taşımayı başardık.

Metinde, provalar aşamasında ve sahnelerken hangi tür enstrümanlardan yararlandınız? Anlatım güzergâhınızı ne/ler şekillendirdi ve nasıl evrildi/dönüştü?

Bu oyunun prova süreci oldukça meşakkatli bir süreçti. Oyuncuların daha önce hiç deneyimlemediği bambaşka bir dünyayı, öncelikle kendi içlerine iyi sindirmesi gerekiyordu. Genç oyuncularla sahnemizde adeta bir kabare, gece kulübü simülasyonu yarattık. Oyuncular provaların ilk aşamalarında düzenli olarak çeşitli şovlar sergilediler, bir drag queen performansı yapabilmek için şarkılar ezberlediler, kostümler diktiler; makyajlar, peruklar ve topuklu ayakkabılarla çok ciddi bir savaş verdiler. Çünkü hiçbir insanın bir anda hiç tanımadığı bir dünyayı, sanki yıllardır o dünyanın bir parçasıymış gibi gösterebilmesi gerçekten çok kolay olmuyor. Neyse ki çok yetenekli ve güçlü oyuncularla çalışıyordum. Tüm bu sürece müthiş bir sabır ve azimle göğüs gerdiler. Bu süreç içerisinde en çok topuklu ayakkabılar, peruklar, kostümler ve şarkıları kendimize bir enstrüman yaptık diyebilirim. İşin bu kısmını hafiflettikten sonra, tabii ki çok yoğun bir duygusal süreç vardı; çünkü roller oldukça yüklü hikâyelerle doluydu. Sonraki aşamada tüm oyuncular bu karakterlerin alt metinlerini, duygularını, geçmişlerini özümseyip sahneye taşımaya başladılar. Rüçhan Çalışkur zaten çok üstün bir oyuncu, çok ama çok zor iki rolü başarıyla sahnelerken hepimize ilham oldu ve hepimize güç verdi.

1980 ile 2025 tarihleri arasında, zaman ve coğrafya mevzularına rağmen ayakta durabilmeyi başarmış bir gece kulübünde geçen olayları dikize yattığımız oyunda; karakterlerin ifadesiyle “kendilerine seçilmiş aileler kuranların” ve (sadece tiyatronun değil, insanlık tarihi kadar eski bir mevzu olan) “öteki” olarak görülenlerin bir araya geldiği; geçmiş ve günümüz rotasında bir hikâyenin tanığı oluyoruz. Peki, siz bu hikâyeyi yaratırken ve sahnede hayat verirken nelere denk düştünüz; şaşırdığınız, “bu da varmış” dediğiniz yerden “tekrar teyit ettiğiniz” neler oldu? Belleğinizde neler dejavu etti veya sıfırdan hız kazandı?

Dediğiniz gibi “öteki” meselesi sadece tiyatronun değil, aslında dünyanın çok büyük bir sorunu ve sorusu… Biraz düşündüğümüz zaman, “öteki kim”, “normal ne” veya “anormal olan ne” gibi birçok soru bu kavramla birlikte aklımıza gelebiliyor… Hikâyeyi tasarlarken yazar olarak öncelikle duygusallaşmadan ve yaşanan durumları ajite etmeden seyirciye aktarmayı planladım. Çünkü çok bıçak sırtı bir konu… Öncelikli olarak anlatırken çok eşit bir yerden bakmaya çalıştım. Hikâyede, babasını kadın olduğu için öldüren bir evlat var. Biz prova sürecinde, o çocuğun neden bunu yaptığını anlamaya çalıştık ve bu konunun üzerine çok derin tartışmalara daldık. Çünkü öyle bir toplumda yaşıyoruz ki her gün her an yüzleştiğimiz bir “öteki” olma durumu söz konusu oluyor. Dünyadaki diğer “ötekileri” de bir tutarak, birbirine benzeterek aslında birbirinin içinden birtakım parçaları alıp diğerine monte ederek bir bütün oluşturmaya çalışarak yazdım bu oyunu. Ve ekip olarak hedeflediğimiz şey, bir yüzleşme/yüzleştirme, bir soru sormaktı. Sanırım seyirciye bu soruyu sormayı da başardık.

