Dört yıl aradan sonra politik göndermeler, bireysel ruh hâlleri, aşka ve dostluğa dair hikâyeler ve Anadolu’dan göç gibi pek çok temanın işlendiği on parçadan oluşan Bize Özel isimli albümleriyle geri dönen Flört grubu ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Türk rock müzik grubu Flört, dört yıllık bir aradan sonra, üretim ve sound açısından geçmişle bugünü yetkinlikle birleştiren albümleri Bize Özel’i geçtiğimiz günlerde (4 Haziran’da) Arpej Yapım etiketiyle dinleyiciyle buluşturdu. Grup üyelerinin melodik açıdan bugüne dek en çok yerlilik içeren albümleri olarak nitelendirdiği Bize Özel, pek çok temanın işlendiği on parçayı bir araya getiriyor. Analog teknolojiyle kaydedilen albümde ayrıca müzik endüstrisindeki en yüksek standart olan 2 inç analog bant kullanıldı. Ozan Kotra, Ata Akdağ, Çağatay Kehribar ve Bülent Ay’dan oluşan Flört dörtlüsü ile sekizinci stüdyo albümleri Bize Özel’i konuştuk.
Dört yıl gibi bir aradan sonra Bize Özel albümünü yayımladınız. Bu dört yıl içinde nelerin değiştiğini konuşarak başlayalım mı? Bu sürecin Flört’e olan etkisi neler?
Ata Akdağ: Çok maceralı bir dört yıl oldu. Kendi içimizde biraz sancılı bir dönemden geçtik. Bir ara dağıldığımız söylentisi bile yayıldı, oysa bilinçli bir ara vermiştik. Önceki iki albümümüz Aşk Böyleymiş Meğer ve Bambaşka’nın dinleyicimizde bıraktığı etkiyi gözlemledik ve beklentileri karşılamak için yapılması gerekenleri masaya yatırdık. Anladık ki Flört dinleyicisi bizden iyi şarkılardan oluşan bir albüm beklemekle kalmıyor, müzik tarihine geçecek seviyede bir albüm istiyor. Sorumluluk ağırdı, “Üzerimizde hiç baskı hissetmedik” dersem yalan olur. Bu aranın sonunda grubumuza değerli davulcu Bülent Ay katıldı ve aramızda müzikal olarak tam bir doku uyuşması meydana geldi. Uzun zamandır hayalini kurduğumuz bir sound vardı, bunu yakalamak için de 2 inç analog bant teknolojisini kullanmaya karar verdik. Sıra, birbirine yakışan ve hiçbirinin diğerini ezmediği, yüzde yüz Flört kokan 10 şarkı bulmaya gelmişti. Sanırım o dört yılın meyvesini de burada topladık. Albümün üç şarkı yazarı da en iyi işlerini, deyim yerindeyse kaymak tabakasını Bize Özel için ayırmıştı. Kayıt, miks ve mastering süreci de kusursuza yakın ilerleyince, o hayalini kurduğumuz sound yaratılmış oldu
Albümde ilk olarak değinmek istediğim konu ismi. Albüm içerisinde birbirinden güzel ve farklı temada parça var. Peki albüme ismini veren parça “Bize Özel”in sizin için özelliği ne? Bu parça sizin için ne ifade ediyor?
Ozan Kotra: Son iki albüm hakkındaki eleştiriler canımızı sıkmıştı. Öyle bir albüm yapmalıydık ki hayal kırıklıklarını gidermeli ve grubun kaybolan ruhunu tekrar bulmasını sağlamalıydık. Birbirimizi 6-7 ay hiç görmedik. Konser ya da turne tekliflerini reddettik. Umut Kuzey “Hadi artık saçmalamayın. İnsanlara istediklerini verin” deyip, parayı da cebimize koyunca her şeye yeni baştan başlıyormuş gibi bir heyecanla stüdyoya girdik. Ben bu boşlukta solo albüm yapmıştım. Şarkı kalmamıştı elimde. Ata ve Çağatay da çok güçlü şarkılar getirmişti. Kendimi epey zayıf hissetmiştim doğrusu. Ben de madem diğerlerinde yeterince hit olabilecek şarkı var o zaman ben de daha serbest takılayım dedim. Albümün Flört karakterini tam anlamıyla yansıtmasını istiyorduk. Bu da yeni ve daha önce denenmemiş işler yapmak demekti. Baştan sona üç vokal söylenecek bir şarkı yazmak istiyordum. Çünkü Türkiye’de kendi jenerasyonumuzda bizden başka üç vokal yapan ya da yapabilecek, hatta üç solistli bir grup yoktu ve bu özelliğimizi yeni albümde forse etmeliyiz dedim. “Bize Özel”i yazmaya başladım. Gerek söz gerek armoni açısından çok zorluydu. Tam altı ay geceli gündüzlü uğraştım. Üç ses armoniyi Fuat Güner dört sese çıkarttı. İş daha da travmatik hâle geldi. Benim için gerçek bir cinnet hâliydi. Kayıt gününe dek her dakika her saniye “Bize Özel” ile uğraştım. Hatta bir ara öyle bunaldım ki “Bıktım bundan. Başka bir şarkı yazayım” dedim. Ata “Hayır buna devam et. Belki de bir başyapıt yazıyorsun” deyip beni gazladı. Çağatay da çok etkilenmişti ve yeni önerdiğim şarkıyı hiç önemsemediler bile. Sonunda bitti. Ata, vokal armonilerini yazdı ve şu anki hâlini aldı. Albüm bittiğinde, şarkının isminin tüm Flört müziğini ve dinleyicisini kapsayan bir isim olduğu fikri doğdu ve albümün ismi oldu.
Akdağ: Ozan intro’da duyduğunuz o arpeji çalmaya başlar başlamaz bu şarkının çok özel olacağına inanmıştım. Şarkı henüz ilk doğum sancılarını yaşıyordu ama kendine has bir atmosferi vardı. Bittiğinde umduğumdan da iyi bir noktaya geldi. Üç vokal için armonileme çalışmaları yaparken çok keyif aldım. Melodinin ana çizgisini Ozan seslendiriyor ama tek bir solistin olmadığı, bazen Çağatay’ın veya benim, bazen de üçümüzün birden öne çıktığı, özetle solistin Flört olduğu bir çoksesli kurgu üzerine gittik. Bu yönüyle de Türkiye’de daha önce denenmemiş, çok özgün bir şarkı oldu “Bize Özel”.
Albümde yer alan şarkıların sözleri, müzikleri ve düzenlemeleri size ait. Bu parçaların ortaya çıkış sürecinden biraz bahsedelim mi?
Akdağ: “Sivas’tan Çıkmış Yola”nın hikâyesini anlatayım. Annemle sahilde oturup sohbet ettiğimiz günlerden birinde, onun İstanbul’a nasıl geldiğini konuşuyorduk. “Tren mi, otobüs mü?” diye sordum. “Unuttum oğlum” dedi. Bu normaldi, çünkü yaklaşık 55 yıl önce başlıyor bu hikâye... Birden kafamda şarkının sözleri belirmeye başladı ve zamanla şu an duyduğunuz hâline geldi. Merhum babamın hikâyesini anlatan “Onun Adı Hasan” Flört dinleyicileri arasında ‘modern bir türkü’ olarak adlandırılıyor. Babamın hikâyesinin yanına annemi de eklemek, ikisi için de birer modern türkü besteleyerek, şarkılar aracılığıyla da olsa tekrar bir araya getirmek istemiştim. Flört grubu olarak, böyle anlamlı ve hayata dokunan işler yapmayı çok önemsiyoruz.
Kotra: Bence Flört müziğinin en önemli özelliği şarkıların gerçek hikâyeler olması. Sahtekâr şarkı yazarları değiliz yani. Dolayısıyla hangi şarkıyı dinliyorsanız her kelimesi hücrelerine kadar yaşanmışlık doludur.
