04 ŞUBAT, PERŞEMBE, 2021

“Gençlerin Yeni Şeyler Denemekten Korkmaması Lazım”

11 yıllık aranın ardından, 53 yıllık müzikal tecrübelerini eski şarkılarıyla harmanlayarak ortaya çıkardıkları ve Anatolian Sun Part 1 & Part 2 ismini verdikleri albümlerini Aralık ayında dinleyicilerinin beğenisine sunan Moğollar ile bir söyleşi gerçekleştirdik. 

“Gençlerin Yeni Şeyler Denemekten Korkmaması Lazım”

Anadolu topraklarındaki 53 yıllık deneyimleriyle, müzik kültürünün en önemli değerlerinden biri olan Moğollar, 11 yıl sonra Anatolian Sun albümü ile dinleyicilerine eşsiz bir deneyim sunuyor. Direct-to-disc (doğrudan plağa kayıt) teknolojisiyle kaydedilen Anatolian Sun albümü tek seferde kaydedildi ve Gülbaba Records & Night Dreamer Records etiketiyle dinleyicilerle buluştu. Moğollar’ın, iki ayrı albüm hâlinde plak formatında ve dijital platformlarda yayımlanan albüm grubun konser performanslarına en yakın kayıtları olma özelliğini taşıyor.

11 yıl sonra, Anatolian Sun Part 1 & Part 2 albümünü çıkardınız. Albüm ismi ile çok başarılı bir şekilde uyan bir albüm olduğunu söylemek isterim. Şarkıların her biri, Anadolu’da bulunan kadim kültürlerin bir tezahürü adeta. Bu 11 yıllık süreçten bahsederek başlayalım mı? 

Emrah Karaca: Aslında çok uzun bir zaman ama inanın 11 yıl nasıl geçti anlamadım. Bu 11 yıl boyunca hep yollardaydık. Çaldık, söyledik, şehirler, ülkeler dolaştık, müzik yaptık, paylaştık. Dolu dolu bir 11 yıl geçti, bolca anı biriktirdik ama albüm çıkarmaya bir türlü sıra gelmedi ta ki güneş bizim için tekrar Anadolu’dan yükselinceye kadar.

Taner Öngör: Son 10 yıldır, müzik üretim biçimleri çok değişti. CD formatı neredeyse bitti. Dijital platform denilen internette müzik konusu iyice yoğunlaştı. Ama sonunda plak formatı yeniden döndü. Biraz bekleyelim bakalım bu işler nereye varacak demiştik, plak formatı geri dönünce tamamdır dedik…

Cahit Berkay: Aslında arayı bu kadar açmak pek bizim tarzımız değil. Ama insanların müzik dinleme alışkanlıklarındaki değişim bizi hareketsiz bıraktı. Albüm yapıyorsun, içinden bir şarkı listelere giriyor, gerisini boşuna yapmış oluyorsun. O yüzden albüme girişmek için birbirimizi motive edemedik. Öyle bir tane şarkı yayımlayıp geçmeyi de kendimize yakıştıramadık. Sonra bu albüm teklifi gelince de bu kadar beklemek anlam kazandı.

Serhat Ersöz: Biz hiç “Hadi albüm yapalım.” diye zorlamadık kendimizi. Biriken besteler ya da gelişen şartlar kendiliğinden doğal bir süreç sonucunda albüm getirdi hep.

Kemal Küçükbakkal: Benim için daha 8 yıllık bir birliktelik. Konserlerle, unutamayacağım anılarla dolu bir 8 yıl. Rüyada gibiyim.

Albümü dinlemeye başlarken, ilk gözüme çarpan albüm ismi oldu. Anatolian Sun ismi nasıl oluştu? 

E. K.: Ortak karar verdik, demokratik bir ekibin yapması gerektiği gibi. Hem grubun geçmişine hem de yepyeni umutlara yakışan bir isim oldu. Bence güzel oldu.

C. B.: Kendi aramızda konuştuğumuz yüzlerce isim önerisi arasında öne çıkan Anatolian Sun oldu. Yapımcılarımızın da hoşuna gidince kesin kararımızı verdik. Bu albüm öncelikle yurt dışında çıkacağı için Moğollar’ı hiç tanımayan birine de müziğimiz hakkında fikir veren bir isim olsun istedik.