Bugünün / günümüzün “gece kraliçesi” veyahut “gece kraliçeleri” kimlerdir sizce? Bu hikâye bugün nereye denk düşmektedir? Ve bu oyunu kimler seyretsin, neden?

Bu çok önemli bir soru benim için. Bu oyunu aslında herkesin seyretmesini çok hayal ediyorum. Keşke şartlar el verseydi, imkân olsaydı da “ötekilere” haksızlık yapan herkes seyredebilseydi oyunu. “En büyük isteğiniz nedir?” diye sorarsanız, “bu oyunu herkesin izlemesi” diyebilirim. Umuyorum ki, bir gün bu hikâyenin bir filmi çekilir ve çok çok daha büyük kitlelere ulaşır. Böylece oyun da amacına ulaşmış olur.

2003’te, “Her yer tiyatrodur” şiarıyla İzmir’de başlayan Tiyatro Oyun Kutusu’nun yolculuğu, 2014 itibariyle İstanbul’a rota kırıyor ve 2020’de de İstanbul, Şişli’de kendi güzergâhını oluşturarak yerleşik hayata geçiyor. Ve bugüne kadar dert edindiğiniz, sahnenize taşıdığınız oyunları incelediğimizde de gördüğümüz, şiarınızı destekleyen işleri dert edinmeniz… Sorum, 2003’ten bugüne bir kadraj çıksanız Gece Kraliçesi hikâyesi, Tiyatro Oyun Kutusu külliyatında nerede durur?

Gece Kraliçesi, Tiyatro Oyun Kutusu’nun külliyatında aslında çok farklı bir yerde durmuyor. Biz her zaman yeni ve farklı olan oyunlar sahneledik ve bugüne kadar sahnelediğimiz yerli, yabancı bütün oyunlar Türkiye’de ilk defa oynanan oyunlardı. Gece Kraliçesi, “öteki”leri, farklı ve yeni olanı arayan ve deneyen bir oyun.

Oyunla ilgili bugüne kadar aldığınız olumlu veyahut olumsuz eleştiriler neler? Veyahut oyuna dair söylenenlerden sizi en çok etkileyen hangisiydi?

Bu oyunla ilgili gerçekten çok güzel cümleler duydum. Ama en önemlisi birçok seyirciden ortak aldığım bir cevap, sayenizde utandığımızı hissettik, bu sefer utanan “ötekiler” değildi.

Diyelim ki, tesadüf bu ya, oyun karakterleri ile aynı mahalle veyahut apartmanda tanışsınız ve bir şekilde bi’vakit aynı masalarda kelama düşüyorsunuz. Bir cümleniz olsa, karakterlerin kulağına ne söylemek isterdiniz?

Onların kulağına tek söyleyebileceğim şey: “Kendinize güvenin ve yola devam edin.”

Ana Kraliçe ve Gece Kraliçesi adlarından yola çıkarak oyunda/metinde geçen o detayı seyircinin “seyirlik” deneyimine bırakıyorum fakat Gece Kraliçesi adından olsa gerek us’uma, Mozart’ın 1791’de ilk temsilini verdiği Sihirli Flüt operasındaki karakter / Gece Kraliçesi geldi. Üşenmez de hatırlarsak, iyilik ve kötülüğün savaşını ve iyiliğin, kötülüğü mutlaka yeneceğini açıklayan sembolik bir hümanizm eseri olmasıyla biliniyor. Oyundan devam edersek “gece kraliçe”lerinin kötülüğü yendiği bir dünya olacak mı sizce?

Dünyanın bazı bölgeleri çok yol kat etse de dünyanın çok büyük çoğunluğu “ötekileri” anlama konusunda maalesef hiç yol kat edemiyor. Hatta çok geriye gidiyor. İçinde yaşadığımız topraklar bunun en önemli örneklerinden biri. Keşke herkes sesini çıkarsa bir güç birliği olsa ve biraz daha ileriye gidebilsek. Ama elbette umudu kırmamak gerek, biz nasıl ki devam ediyorsak, edebiliyorsak… Gün gelecek, elbet herkes bir “öteki”yle empati kuracak.

0
1139
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage