Nora Fingscheidt yönetmenliğindeki Alman yapım Systemsprenger (Oyunbozan) küçük bir kız çocuğunun yardıma muhtaç hikâyesini anlatıyor. 38. İstanbul Film Festivali’nin dikkat çekenleri arasında yer alan film aynı zamanda Alman sosyal devletine bir bakış sunuyor.
Bu sene çok fazla film yakalayamadığım İstanbul Film Festivali’nde ne mutlu ki doğru atış yapabildim. Bir Alman filmi izleyecek olmanın heyecanı beni yanıltmadı ve bende büyük etki uyandıran Systemsprenger’ı (Oyunbozan) izleme şansı yakaladım. Dünya prömiyerini 69. Berlin Film Festivali’nin Ana Yarışma Bölümü’nde yapan ve iki ödülle festivalden dönen Systemsprenger, aynı zamanda Sofya Film Festivali’nden de En İyi Yönetmen ödülünü aldı. Nora Fingscheidt yönetmenliğindeki Alman yapımı film, tam bir baş belası olan ve aynı zamanda da onu bu hâle getirenin hayat olduğunu gördükçe üzüldüğümüz minik bir kız çocuğunun hikâyesini anlatıyor.
Hayata karşı öfkesi kendinden büyük olan dokuz yaşındaki Benni (Helena Zengel) -aslında her kız çocuğunun birinci önceliği olduğu gibi- tek derdi annesiyle (Lisa Hagmeister) olmak olan bir çocuktur. Ancak hayat, “sistem” buna izin vermez. Çocukluğunda karşılaştığı şiddet sebebiyle büyük bir travmaya sahip olan Benni, en basit olaylar karşısında bile geçirdiği öfke krizleriyle, kendine ve çevresine verdiği zararla tam 27 sosyal güvenlik kurumundan atılmayı başarmıştır. Annesiyle yaşayamamasının sebebine gelecek olursak -hikâyenin en üzücü açmazlarından- en yakını olan annesinin bile Benni’den korkması noktasına ulaşırız. Elini taşın altına koymak istemeyen anne, evdeki diğer iki çocuğunun da etkilenmesini istemediğini belirterek Benni’ye sahip çıkmaz. Benni’ye iyi gelmediği her hâlinden belli olan arkadaşından ise çocuğu için vazgeçmeyi göze alamaz.
Annesi tarafından istenmeyen, kurumlarda çıkarttığı olaylar sebebiyle kovulan, koruyucu ailelerle anlaşamayan Benni, tek derdi sevgi olan bir çocuk için tahmin edilemez zorlukta bir hayat mücadelesi verir. Dokuz yaşındaki bir kız çocuğu için oldukça güç yaşam şartlarına sahip olan karakterin hayatını düzene sokmak için devletin verdiği mücadele ise tam anlamıyla şok edici olabilir. “Bu çocuk Türkiye’de olsa sokaklarda harap olmuştu” yorumunu yapmadan geçemeyeceğimiz filmde devlet bu küçük kız çocuğunun hayatını düzene sokmak ve onun bir yerde mutlu yaşamasını sağlamak için usanmadan çabalar. Öyle ki Benni’nin hayatının nasıl devam edeceği konusunda sık sık 8, 10 kişinin katıldığı toplantılar düzenlenir. Bu toplantıların sonunda her defasında farklı bir alternatif denenir. Ancak temelinde kusursuz işlediği görülen Almanya sosyal devlet sisteminin her olaya çözüm getirip getiremediği ise akıllarda soru işareti olarak kalır.
Benni’nin hassas noktası yüzü. Yüzüne dokunan birine karşı onu öldürecek kadar sinirlenebiliyor. Çocukluğunda geçirdiği travmatik bir olay sebebiyle böyle olan Benni sık sık bu hassas noktası sebebiyle sinir krizleri geçirip çevresine saldırıyor. Okulda farklı olduğu için arkadaşları tarafından dışlanıyor, sosyal kurumlarda çıkarttığı sorunlar yüzünden istenmiyor, koruyucu aileler onunla başa çıkamıyor ve annesi ondan korkuyor. Tüm bu kaosun içinde Benni en masum hâliyle sadece annesini isteyen bir kız çocuğu olarak yüreğimizi burkuyor.
Tüm kaosun ortasında Benni’nin okula gidip gelmesi konusunda kendisine eşlik eden refakatçi (Albrecht Schuch) ona yaklaşımıyla bir şeyleri değiştirmeyi başarıyor. Benni’nin yardım çığlıklarını duyan nadir kişilerden oluyor ve kendi kurallarıyla onu tam anlamıyla ehlileştiriyor. Ancak ebeveynin açlığıyla boğuşan Benni refakatçisini babası yerine koymak isteyince bu ikilinin de aralarına mesafe koyması gerekiyor.
Film senaryosu kurgusu ve oyunculuklarıyla tam anlamıyla iki saat boyunca ekrana kilitliyor. Benni’nin karakterini çözdükten sonra verebileceği tepkileri bilirken filmi izlemek diken üzerinde bir seyre sebep oluyor. Yapacaklarının bir limiti olmadığını bildiğimiz Benni bazı anlarda yüreğimizi ağzımıza getiriyor. Baştan sona mükemmel performansıyla hayran bırakan küçük oyuncu Helena Zengel karakteri her zerresine kadar yaşıyor. Geçirdiği öfke krizlerindeki şeytani ifadesiyle de ona gerçekten üzüldüğümüz anlardaki bakışlarıyla da kendisine hayran bırakıyor. Alman yönetmen Nora Fingscheidt’in bu ilk uzun metrajlı filmi olan Systemsprenger bir ilk film için oldukça iddialı ve sarsıcı. Bu denli nabzı yüksek bir filmin sonunun havada kalması ise izleyicide bir tamanlanmamışlık hissi uyandırıyor. Film tamamlansaydı bunu yüreğimiz kaldırabilir miydi o da meçhul. Güçlü bir çocuk oyuncu performansı, Alman sosyal hizmetlerine bir bakış ve nefes nefese bir film için Systemsprenger kesinlikle izlemeniz gereken filmler listenizde olmalı.