David Hare' in yazdığı Pencere adlı oyunu seyircisine sunarak, doğallığını günden güne yitiren aşk olgusunu saf, temiz bakış açısıyla irdeliyor.
Birkan Uz'un yönettiği oyunda sahnede Esra Bezen Bilgin, Haluk Bilginer ve Kürşat Demir görev almış. Orijinal adı Skylight olan oyun, İngiliz Yazar Hare tarafından 1995 yılında yazılmış, 1996 yılında West End'de sahnelenmiş, Olivier Ödülleri de dahil olmak üzere birçok önemli tiyatro ödülünün sahibi olmuş. 1997 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu'nun da sahnelediği esere Türk seyircisi yabancı değil. Haluk Bilginer'i sahnelerde özlediğimiz şu günlerde, oyuncunun Pencere'deki duru rol analiziyle beraber, oyun önümüzdeki sezonun konuşulacak gösterilerinden birisine dönüşmüş diyebilirim.
Konuda Kyra Hollis çok genç yaşta tanıştığı lokanta sahibi zengin Tom Sergeant ile beraber çalışmaya başlar. Kyra'nın baba ile yaşadığı duygusal açmazlardan kaynaklı kendisinden yaşça büyük olan Tom ile olan diyaloğu günden güne bir aşk çıkmazına doğru ilerleyecektir. Tom ve karısının evinde kalan genç kadın, Tom'un karısının her şeyi anlamasından sonra içten içe pişmanlıklar yaşar ve bir gün kimseye haber vermeden evi terk eder, taşra sayılabilecek uzak bir yerde öğretmenlik yapmaya başlar. Tabi bu terk edişin ardında beraber olduğu adamın karısının hastalığı da önemli bir faktördür. Yıllar sonra evin küçük oğlu Edward, Kyra'ya bulur; annesinin vefatından sonra babasının nasıl iyiden iyiye yalnızlaştığını, sinirlerinin kontrol edilemeyecek düzeyde gerildiğini, kendisine karşı acımasıza davranışlarını anlatır. Yaşanılan duruma üzülen Kyra, içte yaşadığı pişmanlıkların hesabını vermeye çalışırken Tom'un bir gün çıkagelmesiyle tüm dünyası altüst olacaktır.
Oyunun dramatik yapısına baktığımız zaman, Freud'un anlattığı bazı aşk olgularının sahnede cereyan ettiğini görürüz. Özellikle kendisinden yaşça küçük bir kadına aşık olan zavallı bir adam güçlü olmaya, insanlar karşısında üstün görünmeye gayret ediyor. Kadın ise baba özlemini aşık olduğu adamla karşılıyor. Her şey insanın bir türlü anlam veremediği 'aşk' çatışmasına doğru ilerlerken, 'pencere' vurgusundan başlayan konuşmalar, göğe açılmak isteyen ve kendisini bulunduğu dünyadan soyutlamaya çalışan iki insanı ön plana çıkarmış. Birkan Uz' un 'kadın-erkek' üzerinden işlediği ve psikolojik olarak derinlemesine ilerleyen öyküde, Tom karakterinin pervasız konuşmalarının ön plana çıkarılması fazlaca duygusal ilerleyen öyküye nefes aldırıyor. Gamze Kuş' un 'fakir öğretmen' ev betimlemesi ise sahne tasarımı açısından dört dörtlük. Tom alışık düzenini sahne tasarımının gücü sayesinde yıkıyor.
Haluk Bilginer' in canlandırdığı 'Tom' karakteri olayın nirengi noktası olurken, dış görünüşü ile kalbi farklı ikircikli bir adamın sahne yansımasını anlatmak kolay bir iş değil. Bilginer yine kendine has oyunculuğunu konuşturup, geçmişle gelecek arasında köprü kurmaya çalışmış. Zaten uzun yıllardır kendisinden kaçan bir kadına adeta 'lütfen beni kabul et' diyen Tom'un duygusu ancak böyle anlatılırdı. Yemek pişirme sahnesinden, iç hesaplaşmalara; oğluyla yaşadığı diyalogdan, karısıyla geçirdiği son zamanlarına dek Tom sahnede kusursuz biçimde yer alıyor. Kyra'da ise Esra Bezen Bilgin içinde yaşadığı pişmanlıkları dile getiren karakteri durağan bir oyunculukla ele alırken, ikinci perdedeki performansıyla sahnede kendisini gösterebilmiş.
Pencere aşkın peşinden giden iki ayrı dünyanın insanını muhteşem doğallıkta seyirciye gösterip, çağımızın tüm teknolojik yakınlaşmalarının ne derece sahte ilişkiler doğurduğunu anlatıyor. Nerede olursa olsun kalbi birbiri için atan iki insanın eninde sonunda buluşacağını, ama geçmişteki izlerin asla yok edilemeyeceğini cesurca işleyen bir gösteri var karşımızda.
Oyun Atölyesi'ndeki bu başarılı oyunu kaçırmayın!