Çağatay Kehribar: Şarkılar bazen tohum olarak gelir masaya, bazen bir fide. Hemen işe koyulup, tohumu eker, çimlendirir, büyütür, budar ve son hâline getiririz.
Bülent Ay: Başlangıç olarak repertuardaki eserlerin demoları ya da maket hâllerini dinleyerek ve küçük notlar alarak, albümün içinde nasıl tınlayacağına bakıyoruz. Yani bütünlüğe engel olmayacak şekilde, hikâyenin içinde yerini bulmaya ve onu doğru zamana koymaya çalışarak geçiyor bu süreç, Bence işin başı tempo ve ritim. Yani şarkının hızı, içinde yer alacak groovelar ve paternler.
Grup içerisinde ya da solo çalışmalarınızda nelerin müziğinizi etkilediğini merak ediyorum açıkça söylemek gerekirse. Müzikal anlamda neler besliyor sizi veya nelerden ilhamla yola çıkıyorsunuz?
Kotra: Şahsen bir şarkı yazarı olarak, hobilerimi işin içine katmayı çok seviyorum. İlgi alanlarım, şarkılarımın içinde kendini epey gösterir.
Akdağ: Belirli bir müzikal kaliteye ulaşmış hemen her türde işi dinlerim, ancak 1970’li yıllarda üretilen müziklere karşı özel bir hayranlığım var. Şarkı sözü yazımında ise önce yaşadığım gerçek deneyimler, sonra da okuduğum kitaplardan, izlediğim filmlere ve güncel olaylara dek her konu benim için ilham verici olabiliyor.
Kehribar: Beni etkileyen şey titreşim. Bu, örse vuran bir çekiç de olabilir, gölde yüzen bir ördeğin vaklaması da...
Ay: İnsanoğlunun doğadaki kuşlardan, arılardan, karıncalardan farksız olmadığı düşüncesinin temelinde, yeryüzünde size denk gelen, sizle uyum içinde olmaya bilmeden sanki imza atmış bir dostluğun, çevrenin ve evrenin etkisiyle, iyi günlerinizde olduğu gibi, kötü günlerinizden de sizi çekip çıkaran bu olaylar silsilesinde, müzikal yolda edindiğimiz bütün tecrübeler yine insan temellidir. Bir kuş ne kadar değişik tohumları bir araya getirip onu doğaya, yani sahibine iade ederse, renkliliğin dik âlâsını yaşıyor toprak ana. Biz müzisyenler de böyleyiz. Ailemiz, dostlarımız ve meslektaşlarımızla yaptığımız bu önemli kilometreler, kişisel tecrübemizin, yani yelpazemizin genişliği ve çok renkliliği adına bizleri besleyen en önemli unsurlardır.
Bize Özel’deki tüm parçaların belli bir tadı farklı birer hikâyesi olduğu çok belli. Ancak beni en etkileyen “Kehribarım” ve “Hayırdır Birader” oldu. Sizin için de ayrı yeri olan parça ya da parçalar hangileri?
Kehribar: Şarkı olarak ayıramayacağım ama sekizinci albüm olarak Bize Özel’in bende ayrı bir yeri var.
Akdağ: “Yol Aldım” gerek atmosferi gerekse yerelden evrensele uzanan müzikalitesiyle beni çok etkiliyor. “Durmadan” ise sakince başlayıp giderek gelişen o progresif havasıyla, grup üyesi kimliğimi bir yana bırakarak söylüyorum, bir müzik dinleyicisi olarak “beni alıp götürüyor.”
Kotra: Bu albümdeki her şarkıyı çok seviyorum. “Sivas’tan Çıkmış Yola”, “Durmadan”, “Yol Aldım” hepsi birbirinden değerli eserler. Böyle bir işin parçası olmak benim için çok mutluluk verici. “İyi ki bir Flörtüm” dediğim albüm.
Bize Özel’in sizin için melodik açıdan bugüne dek en çok yerlilik içeren albümünüz olduğunu belirttiniz. Bu “yerlilik” mevzusunu biraz açalım mı? Sizlerin açısından bu albümün farkı nedir?