Şarkıların yanında yer alan “D2D Session” ifadesi var. Direct-to-disk, yani doğrudan plağa kayıt anlamına gelen bu ifade, sizlerin tek seferde albümü kayıt ettiğiniz durumunu ortaya çıkarıyor. Şarkıları yeniden düzenlemenizle beraber oldukça meşakkatli bir çalışma dönemi geçirmiş olmalısınız. Yeni düzenlemelerdeki hassasiyetlerinizle beraber kayıt dönemi Moğollar için nasıl geçti ve neden bu kayıt yöntemini tercih ettiniz?  

S. E.: Aslında bu bizim tercihimiz değildi. Gelen teklif içinde bu öneri ile geldi. Heyecan vericiliği ve meydan okuyucu oluşu da bizi cezbeden unsurlardan biri oldu.

T. Ö.: Bir seferde 2 albümlük serinin bir yüzünü kaydettik, yani her gün bir yüzünü kaydederek 4 gün kayıt yaptık. Başta bir gün de stüdyoya yerleşme günüydü. Yani 5 günde tamamlandı. Albümün her yüzünde 4 şarkı var, tek seferde kayda girip bu 4 şarkıyı çalacağımız için önce bu şarkıları tek bir şarkı gibi prova ettik. Her gün plağın bir yüzünü çalarak kayıtları tamamladık. Her sabah gidip ses provaları ses ayarları yaptıktan sonra, genellikle öğleden sonra kayda geçiyorduk. Birkaç kayıttan en uygununu seçip albüme yerleştirdik.

C. B.: Stüdyonun ve yapım firmamızın sahibi Jörg, tam bir odyofil. Sırf kendi kişisel zevki için Amerika ve Avrupa’daki kapanan stüdyolardan bu ekipmanları toplamış yıllarca. Sonra arkadaşlarının ısrarlı tavsiyesi üzerine de profesyonel bir kayıt stüdyosu yapmaya karar vermiş. Stüdyodaki aletlerin tevellüt bizden eski. Biz 60’larda 70’lerde albümleri hep canlı kaydettik ama doğrudan plağa hiç kaydetmemiştik. Değişik ve özel bir tecrübe oldu bizim için. Kayıt yapılan master plaklara zarar gelmemesi için bize hiç dinletmediler. Plaktan gelen sesi biz de plaklar Türkiye’ye gelince dinledik.

E. K.: Tabii yeniye karşı olmak gibi bir durumumuz yok. Teknolojinin sağladığı kolaylıklar bazen sizi müzik yaparken doğallıktan uzaklaştırabiliyor. Bizim aslı amacımız doğallığı yakalamaktı. Aslında bambaşka bir deneyimdi hepimiz için. Kendi adıma enteresan ve öğretici bir deneyim oldu. Hiçbir şey olmadıysa kaşık çalmayı öğrendim. :)

K. K.: Benim ilk ciddi kayıt deneyimimdi. Stresli ama bir o kadar da keyifli bir deneyim oldu. Kendi içimizde harika bir uyumumuz var. Çok az gruba nasip olur bu. O yüzden ilk stresi attıktan sonra keyifle çaldık. İnsanlar da keyifle dinler umarım. 

Tek bir seferde bütün albümü tek seferde çalmanın ve kayıt etmenin arkasında 53 yıllık bir müzik tecrübesi var. Bugünden geçmişe baktığınızda “keşke” ya da “iyi ki” dediğiniz şeyler neler? 

T. Ö.: Elbette uzun yıllardır konserlerde çaldığımız şarkılar da vardı, bu kadar yıllık bir grubun canlı performansının iyi olmaması zaten düşünülemez. Keşke pek yok ama iyi ki çok var! İyi ki 1969’da Moğollar’a katıldım ve bu maceranın içinde yer aldım. Bazen kendimi, “Taner Öngür, bu yaşadığın hayatın ve grubunun kıymetini bil.” diye uyardığım oluyor.

S. E.: Gerçekten öyle biri değilim. Yani hiç keşkem yok. İyi kiler çok. Bu grup, yaptığım iş, bu sayede tanıdığım insanlar ve gördüğüm yerler.

C. B.: 70’lerde canlı çalarak çok albüm kaydettik. Sürekli konser veren sıcak bir grubuz ama ne olursa olsun son 20 yılda kayıt teknolojilerinin sağladığı kolaylıklara çok alıştık. Ne yalan söyleyeyim, ben bu kayıtlar öncesi biraz stresliydim. Ama birlikte çalmaya başladığımız an tüm stresim gitti. “İyi ki bu grubun bir parçasıyım.” dedim. Keşkelerle pek işim olmaz ama iyi ki bu grubun bir parçasıyım.

