Frieze'e paralel olarak gerçekleşen ilk Türk çağdaş sanat fuarı CONTRA'yı düzenleyen ajans Grid'in direktörlüğünü üstleniyorsunuz. CONTRA bu yıl büyük merak uyandırdı, nasıl bir fuar süreci geçirdiniz biraz anlatabilir misiniz? Fuara tepkiler nasıldı?
Contra’nın bizim için de Türk çağdaş sanatı için de önemli olmasının nedenlerinden biri; ilk defa bir Türk fuarının uluslararası bir alanda gerçekleşiyor olması. Projenin en heyecanlı tarafı buydu bizim için. Bizim oradaki amacımız farklı disiplinlerden yer verdiğimiz yirmi genç sanatçının tanınırlığını sağlamaktı. Çünkü yurt dışında Türkiye’den sadece genelde bilinen birkaç galerinin sanatçıları tanınıyor, halbu ki Türkiye’de genç ve sanatı daha Avrupai tarzda olan birçok çağdaş sanatçı bulunuyor, fakat bunlar hiçbir şekilde tanınmıyor.
Sanat fuarları, sanat dünyasının içinde bambaşka bir dünya. Büyük sanat fuarlarında o şehirde yüze yakın galeri bir araya geliyor, fakat bu galerilerden yalnızca bir iki tanesi Türk oluyor. Türkiye’de sanatın patlamasıyla ilgili bir sürü yorum yapılırken, yurt dışına çıktığınızda durumun aslında tam olarak o şekilde olmadığını görüyorsunuz. Bu gidişatı bozmak uzun zamandır kafamızda olan bir şeydi, en sonunda böyle bir adım atarak bu projeyi gerçekleştirdik. Çok da olumlu tepkiler aldık, hatta projede bulunan sanatçılara yabancı galeriler bağlamaya başladık.
Gelecek yıl için Contra'nın planları nelerdir?
Gelecek yıl için planlarımız arasında; Contra’yı tek bir mekânda tutmayıp, çeşitli sanat merkezlerinde dolaştırmak var. Henüz kesinleşmedi ama büyük bir ihtimalle önümüzdeki yıl duraklarımız arasında Brüksel olacak gibi gözüküyor. Amsterdam, Berlin ve Paris’te de mekân arayışlarımız sürüyor.
Grid Festivali'nin Türkiye'deki dijital tasarım fuarı konusundaki bir açığı kapattığı kuşkusuz. Grid Festivali nasıl ortaya çıktı biraz anlatır mısınız?
Kurye Video on bir senedir var, Grid ise daha kurumsal projeler, seminerler gibi etkinlikler için açtığımız bir ajans oldu. Hem yurt dışı hem yurt içi trendlerini takip etmeye çalışıyoruz. Dijital kültür arttıkça ve Türkiye’de de etkisini göstermeye başladıkça birçok yetenekli ama dünya trendlerinden haberdar olmayan tasarımcılar olduğunu fark ettik. O yüzden sektör profesyonellerinin gelip portfolyolarını sundukları bu seminerleri yapmaya başladık. İlk Barselona çıkışlı Off İstanbul’u getirdik. Dijital kültür alanındaki en büyük festivallerden birisinin İstanbul edisyonunu yaptık. Festivale reklamcılardan sanatçılara mimarlardan öğrencilere kadar oldukça geniş bir kitlenin katılımı oldu, bu sayede sektörde nasıl bir açık olduğunu da görmüş olduk. Grid’i TED konuşmalarının sadece kreatif alanda yapılan bir versiyonuna benzetebiliriz.
Festivalde ağırlıklı olarak dijital var, çünkü bizim olayımız dijital tasarım ağırlıklı. Onun için de alt başlığı Digital Culture and Moving Image Festival ama her sene bu komüniteyi etkileyen, dijital camiada saygı duyulan ama daha eski tekniklerle çalışan bir iki kişiyi de festivale dahil etmeye çalışıyoruz. Ortalama her sene on beş, yirmi konuşmacının olduğu bir festival olarak devam ediyor. Grid bu sene sonbaharda gerçekleşecek ve ardından amacımız bu projeyi de yurt dışına çıkartmak. İstanbul dışında Londra kesin gibi gözüküyor, üçüncü bir şehir arayışımız da devam ediyor. Bu seneki etkinlikte de yine hepsi Türkiye’ye ilk defa gelen, insanlara en çok ilham ve heyecanı veren isimleri seçtik.
Projeleriniz arasında bir de Pop - Up var. Pop Up'da tek gecelik sergilerle karşılaşıyoruz. Sanatçının canlı çizim performansına tanık olunabilecek interaktif sergi fikri nasıl çıktı ortaya?
Biz çok fazla dijital işler yapıyoruz, dijital sanat ve tasarım odaklıyız. Pop Up biraz kişisel zevkimizden dolayı ortaya çıktı. Türkiye’de de yurt dışında da Street Art’ı takip etmeye çalışıyoruz. Hatta ufak ufak koleksiyonunu da yapmaya başladık. Çok fazla dijital etkinlik gerçekleştiriyoruz bir de analog bir etkinliğimiz olsun istedik. İlkini Hollanda konsolosluğuyla birlikte geçen bienalin açılış partisi olarak yaptık. Ardından bir video yapıp internete yükledik ve bununla birlikte yurt dışındaki sanatçılardan katılım talebi gelmeye başladı. Bu sayede canlı performansa dayalı pop-up etkinlikler yapan bir oluşum olmadığını fark ettik. Bunu fark edince de bunun da bir ihtiyaç olduğunu görüp devamını getirmeye karar verdik ve bugüne kadar sekiz edisyonunu yaptık. Bu seneki Pop-Up Haziran’da olacak.
Fikir nasıl çıktı diye düşünürsek; bizim ekip olarak bu festivalleri yaparken önemsediğimiz şey kurumlardan ziyade sanatçıyı ve sanat eserini ön plana çıkartmak. Pop-Up’ta da önemli olan bu, sanatçının sanat sürecine insanlar dahil olabilsin istedik. Bazen üç, beş saat süren bu çalışmalar süresince izleyiciyle sanatçı arasında bir etkileşim de oluyor. Soru soranlar, fikir verenler oluyor ve sanatçı bazen izleyiciden aldığı feedback’lerden de yararlanıyor.
Bizim amacımız yapılan işe ve sanatçıya odaklanılması oldu her zaman, zaten Kurye ismi de oradan çıktı. İlk manifestomuz ‘video sanatının küratörlere değil kuryelere ihtiyacı var’dı. İşi sanatçıdan alıp izleyiciye ulaştırmak, sadece bir aracı olmak, işten kendini ön plana çıkartarak faydalanmamak her zaman en önemli hedefimiz oldu. On bir sene önce Kurye’yi kurarken taşıdığımız bu kaygı ve amaçlar hâlâ yaptığımız her işte görülüyor. Şu an yaptığımız Red Bull Art Around projesinde de amacımız; sanatı galerinin dışına çıkartmak ve daha geniş kitlelerle buluşturmak, daha ulaşılabilir olmasını sağlamak.
Ve bir de bildiğim kadarıyla son projeniz olan Plug In var. Contemporary İstanbul'un en dikkat çeken ve merak edilen bölümlerinden biri olan Plug In fuara kesinlikle yeni bir soluk kattı. Plug In fikri nasıl doğdu?
Contemporary İstanbul bizim önceden de ilişkimiz olan bir kurum. Plug In başta çok basit bir fikir olarak ortaya çıktı, “siz bize bu sene bir video sergisi yapın” dediler. Biz de video sergisi yapmaktan artık biraz sıkıldığımız için daha büyük bir alanda dijital sanat yapmak istedik. Böylece fuar içinde bir fuar yapmaya karar verdik. Diğer kısımlardan tamamen farklı olan bir yeni medya fuarı olsun istedik. Böylece üç ay gibi kısa bir zamanda projenin ismini, logosunu oluşturup, sanatçı seçiminden stand yerleşimine kadar her aşamasında rol aldık.
‘Contemporary İstanbul’un içinde oraya ayrı bir kimlik kazandırabilecek ne yapılabilir?’ diye düşünerek, mümkün olduğunca insanları içine çeken bir şeyler oluşturmaya çalıştık. Çünkü genelde fuarlarda video küpler oluşturuluyor, işleri küçük odaların içinde tamamen kopuk olarak seyrediyorsunuz, hatta bazen insanlar o odalara girmeye çekiniyorlar bile. Şu an devam eden ilk ve tek dijital sanat fuarını yarattık. Yeni medya sergilemek üzerine tasarlanmış ve normal sanat fuarı parametrelerini önemsemeyip, o sanatı olabildiğince iyi sergileyip ön plana çıkartmayı dert edinen bir format oluşturduk. ‘Yeni medyayı insanlarla nasıl yakınlaştırırız ve nasıl öğretiriz?’i sorguladık. Hatta konuşmaları da ayrı bir salonda değil fuar alanının ortasında gerçekleştirdik, insanlar bu sanatla alakalı ne olduğuna, nasıl sergilendiğine dair direkt bir fikir sahibi olabilsin istedik. İlk sene insanlar ‘bunu satın alan mı var?’ diye sorarken, ikinci sene hiç bu soruyla karşılaşmadık. Bu bile önemli bir gelişme. Biz ilk seneler için koyduğumuz hedeflerin hepsine ulaştık.
Yeni medya sanat akımının en önemli öncülerini çağırdık bu fuar için. Sadece videolardan oluşan bir şey olmasını istemedik, çünkü bu yurt içinde de yurt dışında da genelde bu şekilde oluyor. Interaktif işleri de “code base” işleri de mekanik yerleştirmeleri de, yani bu sektöre dair üretilen ne varsa hepsinin en az birer örneğini getirdik.
Ve son olarak da buluşma sebebimiz Red Bull Art Around'a gelelim. Serginin küratörleri olarak karşımıza çıkıyorsunuz. Red Bull Art Around’u henüz duymamış olanlar için kısaca açıklayabilir misiniz?
Red Bull ekibiyle birlikte ortaya çıkarttık bu projeyi. Özellikle gençlerin yoğun olarak zaman geçirdiği bir bölgede farklı disiplinlerden sanatçıları bir araya getirmek istediklerinden bahsettiler bize, kamusal alanda riskler alarak çalıştığımızı bildikleri için de bizimle çalışmayı tercih ettiler. Böylece proje yavaş yavaş şekillenmeye başladı ve spot nokta olarak Karaköy seçildi. Projenin en önemli noktalarından biri; ‘burada büyük bir değişim yapacağız’ gibi bir iddiamızın bulunmaması. Çünkü Karaköy zaten hareketli, değişken bir yer. Biz burada sanat eserlerini öyle bir yerleştirmeli ve sanatçıyla izleyiciyi öyle bir şekilde buluşturmalıyız ki insanlar her gün geçtikleri gündelik yoldan geçerken bir anda sanatla karşılaşmalılar. Kısacası; kaotik düzenin içinde güzel karşılaşmalar yaratmayı istedik. Bu projenin en güzel taraflarından birisi sekiz ayrı disiplindeki sanatçının bir araya gelmesi. Projede yeni medyadan videoya, ses enstalasyonundan resme, heykele kadar uzanan geniş bir yelpaze var.
Sanatçılar genellikle bitirilmiş işlerine sponsor bulabiliyorlar, iş üretmeleri için gençleri motive eden bir şey yapılmıyor. Red Bull aslında gençlerin yeni işler yapmasına destek oldu bu projeyle. Bu projedeki tüm işler ya yeni olacak ya da eski işlerin yeni versiyonları olacak. Hiçbiri daha önce Türkiye’de sergilenmemiş işler olacak yani.
Proje kapsamındaki mekan-eser yerleştirilmelerinde neler gözetildi?
Fransız geçidi Karaköy’de her şeyin merkezinde bir yer olduğu için orası aslında bir nevi mecburi bir seçim gibi oldu. Aynı zamanda Fransız geçidi değişim hareketin başladığı merkez yer, ilk olarak geçidin çevresindeki kafeler değişmeye ve ilgi çekmeye başladı. Alan olarak daha geniş olması ve herkesin geçeceği bir yer olması nedeniyle en büyük iki eseri buraya yerleştirmeye karar verdik. Ozan Türkkan’ın işi oldukça büyük bir yerleştirme ve izleyiciyle de en çok fiziksel temas gerektiren bir iş olduğu için geçit o iş için çok uygundu. Mehmet Ali Uysal’ın Neon işi de orada olacak.
Volkan Kızıltunç’un işi binlerce saatlik bir birikimden kurgulanmış aile hikayelerinden oluşan bir video. O iş için de bir mağazanın uygun olacağına karar verdik, Mae Zae bir tasarım mağazası, içerisinde takılar kıyafetler birçok tasarım obje var bu nedenle biraz ev gibi. O karışıklık Volkan’ın işine çok iyi yansıdı.
Diğer işlerinde ise biraz işin sergilenmesi açısından fiziksel olarak uygun olan yerleri seçtik. Selçuk Artut’un işi interaktif bir iş olacağı için kendine özel ayrı bir alanı olması çok önemliydi. Nove’nin bir balkonunu kapadık onun için. Sokak sanatçılarından Furkan Nuka Birgün ve Cins var. Furkan için büyük bir billboard’u seçtik. Billboard da enteresan bir kullanım alanı Türkiye’de çok fazla örneği olmayan bir iş. Furkan aynı zamanda projenin afişlerini de tasarlayan kişi, bir de proje için karikatür bir Karaköy haritası çıkarttı. Cins ise Türkiye’de en çok tanınan sokak sanatçılarından biri olmasına rağmen Karaköy’de hiç işi yok, genelde Kadıköy’deki işleriyle tanınıyor. Bu nedenle onun için büyük bir bina ayarladık.
Proje kapsamında bir açılış etkinliği olacak, Red Bull Music Academy Dj’leri Wom’da canlı bir performans sergileyecekler. Bu da projedeki tüm diğer işler gibi davetliler dışında herkesi işin içine dahil edecek bir etkinlik.
Fuarın genç bir kesime hitap ettiği muhakkak, Karaköy’deki kültür sanat dönüşümünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şehir böyle bir organizma her üç, beş senede bir yeni bir mahalle ön plana çıkıyor ve kalabalıklaşıyor. Önce küçük bir kesim, sonra neredeyse tüm şehir oraya akıyor, tüm şehir oraya akınca ilk giden küçük kesim oradan ayrılıp farklı bir mekân belirliyor ve böyle böyle sürekli bir değişim oluşuyor. Çok farklı kesimlerden insanlar var Karaköy’de. Atölyelerini burada açan tasarımcılar, moda diye buraya gelenler, her ne kadar azalmış gibi gözükse de Karaköy esnafı, liman ticareti içerisinde olan kişiler, turistler vs çok fazla bir hareketlilik var. Bu proje için de heyecanlandırıcı bir etken.
Not: Red Bull Art Around; Ali İbrahim Öcal, Cins, Furkan Nuka Birgün, Lakormis ve Ham, Mehmet Ali Uysal, Ozan Türkkan, Selçuk Artut ve Volkan Kızıltunç’un farklı disiplinlerde üretilmiş sekiz eseri ile 5-12 Mayıs tarihlerinde Karaköy’de gerçekleşecek. Proje kapsamında Wom, Nove, Ops Cafe, Mae Zae Tasarım Mağazası, Fransız Geçidi, Murakıp Sokak, Mumhane Caddesi ve Kemankeş Caddesi‘nde görsel ve işitsel enstalasyonlar, neon enstalasyonlar, videolar, resim ve illüstrasyon çalışmaları yer alacak.