Kehribar: Yaptığımız aslında işin temeline inecek olursak, birtakım enstrümanlarla havayı titreştirip buna maruz kalan insanlara bir duygu yaşatmak. Her toplumun birlikte yaşamaktan dolayı oluşan, ortak hoşlandıkları tınılar vardır. Siz de bunun bir parçası olarak kendi hoşlandığınız tınılarla bunları harmanlayabilirseniz, herkesin daha kolay algılayabileceği yeni melodiler ve şarkılar ortaya çıkar. Bize Özel albümü bence bunun iyi bir örneği.
Akdağ: Yerlilik sadece melodilerde değil, enstrüman aranjeleri ve sound seçimlerinde de kendini gösteriyor. Yıllardır geliştirmekte olduğumuz sound anlayışımız içinde, analog synthesizer tonları ve bunların Türk rock müziğine özgü kullanımı da vazgeçilmez bir yer tutuyor. Üretimlerini saygıyla dinlediğimiz ustalarımız yıllar önce bu işin temellerini atmış ve uzun deneyler sonucunda bize belirli bir miras bırakmışlar. Bize Özel’in modern bir Türk rock albümü olmasını, aynı zamanda köklerle bağı olmasını, geçmişin doğrularını da içinde barındırmasını çok istiyordum. “Yol Aldım” şarkısının finalinde duyduğunuz synth solo 1977 Japonya üretimi bir synthesizer’la çalındı, ancak dinlerken size Anadolu yollarında kaval çalan bir çobanı hayal ettirebilir. Gözünüzü kapatıp müziği dinlediğinizde, kafanızın içinde buralara ait manzaralar oluşuyorsa, şarkı sözlerinde anlatılan o içsel yolculuğu betimleyebiliyorsa, amacınıza ulaşmışsınız demektir.
Albümle birlikte albümün ilk klibi de yayımlandı. İlk klip için “Kehribarım” parçasını seçmenizin özel bir nedeni var mı?
Kotra: Şarkıların hiçbirini birbirinden üstün göremedik. İşin kolay yolu şuydu: Biz albümü kaydettik. Gerisini yapımcımız Umut Kuzey ve Özlem Özbakan düşünsün, dedik. Umut stüdyo çalışmalarında “Kehribarım”a fetiş şekilde saplandı. “Tamam, klip parçasına sen karar vereceksin” dedik. Düşünmedi bile. Ticari kafayla değil amatör ruhla karar verdi ve bu işi daha da romantik hâle getirdi. Albüm zaten tutacaktı. Hangi şarkıyla çıkacağımızın aslında hiçbir önemi yoktu.
Kehribar: Aynen Ozan’ın dediği gibi oldu.
20 yılı aşkın zamandır bu sektörün içinde bulunan bir grup olarak müzik dünyasındaki gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Size göre bu zaman zarfı içinde Türkiye’de rock müzik nasıl bir gelişim, değişim gösterdi?
Akdağ: Son 20 yılda Türk rock müziği belirli konularda aşama gösterdi. 90’lı yıllarda rock barlarda sahne alan gruplar 2000’li yıllarda kitlesel festivallerde boy göstermeye başladı. Türkiye’de rock müziğin ana akım türlerden biri hâline gelişine tanık olduk. Rock müziğin kendi içindeki çeşitliliği de arttı, alt türlerle zenginleşti, internetin yaygınlaşması ile alternatif denemeler de kendine dinleyici bulmaya başladı. Bu, madalyonun bir yüzü. Diğer yüzü biraz farklı. Türk rock müziğinin temellerini atan ustaların gösterdiği bazı hassasiyetleri günümüzde mumla arar olduk. Şarkı üretiminde melodi unsuru çok zayıfladı, uzun yıllar hafızalarda yer edecek özgün melodi yaratma çabalarını pek seyrek görüyoruz. Sadece bizde değil, tüm dünyada var bu sorun. Ancak bize özgü bir problem daha var ki, o da kendi dilimizde şarkı söylemenin temel prensiplerinin de unutulmuş olması... Üzülerek söylemeliyim ki, yeni işleri dinlerken şarkının ne anlattığını çözemediğim anlar oluyor ve şarkı sözlerini açıp okumak zorunda kalıyorum. Çünkü kelimeler net anlaşılmıyor. Bir başka temel problem de yapılan işlerin birbirine benzemeye başlaması. Tutulan bir sound varsa, diğer bazı şarkıcı ve grupların da aynı yola girmesi. Oysa rock müzikte - aslında sanatın her alanında - esas olan özgünlüktür. Hiç bilmediğiniz bir The Doors şarkısı başladığında, “Acaba bu The Rolling Stones mu?” demezsiniz, çünkü The Doors karakteri çok belirgindir. Barış Manço ile Erkin Koray ya da Cem Karaca ile Fikret Kızılok arasında da çok net farklar vardır. Müziklerine kendi imzalarını atabilmişlerdir. Kendine bir çıkış arayan tüm genç müzisyenlere naçizane tavsiyem, olabildiğince özgün olmaya çalışmalarıdır.
https://www.youtube.com/watch?v=59bQ0iXBqiw
Böylesine dolu dolu bir albümle sevenlerinizin karşısına çıkmanızdan anladığım kadarıyla pandemi dönemi çoğunluğa nazaran sizin için daha verimli geçmiş. Siz bu dönemi grubunuz ve bireysel açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu zamanın size etkisi nasıl oldu?
Kotra: Ben Flört'ün bize kattıklarını pandemi döneminde başka bir gözle gördüm. Konser vermedik ama gerek telifler gerek eski albümlerin sözleşmelerinin bitip yeni sözleşmeler yapmakla ya da yeni albüm projesiyle mali olarak çok sıkıntı çekmedik. Az sayıdaki şanslı zümredendik ve pandemi döneminde sürekli çalıştık. Ata Akdağ'ın dediği gibi: “Zaman boldu ve belki de gereğinden fazla özendik.”
Kehribar: Grup olmanın en güzel yanlarından biri, beraber kol kola yol yürümektir. Düşen ya da tökezleyen olursa, diğerleri yükü alır ve denge hemen sağlanarak yola devam edilir. Beraber 20 yılı devirdik. Bu süreçte çok şey yaşadık. Pandemi umarım bu yaşadıklarımızın bitirme ödevi olur. İyi bir sınav verdiğimizi düşünüyorum.
Umarım bugünler geçecek ve konserlerde birlikte olacağımız zamanlar gelecek ancak o zamana kadar çevrim içi olarak etkinlikleriniz olacak mı? Gelecek projelerinizden biraz ipucu verebilir misiniz?
Kotra: Albüm tahmin ettiğimiz gibi beğenildi. Çıkışından sonraki ilk 16 saat içinde tüm radyolarda çalmaya başladık. Listelere girdik. Şimdilik bunun ilk coşkusunu yaşıyoruz. Son tecrübelerimize bakınca, gelecek için plan yapmak artık bana çok geri zekâlıca geliyor. Bize sevgi ve saygı duyan, bizimle kenetlenmiş ve hiçbir şeyden kaçınmayan bir yapımcımız ve her şeyimizi çekip çeviren, kimi zaman bir anne, kimi zaman bir abla olan bir menajerimiz var. Doğrusu Flört yumuşak yastıkların üstünde oturmayı hak etti bence ve John Lennon’un dediği gibi “Yumuşak yastıkların üstünde oturmak çok daha iyidir.”
Kehribar: Pandemi sürecinde Bizel Özel albümü haricinde, ilk albümden “Balon”, ikinci albümden “Şakalar” ve “Mutluyuz” şarkılarını canlı hücum kayıt çalıp aynı anda videolandırarak kendi YouTube kanalımızdan paylaştık. Görünen o ki bu süreçte pek de oturduğumuz söylenemez.