E. K.: Evet, stresli bir kayıttı ama bir o kadar da keyifliydi. Keşke aynı stüdyoda tekrar albüm kaydı yapabilsek.

K. K.: Benim için daha sadece 8 yıl geçti ama Moğollarla tanışmam elbette çok uzun yıllara dayanıyor. Onların müzikleriyle büyüdüm. İyi ki beni aralarına kabul ettiler ve hayatımın en güzel yıllarını yaşatıyorlar. Buradan hepsine tek tek sonsuz teşekkürler. Ve tabii ki ODTÜ konseri de benim açımdan unutulmazdı.

53 yıl önce ile bugün arasında, müzikal olarak ne tür farklılıklar var? Sizce Anadolu Rock müziği nasıl bir değişim geçirdi? 

S. E.: Anadolu enstrüman ve ezgisel/ritmik motiflerinin dönemin batı enstrümanları ile harmanlanması esasına dayandığı bir müzik malum. Bu enstrümanların içine “sample”larbilgisayar programları, laptoplar da dahil olmuş durumda artık. İlla rock olarak algılanmamalı bence. Zira şu an müzik tarzları eskisi gibi çok keskin hatlarla birbirinden ayrılmıyor. Daha organik bir dirsek teması hâkim. Şu an bu sentezi uygulayan çok başarılı elektronik müzik icracı ve bestecileri var. 

T. Ö.: 53 yıl önce her şey daha amatör ruhla yapılıyordu. Bilgisayar ve internet olmadığı için neredeyse her gün toplanıp çalışıyorduk. Her şey daha doğaldı. Bugünkü dünyada ulaşım zorlaştı. Şehir büyüdü. Her şeyi internet ve bilgisayarla yapabildiğimiz için bir araya gelmek daha da zorlaştı. Pandemi sürecini hesaba katmayarak söylüyorum. Bu durumu genelleştirebiliriz. Anadolu Rock hedefi biraz da ülkenin durumu ile de ilgili bir şey hem yerel hem evrensel olabilmek. Hem geçmiş değerleri süzüp koruyabilmek hem de çağdaş olabilmek. Bu hedefe ulaşıldığı zaman Anadolu Rock da misyonunu tamamlamış olur diye düşünüyorum.

C. B.: Son 53 yılda çok şey değişti. Elbette bu değişimin müzikte de karşılığı var. Mesela ses teknolojisindeki gelişim kayıtlı müziği kusursuz hâle getirdi. Ama artık o mükemmellik insanlara samimi gelmiyor. O yüzden analog kayıtlara bir yönelim var. İşin böyle bir teknik yönü var. Bir de 70’lerde Anadolu Pop / Rock yenilikçi bir müzikal akımdı. 2000’lerin başında Anadolu Rock denince insanların aklına demode bir müzik türü geliyordu. Şimdilerde bizim jenerasyonun 60’lar 70’lerde yaptığı müzikler sayesinde Anadolu pop gene itibar kazanmaya başladı. Bu janrıda müzik yapan gençlerin üzerine düşünmesi gereken konu bu zannımca. Elbette yapılan müziğin bir ayağı bu topraklara basacak ama diğer ayağının yenilikçi olması gerekiyor. Gençlerin yeni şeyler denemekten korkmaması lazım.

E. K.: 70’lerin müzik gruplarında evrenselleşmek gibi bir amaç hep varmış. Babamın Moğollar’la müzik yapmaya başlamasının sebebi gidip Avrupa’da albüm yapmakmış. Ne yazık ki şartlar izin vermemiş. Şimdilerde bu müzik türüne duyulan ilginin sebebi belki de o yıllardaki müzisyenlerin evrensel düşünerek müzik üretiyor olmalarıdır. Şimdiki müzisyenler böyle hayaller kuramıyor, üstelik dünya bu kadar küçülmüşken. Bizim bu albüm teklifini kabul edip hemen kayıtlara geçme sebebimiz yapımcımızın İngiliz olması ve albümün sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya dağılacak olması. Kurulduktan 50 yıl sonra bile müziğini tüm dünyaya tanıtma hayali kuran grubun bir üyesi olmaktan gurur duyuyorum.

Albümde benim için ön plana çıkan şarkı “Alageyik Destanı” oldu. Saykodelik ögelerle beraber yaylı tamburun kullanımı apayrı bir lezzet. Albümdeki sizlerin ön plana çıkan şarkıları nedir? 

