Hayko Cepkin, “Beni Büyüten Şarkılar Vol. 1” ile arşivlerde kesinlikle bulunması gereken bir albüm hediye etti bize. Dijital ortamda yayımlandığı anda liste başına oturdu. Ben de Hayko’nun karşısına oturdum ve sordukça sordum…
Hayko Cepkin’in “Beni Büyüten Şarkılar” albümü insanı darmadağın eden, gözlerini dolduran, uzaklara dalmasına yol açan şarkılardan oluşuyor. Hayko’ya küfür mü edelim, sarılıp öpelim mi karar veremiyor insan. Ağla Sevdam da var içinde, O Çeşme de. Zaten ilk klibi de Aldırma Gönül şarkısına çekti. Yalnız şarkılar değil mesele. O şarkıları yorumlayışı daha beter yapıyor adamı. Bu sebeple soğuk ve karlı bir akşamda, kirpiklerim şarkılar yüzünden mi yoksa kardan mı ıslak bilinmez bir şekilde buluştum Hayko’yla. İşin en komik tarafı, onu değil ama beni büyüten şarkıların çoğunda Hayko’nun izinin olması… Çünkü henüz babasından dövmelerini saklamak için denize tshirtle girdiği, amatör gruplarla alternatif barlarda klavyesiyle sahne aldığı yıllarda, çocukluğu atmaya çalıştığımız dönemde tanışmıştık Hayko’yla. O zamanlar ailesinin evindeki küçük odasında hiç durmadan müzik yapardı. Hatta inanmazsınız da elektronik müzik yapardı o zamanlar. Bir uçak yolculuğu sonrası klavyesi zarar görmüştü de ilgili havayolu ile görüştüğümüzde (Ben o dönem avukatlık yapıyordum) Hayko’yu taverna şarkıcısı Hayko sanmışlardı. Ta o yıllar. İlk demo CD’si, turuncu-siyah bir CD’ydi. O CD’deki hiçbir şarkısı albümlerine girmedi. Zaten tamamen farklı bir tarzdaydı. Yine de dedim ya, çocukluğu atlatmaya çalıştığımız zamanda tanışmıştık bu nedenle beni büyüten şarkıların çoğunda Hayko’ya dair bir anı bulunur. O yüzden bu röportaj biraz ‘ne yaşlandık be’ minvalli, bol sorgulamalı bir sohbet. Ama güzel yaşlandık be…
Yani büyüdün mü sen şimdi, bu büyümüş halin mi?
Keşke bu soruyla başlamasaydın.
O zaman şöyle sorayım, biz seninle izbe stüdyolarda röportaj yapardık, şimdi lüks bir oteldeyiz…
Keşke stüdyo olsaydı, daha güzel olurdu ama öyle izbe stüdyo tanıdığım kalmadı.
Gerçekten kendini artık daha olgun ya da yaşlanmış hissediyor musun?
Yaşlanmış hissediyorum tabii ama bundan memnunum. Böyle olduğu için de vaktinin geldiğini düşünüp bu albümü yaptım. Biraz yaşlanınca geriye bakmaya başlıyor ya insan. Sanırım benim de geriye bakmaya başladığım dönem bu.
Büyüdüğünü anladığı dönüm noktaları neler hayatında?
O genelde vefatlarla anlaşılıyor. Geçtiğimiz sene ölen çok kişi oldu.
Ölümle nasıl başa çıkıyorsun?
Şöyle inanman gerekiyor; giden kurtuluyor.
Ölüm kurtuluşsa biz niye buradayız?
Burayı bir test alanı olarak görüyorum. Bir nevi oyun merkezi. Kimisinin jetonu 70 yıllığına yetiyor, kimisinin genç yaşta bitiyor. Jeton bitince ‘Insert coin’ yazıyor ama koyan yok. Kimisi de bir türlü ölmüyor yahu. Eskiden ölüm o kadar kötü bir şey olarak görülmüyormuş ki. İnsanlar bunu bu kadar abartmışlar. Evet ağlanır, üzülünür. O da bencilce çünkü bir daha onu göremeyeceksin, dokunamayacaksın diye kendine ağlıyorsun. Ama hafıza dediğin şeyde o kişi hala mevcut. Ölüm kötü bir şey değil, o kadar kötü bir şey olsaydı bu kadar insan ölmezdi…
Albümden bahsedersek, şarkılar arasında annenin çok sevdiği ya da babanın çok sevdiği şarkılar hangileri?
Şarkıların tamamı küçükken bizim evde dinlenen şarkılar. ‘Aldırma Gönül’ babamın beni uyuturken söylediği şarkıydı.
Ben de küçük kız kardeşimi uyuturken o şarkıyı söylerdim.
O şarkının zaten çok insanda etkisi var. Bir de tabii babam o zamanlar Beşiktaş marşı olarak söylermiş o şarkıyı. Bazı şarkılar asla silinmez. Aldırma Gönül de onlardan biri.
Peki neden o şarkının yazıldığı ve çok acıların çekildiği Sinop Cezaevi’nde bir klip değil de günlük hayatını anlatan bir klip çektiniz?
Hapishaneyi illa dört duvarla anlatman gerekmiyor Hejacığım.
Artık istediğin gibi metroya binememek, sokaklarda şarkılar söyleyerek yürüyememek seni çok mu kısıtlıyor?
Bunu yapabilmek için şehir değiştirdim. Kuşadası kışın sadece yerel halkın olduğu bir yer. Bir noktadan sonra herkesi tanıyorsun ve bir süre sonra kimse senin kim olduğunu sallamıyor. Ama İstanbul’da her gün yeni biriyle karşılaşman söz konusu. Burası artık yaşanabilir bir yer değil.
'ÇOCUĞUM OLSA ONA KIYAMAM’
Bu albümdeki şarkıları dinlediğin zamanlarda Kurtuluş’ta sokakta birlikte oynadığın arkadaşlarınla hala haberleşiyor musun?
Tabii ki. Ama onlar şimdi çoluk çocuklu.
Sen düşünmüyor musun artık kedi-köpek-eşekten sonra bir de insanoğlu babası olmayı?
Ya ben kedim, köpeğim, eşeğim benden ayrı kalınca stres yapıyorum. Çocuğum olsa ona nasıl kıyayım? Herkes isteyebilir ama çok zor, imkansız gibi zor.
Baban ne dedi bu şarkılarla albüm yaptığını duyunca?
Bunları koymuşsun ‘Yozgat Sürmelisi’ni (Neşet Ertaş) de koysaydın dedi.
Baban uzun süre müzisyen olmana karşıydı, sert bir ilişkiniz vardı. Artık bu durumla barıştı değil mi?
Tabii artık gurur duyuyor.
Hiç yüzleşme yaşadınız mı? ‘Ah ben seni rahat bıraksaydım’ dedi mi hiç?
Dedi. Hatta bir televizyon programında bile ‘Zamanında istemedik müzisyen olmasını’ diye itiraf etti ama geç tabii…
Ermeni’siniz ama seni büyüten şarkılar içinde hiç Ermenice şarkı yok mu?
Yok. Annemle babam da Ermenice dinlemezdi pek. Evde türküyle büyüdüm. Koroda Ermenice şarkılar söyledim ama koro şarkıları neticesinde onlar. Belki ileride birini düşünebilirim özel bir projede.
Çocukken yaptığın ve hala vicdan azabı duyduğun bir şey var mı?
Valla, annemle babamda olması lazım. O kadar kıllık çıkartmasalardı da daha erken yapsaydım albüm. Ama kıllık çıkartmamış olsalardı da bu kadar hırsla girmezdim işe.
Ama sonuç olarak senin içinde olan bir yetenekten bahsediyoruz. Engellerle karşılaşmasan da ortaya çıkmayacak mıydı?
O yetenek pohpohlanırsa, zaten iyiyim diyerek kendini geliştirmezsin. O nedenle iyi sözden hoşlanmam. Kötü sözle ekstra gaza gelir, planı yapar ve o kötü sözü yedirmek için daha çok çalışırım.
Bu kadar şeyi başardıktan sonra nasıl o hırs hala içinde kalabiliyor?
Gitmeden önce kaybetmiştim. Kuşadası’na gidince geri geldi. Son 2 senede artık ‘Ne var? Konser var, hazırlan, çık sahneye’ye dönüşmüştü ve hayatımda asla düşmek istemediğim halimdi. Kuliste de bu nedenle çok arıza çıkarıyordum. ‘Bne gidiyorum, siz göreceksiniz Haziran’dan sonra’dedim o gerçekten o Haziran her şeyi patlattım.
Varil Camping’i kurma amacın neydi?
Komün yaşam hayatını seviyorum. Gelen müşterileri bile zaman içinde aileye çevirmek istiyorum. Festival tadında bir şey yapmak ama festivallerdeki o gürültülü manyaklığı değil de sakin bir festival zihniyeti oluşturmak gibi fantazyaları olan bir iş. Kesinlikle oradaki hayvanıma ters davranamaz gelenler. Böyle bir şey olunca hemen dışarı çıkartılmasını istiyorum.
Festival gibi gürültülü değil dedin de gözümün önüne H2000’de amatör sahneye çıkacağın zaman oturup sana makyaj yapışımız geldi. Sendin festivallerin gürültücüsü…
Evet ben 20’lerimde yapacağım bütün delilikleri yaptım. Şu an yapacaklarım 20’lerimde yaptıklarım değil ama bir sapıtık dönemim daha olacak. ‘Bitmedik ulan biz’ havasına gireceğim. Onu da yapacağım ve ondan sonra çıkacağım her ne olacaksa; her şeyin posasının atıldığı dönem olacak.
Hayatını kitaplaştıracaktım ben bir ara… Bir türlü olmadı, her tür zorluk geldi başına o işin. Kızgın mısın bana o konuda?
Yoo. Zaten benim kitabım yazılamaz. Sana en baştan söyledim. Düşünüyorum ama olmaz, hiçbir şey yazamayız, saman gibi bir kitap olur.
‘COVER NEDİR, NE DEĞİLDİR?’
Senin bu olgun haline fanların ne tepki veriyor?
Fan tepkisini sallayan bir adam hiçbir zaman olmadım. Kimsenin tepkisiyle hareket eden biri değilim amma velakin şunu da biliyorum; bizi başından beri takip edenler şu an 11 yaş büyük. 20 yaşında dinlemeye başlayan şimdi 31 yaşında.
O kişiler hala konserlerine geliyorlar mı?
Konser alanında sıralamalar değişti. Eskiden en önde olanların bir kısmı şimdi bir level arkada, bazısı en arkada. Artık sadece seyrediyorlar. Eskiden önde coşuyorlardı. Durum bu. Zaten oradaki değişikliği de görüyorum. Seyirci yaş ortalamam artık 30’larda. Bu çok keyifli. Birlikte yaşlanan bir tayfa var, süper. Onlara dinletebileceğim en iyi şeyleri dinletmeye devam edeyim istiyorum.
Dinletebileceğin en iyi şeyler, başkalarının yaptığı, eski şarkılar mı?
Benim büyüdüğüm şeyden başlayayım dedim. Bundan sonra da albüm yapmayı düşünmüyorum zaten. Single olarak devam edecek çünkü emek kaybı var.
Bu şarkılar, Türk müziğinde çok özel yeri olan şarkılar. İnsanların değişikliğe açık olmadığı şarkılar. Bu versiyonlarının çok eleştirilmesi riskini nasıl göze aldın?
Şimdi ‘Cover nedir’ ile başlayalım. Cover, bir grubun kendisini seyirciye hemen sevdirmesi için üretilmiş bir satış öğesi değildir. Cover yapmanın amacı, 1960’da, 70’de, o zamanın sound’una göre yapılmış ve çok sevilmiş bir şarkıyı en iyi şekilde ele alarak, yaşadığın döneme uygun revize edip sunmaktır. Eğer başarılı bir revizyon ise o şarkıyı bir sonraki nesile aktarabilmesi, atabilmesi için araçtır. Dünyada bütün işler böyle gider. Filmleri düşün, aynı filmleri tekrar tekrar çekiyorlar çünkü o teknoloji başka. Asıl amaç daimiyet sunmak. 11 sene boyunca hiç cover yapmadım, ne konserimde ne albümde. Ama şimdi yapabilirim çünkü zaten sevenim, dinleyenim var. Sırf sevilmek için yapmıyorum bu coverları. 11 sene önce de söylemiştim bunu. ‘İleride bir Türkü albümü ya da arabesk albümü yapmayı düşünüyorum’ demiştim. Ben 10 yıllık planlar yaparım, 11. senede albümü yaptım. Bu aynı zamanda ‘cover nasıl yapılır, niye yapılır’ şeklinde bir eğitici çalışma. Onca büyük ismin cover albümlerini, tribute albümlerini senelerce mahvettiler. Bir sürü şarkı heba oldu.
Mahvedilmiş düzenleme işlerine karşı bunlar var şimdi. Mesela ‘Ben İnsan Değil Miyim’i olduğu gibi söyleyemem. Benim bir tarzım var, sonuna kadar dinlemek lazım, sürprizli şarkılar. Türk müziğinde bir aranje tekniği var ve onun yerini başka bir şey tutamaz. 35 şarkı çalıştım, 35’ten 9’u seçtim.
İkincisi de hazır mı?
İşte o yüzden adı Vol. 1. Belki araya bir single koyar, 2-3 sene sonra ikincisini yaparız.
Seninle neden bu kadar çok uğraşıyorlar Hayko? Devam eden bir dolu davan var…
Ben bir objeyim ve tanınıyorum. Mücadele ettiğin obje tanınıyorsa bundan para kopartırız mantığı var. Şimdiye kadar kimseye pabuç bırakmadım, bundan sonra da bırakmam. Yani hiç sıkıntım yok bu konuda. Ben de dava açıyorum. Şimdi aradığın zaman bir dolu dava çıkıyor, onların yarısı benim açtığım davalar. Bana açılan davaların tamamı para, şantaj gibi şeyler.
Türk adaletine bu kadar güveniyor musun ki sürekli bu kadar dava açıyorsun?
Adalet bazında değil; bazı şeyler örnek teşkil etmeli. Bizim davalarımız ete süte dokunur şeyler değil ki. Aslında boşa meşgale hepsi.