!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin Hit Filmler bölümü evrim geçirip Galalar bölümüne dönüşse de yine de festivalin vitrini işlevini sürdürüyor. Bu yıl ‘vitrine’ Oscar ile flörtleşen, festivallerde yoğun ilgi gören, memlekete gelse de izlesek dediğimiz 23 film var. Dileyen, vakti olan 23’ünü de izleyebilir. Ama bir seçkiye ihtiyaç duyanlar için işte 10 filmlik liste!
Sen Benimsin (A Bigger Splash)
İtalyan sinemasının yıldızı parlayan yönetmenlerden Luca Guadagnino, bizde Benim Adım Aşk filmiyle ve oyuncu Tilda Swinton’a olan hayranlığı ile tanınıyor. Ama Walter Fasano ile çektiği Bertolucci’den Bertolucci belgeselini de yabana atmamak gerek. Yönetmen, Jacques Deray’ın klasiği Sen Benimsin (La Piscine) filminden ilham aldığı Sen Benimsin (A Bigger Spash) ile karşımızda. Deray’ın filmi gibi Guadagnina da Sen Benimsin’de ilişkilerinde heyecanını yitirmiş bir çifti mercek altına alıyor. Çift huzurlu bir tatil yaşarken kadının eski sevgilisi, kızıyla birlikte onları ziyaret ediyor. Eski defterler açılıyor, flörtleşmeler ve pek tabii kıskançlıklar da başlıyor. Sonrası sinemada! Guadagnino bir yeniden çevrime mi imza attı yoksa yeni bir yorum mu getirdi onu izleyip göreceğiz.
Yeniden Başla (Demolition)
Kanadalı yönetmen Jean-Marc Vallee’nin, C.R.A.Z.Y. ile 10 yıl önce İstanbul Film Festivali’ne konuk olarak geldiğinde bu kadar ilgi gören bir yönetmen olacağını tahmin etmek zordu. Ama Genç Victoria, Ruh Eşim, Sınırsızlar Kulübü ve sonrasında Yaban ile yoluna düşe kalka devam ediyor. Son iki filmiyle, iki oyuncu Matthew McConaughey ve Reese Witherspoon’un farklı bir şekilde yıldızını parlattı. Sırada Yeniden Başla’da başrol oynayan Jake Gyllenhall mu var diyeceğiz ama onun zaten yıldızı parlak! Filmde karısını kaybettikten sonra hayata küsen bir adamın, bir mektup arkadaşlığı ile yeniden yaşama tutunması anlatılıyor. Bakalım kim kimin yıldızını parlatmış. !f’in kapanışında (Film kapanış filmi) anlayacağız.
Masumiyet Müzesi (Innocence Of Memories)
Nobel Ödüllü yazarımız Orhan Pamuk şu sıralar yeni romanı Kırmızı Saçlı Kadın ile gündemde. Ama, dünya prömiyeri Venedik Film Festivali’inde yapılan Masumiyet Müzesi filminin Türkiye prömiyeri de başka bir heyecan vesilesi. Grant Gee’nin çektiği belgesel, aslında Masumiyet Müzesi adını taşısa da kitabın ya da müzenin belgeseli değil. Bir yazarın sevdiği ve eserlerinde işlediği şehriyle ilişkisi üzerine. Elbet Masumiyet Müzesi, kitap ve müze olarak kilit bir görev yükleniyor ama yine de yazar-şehir-edebiyat üçgeninde bir belgesel. Kaçıran üzülür!
Aşk 3D (Love 3D)
Huzursuz etmek Gaspar Noe’nin işi. (Zaten sinemaya böyle yaklaşan kaç yönetmen var ki!) İnsanların sinir uçlarına dokunmayı ve tartışma yaratmayı seviyor. Şimdiye kadar bu tartışmalardan dişe dokunur bir sonuç çıkmadı ama yine de Noe tartışma açma özelliğini koruyor. Cannes’ın ilgi odağı filmlerinden biri Aşk 3D de tartışılma potansiyelli yapımlardan. Aşkı duygusal bağlamından ziyade cinselliğin bağlamında anlatmayı, daha doğrusu ilişkilerin üzerindeki ‘yorganı kaldırmayı’ tercih ediyor. 18 yaş sınırı olan filmin cesaretine diyecek yok! Aylardır katıldığı festivallerde ilgi odağı olmayı başardı. Lakin Lars von Trier’in Nymphomaniac’ı gibi tartışmalar henüz bir sonuç çıkmadı. Tartışma sırası film !f İstanbul’da gösterilecek olması vesilesiyle bizde! İzleyip tartışalım!
Suikastçı (The Assassin)
Yönetmenin adı yetiyor aslında filmi izlemek için: Acılar Kenti, Cafe Lumiere, Kukla Ustası gibi klasikleri çeken Tayvanlı Hou Hsiao-Hsien’den bahsediyoruz. En son Kırmızı Balonun Yolculuğu filmini yönetmişti. Dokuz yıl sonra Suikastçı ile karşımızda. 9. yüzyılda Çin’de geçen film, dünya güzeli bir kadının, küçükken sevdiği adamı öldürme görevi verilmesiyle yaşadıklarını anlatıyor. Tarihi fonda geçen, stilize aksiyon sahnelerinin bol olduğu epik filmlerden biri elbet değil Suikastçı. Suikastçının içindeki dönüşüme bakan bir film. Gidilir ve izlenir net!
Ormana Doğru (Into The Forest)
Teknolojiye bu kadar bağımlı hale gelen insanlığın, elinden elektriği alırsanız ne olur? Edebiyat uyarlamalarına düşkün yönetmen Patricia Rozema Ormana Doğru’da, Jean Hegland’ın aynı adlı romanının kılavuzluğunda, iki kız kardeşin yaşadıkları üzerinden bu sorunun cevabını arıyor. İki kız kardeş orman içindeki evlerinde yaşarlarken birden elektrikler kesiliyor ve bir daha gelmiyor. Elektriksiz hayata alışma macerasıyla kardeşler hem birbirlerini hem de teknolojik imkanlarından yoksun doğal hayatı keşfetmek zorunda kalıyorlar. Ellen Page ve Evan Rachel Wood’un başrolde oynadığı film !f’in merak edilen yapımları arasında öne çıkıyor.
İşte Bu Her Şeyi Değiştirir (This Changes Everything)
No Logo: Küresel Markalar Hedef Tahtasında, Şok Doktrini kitaplarıyla küreselleşmenin dibine dinamit yerleştiren gazeteci ve aktivist Naomi Klein İşte Bu Her Şeyi Değiştirir kitabında, iklim değişikliği ile kapitalizm ilişkisini ele alıp bununla ilgili mücadeleyi anlatıyordu. Klein’in eşi Avi Lewis bu mücadelenin belgeseliyle karşımızda. 89 dakikalık belgesel ‘dünya alarm veriyor ey insanlık’ derken şu anki haliyle ‘kapitalizmin’ de sürdürülebilir olmadığını savlıyor.
Yolun Sonu (The End Of The Tour)
2008’de intihar ederek yaşamını sonlandıran ABD’li yazar David Foster Wallece’ın dünyasına çağıran bir film Yolun Sonu. Infinite Jest romanıyla adı efsaneleşen (bildiğim kadarıyla Türkçeye çevrilmedi) yazar ile kendisini ziyaret eden Rolling Stone dergisinin muhabirinin kısa dostluğunu anlatan film, pek tabii yazarın hayranlarının dört gözle beklediği bir yapım. Wallece’ı Jason Segel’in canlandırdığı filmin, hem bir yol öyküsü olarak hem de bir yazarı anlama bakımından tatminkar bir yapım olduğu söylenegeliyor!
Anomalisa
Animasyon dalında bu yıl Oscar’a aday olan filmin merak edilmesinin pek de Oscar ile bir ilgisi yok. Çünkü film, senaristi ve yönetmenlerinden Charlie Kaufman’ın adı nedeniyle ilgi odağı. Malum onun kaleminden çıkan filmlerin bir karşı konulmazlığı var. Kaufman senaryosunu yazdığı Duke Johnson ile yönettiği film, müşteri hizmetleri dünyasının ünlü ismi Michael Stone’un bir anlamda yalnızlıkla imtihanını anlatıyor. !f İstanbul’un açılış filmi olan Anomalisa malum Venedik Film Festivali’nin de gözdelerinden biriydi. Ki daha sonra gösterildiği birçok yerde de övgüler aldı. !f sayesinde Türkiye’ye gelmişken görmemek olmaz!
Adımı Malala Koydu (He Named Me Malala)
Nobel Barış Ödüllü Pakistanlı Malala Yousafzai’nin cehalete karşı hayatı pahasına verdiği mücadelenin ilham verici yönü hiç de yabana atılacak gibi değil. Uygunsuz Gerçek belgeseli ile tanıdığımız yönetmen David Guggenheim de onunla ve ailesiyle 18 ay geçirdikten sonra gerçek dünyanın ıstıraplı yollarında bir lise öğrencisinin nasıl sıkı bir eğitim eylemcisine dönüşmek zorunda kalışının öyküsünü anlatıyor. Şu dünyanın cehalet gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmek için belgeseli kaçırmayın deriz!