T. Ö.: Evet bence de “Alageyik Destanı” güzel oldu, “Haliç’te Güneşin Batışı” ve “Iklığ” benim diğer favorilerim…

E. K.: “Benim için Iklığ”, “Buzlar Çözülmeden”, “Çığrık” ve elbette “Gel Gel”. Başta biraz muhalefet ettim “Gel Gel”in albüme girmesine ama sonuç çok güzel oldu. İnsanın babasının annesi için yazdığı şarkıyı söylemesi çok değişik bir duyguymuş…

C. B.: İçinde doğaçlamaların olduğu şarkılar bende ön plana çıkıyor. Evet albüm öncesinde şarkıları prova ettik ve ana hatlarını belirledik ama yine de bazı şarkılar onu çaldığın andaki hislerini yansıtacak alanlar tanıyor. “Alageyik Destanı” onlardan biri. “Iklığ”, “Haliç’te Güneş’in Batışı”, “Buzlar Çözülmeden” de öyle.

S. E.: Ayırması zor. Çok geniş bir zaman yayılan şarkıların her birinin ayrı hikâyesi var. Ama konserlerde çalmadığımız şarkılar daha farklı benim için. “Iklığ”, “Alageyik” (bu versiyon), “Gel Gel”, “Buzlar Çözülmeden” diyebilirim.

K. K.: Benim için albümdeki şarkıların hepsi çok kıymetli. Öne çıkan şu şarkıdır diyemem. Ama madem ki siz “Alageyik Destanı” dediniz, “Alageyik Destanı”nı düzenlerken şu ana kadar çalınmış tüm versiyonlarını bu albümdeki düzenlemenin içine koymaya çalıştık. Aslında siz dinlerken Moğollar tarihi boyunca yapılmış tüm “Alageyik Destanları”nı dinliyorsunuz. Böyle bir özelliği var bu albümde o şarkının. Söylemeden geçemedim.

53 yıldır üretmeye, çalmaya devam ediyorsunuz. En nihayetinde Anatolion Sun’da da görüyoruz ki onlarca yılın birikmişliği, albümün sonuna geldiğinizde ağızda bıraktığı tat eşsiz bir hâle geliyor. Pandemi süreci ile beraber insanların evlerine kapandığı bugünlerde nostaljik bir albüm yayımlamak oldukça heyecan verici. Tabii bunu sahnede deneyimleyememek de bir o kadar da üzücü bir durum oluşturuyor. Önümüzdeki süreçten beklentileriniz neler? 

T. Ö.: Dünyayı yöneten yöneticilerin, bütün attıkları havalara rağmen, Covid-19 pandemisi gibi bir sorunla karşılaştıklarında ne kadar beceriksiz ve hazırlıksız olduklarını gördük. En gelişmiş ülkeler bile ne yapacaklarını şaşırdılar. Popülizm artık insanları pek o kadar kandıramayacak gibi, en önemli beklentim bu. İkincisi ise bu deneyimden sonra, dünyanın ve ülkemizin daha akılcı ve çözüm odaklı yönetilmesi ve en çok arzu ettiğim, salgının bitip hayatın normalleşmesinden sonra, bizim de konserlerimize devam edebilmemiz…

E. K.: Olabildiğince sağlıklı bir şekilde eski normallere dönebilmek. Hem biz hem de tüm müzik camiası için tekrar sahnelerde olabileceğimiz günlerin yakın olmasını umuyorum…

K. K.: Umarım bu kötü günler bir an önce biter ve konserlere kaldığımız yerden devam ederiz.

S. E.: Ben Moğollar’a 1993’te katıldım. O günden beri konser vermediğimiz bu kadar uzun bir dönemi hiç olmadı. Aslında şu günlerde albümün tanıtım konserleri kapsamında Avrupa Turnesi yapmayı planlıyorduk. Ama oturma odamızdan öteye gidemiyoruz.

C. B.: Bu albüm pandemi sürecinde yayımlandı ama kaydını şubatta, pandemi başlamadan hemen önce yaptık. Zaten Hollanda’dan döndükten 2 hafta sonra evlere kapandık ve o zamandan beri evde oturuyoruz. Pandemi sürecinin ardından bizi ancak dünya turnesi paklar.

https://www.youtube.com/watch?v=RLmoblhiy6s

0
6583
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage