Tüm dünya müziklerinden esinlenen ve dünyaya dair müzikler yapan, parçaları için The Guardian’ın “Hüzünlü soul ve slow-motion funk tınılarının buluştuğu egzotik bir Tarantino filmi soundtrack’i gibi” benzetmesi yaptığı, herhangi bir tarzın boyunduruğuna girmeden kendilerine özgü müzikler icra eden Teksaslı grup Khruangbin ile 8-9-10 Şubat’ta gerçekleşecek Salon İKSV konseri öncesinde konuştuk.
2018’in başlarında yeni albümleri Con Todo El Mundo (Dünyalar Kadar) ile yeniden dünya sahnelerini ziyaret eden Khruangbin ile yaptıkları müzik ve ilhamlarından yeni albümleri ve onun için hazırladıkları içeriklere, yolda olmaktan yeni şeyler keşfetmeye, moda ile ilişkilerinden gelecek İstanbul konserlerine kadar pek çok şey konuştuk. İstanbullu dinleyicilerinin onları 2016 yılında Salon’da tanıdığı, bas gitarda Laura Lee’nin, gitarda Mark Speer’in ve bateride Donald Johnson’ın bulunduğu üçlü, 2019 turneleri kapsamında ikinci kez İstanbul’da olacak.
Khruangbin deyince aklımıza birçok şey geliyor, müziğiniz dünyanın her yerinden etkiler taşıyor. Özellikle Thai müziğiyle doğrudan ilişkili. İran pop’u, Lübnan, Latin, Afro Beat, Güney Doğu Asya, Zouk, Çin funk’ı, Afgan müziği ve daha nicelerini sayabiliriz. Fakat herhangi bir şarkınızı duyduğumuzda, onun bir Khruangbin şarkısı olduğunu hemen anlıyoruz. Müziğinizin kendine has bir tarzı var. Sizce bunu nasıl yorumlamalıyız?
Laura: Bildiğiniz gibi, biz müziğimizi herkes için yapıyoruz.
Mark: İnsanları birleştiren müzikler yapmaktan keyif alıyoruz.
Laura: Birçok ilham kaynağımız var. Bunlardan biri de Türk müziği. Türk müziğinden çokça esinleniyoruz ve bundan keyif alıyoruz. Çünkü Türkiye, özellikle İstanbul; iki dünyayı birbirinden ayırıyor. Ama aynı zamanda bir bakıma reçine gibi, iki dünyayı da birbirine bağlıyor. Khruangbin olarak da bahsettiğimiz dünyaya dair bir şeyler yapıyoruz.
“Khruangbin” Thaicede uçak anlamına geliyor. Aynı zamanda AirKhruang adında bir internet siteniz var. Buradan uçuş rotası, koltuk, ruh hâli ve hatta içkimizi seçip cevaplarımız doğrultusunda bir şarkı keşfedebiliyoruz. Spotify sayfanızı ziyaret ettiğimizde ise tarafınızca oluşturulmuş yol şarkıları listeleriyle karşılaşıyoruz. Anladığımız kadarıyla yolda olmak sizin için derin bir his. Şu an yeniden turnedesiniz, tekrar yollarda olmak nasıl? Daha çok keşfediyor musunuz? Bu süreçten neler bekliyorsunuz?
Mark: Her defasında farklı bir tecrübe ediniyoruz, çünkü konserlerimiz git gide büyüyor ve daha çok insanla tanışıyoruz. Olabildiğince çok keşfetmeye çalışıyoruz ama bazen de buna fırsat bulamadığımız oluyor. Her zaman yeni müzikler keşfedebileceğimiz rotalar seçiyoruz.
Laura: Özellikle, daha önce hiç gitmediğimiz yerlerde bulunmaya çalışıyoruz ve oralardaki kültürü deneyimlemek bizi heyecanlandırıyor. Yani oradaki müziği, insanların nerede buluştuklarını, neler yediğini öğrenmekten hoşlanıyoruz.
2018’in başında, son albümünüz Con Tado El Mundo piyasaya çıktı. Yaratım süreci nasıldı? Önceki albümünüz The Universe Smiles Upon You’ya kıyasla sizler için neler farklıydı?
Mark: Aslında yaratım süreci aynıydı. Şarkılarımızı oluşturmaya önce ritim bularak başlıyoruz. En çok zamanımızı alan bölüm şarkının altyapısını oluşturmak oluyor. Ardından süreç daha hızlı bir şekilde ilerliyor. Altyapının üzerine gitarları ekleyip aranje ediyoruz yani ritmi arttırıyoruz ya da düşürüyoruz. Bundan sonra ilk defa bir araya gelerek şarkıyı öğrenip çalıyoruz. Zaten bu da çoğu zaman sizlerin dinlediği versiyonu oluyor.
Zannediyorum ki son çıkan kaydımız bu yaratım süreçlerinde dinlediğimizde bize ilham veren müziklerden oluşuyor. Ayrıca bu albümde, diğerlerine göre daha çok vokal ve klavyeli çalgılara yer verdik.
Laura: Bence bir diğer fark da bu albümü birlikte olduğumuz bir yıllık turne esnasında hazırlamamız. Grup olarak bu sürede zamanımızın çoğunu birlikte geçirdik. O yüzden yeni albümde daha çok zaman geçirdiğimiz duyuluyor.
Con Todo El Mundo albümü için hazırladığınız içerikler sayesinde sizleri daha çok tanıma fırsatı bulduk. Sizleri canlı izlemek elbette farklı bir deneyim. Ama hazırladığınız video klipler de bizlere birçok şey anlattı. Como te Quires’de dünyanın 20 farklı yerinden kareler, Maria Tambien’de ise İran devrimi öncesi kadınlarını izledik. Friday Morning klibi sayesinde sizlerin hislerine şahit olduk. Bir başka video klibiniz Evan Finds the Third Room ise başlı başına bir performans sanatıydı. Tüm bu kliplere yakın çevrenizin ve onlara kıyasla dinleyicilerinizin tepkileri nasıl oldu?
Laura: Öncelikle çok teşekkür ederim, daha önceden kimse bu kadar güzel ifade etmemişti. Bence hepsinde Khruangbin’in farklı yönlerini göstermek istedik. Bazen komik, bazen nostaljik, bazense havalıyız. Kliplerin her biri, bir başka şeyi temsil ediyor. Bu yüzden hepsi farklı etki bırakıyor. Birçok kişi Evan Finds The Thir Room klibini çok sevdi çünkü klip insanların ellerini havaya kaldırıp dans etme isteğini uyandırdı. Bir de internette gördüğüm kadarıyla, insanlar Friday Monday klibini de beğendi. Çünkü genellikle kamera karşısına geçen bir grup değiliz. O kliple beraber insanlar bizleri biraz daha kişisel olarak tanıdı.
Vintage kıyafetler, takımlar, parıltılar, etnik figürler, kovboy botları ve peruklar… Modayla ilişkiniz nasıl?
Laura: Bence moda, sahne performanslarımızda büyük bir role sahip. Çünkü karakterlerimizi gösteriyor, en azından benim için öyle.
Mark: Sen giyinmeyi seviyorsun!
Laura: Evet, giyinmeyi seviyorum! Bir de dünyada birçok güzel kıyafet var, ben de bu kıyafetleri giyerek sayıca çok insana gösterebilme imkânını seviyorum. Çünkü bu kıyafetler birer modern sanat formu. Birçok yetenekli genç sanatçı, günümüzde sıra dışı moda örnekleri veriyor. Ben de bunun bir parçası olmayı seviyorum. Bence konu sahnede giyinmek olduğunda hepimizin kendi estetik duruşu var.
Ayrıca Instagram hesabınızda birçok yetenekli genç sanatçının işlerini paylaşıyorsunuz.
Laura: Evet, bence Khruangbin dünyanın dört bir yanındaki müzisyenlerden ilham alıyor, buna müzik videolarımızdaki giyim tarzımız da dâhil. Konserlerimizdeki içerikler ile de diğer çağdaşlara sesleniyoruz.
2016’nın sonunda İstanbul’daydınız ve büyüleyici bir performansla dinleyicilerinizle buluştunuz. Yeni albümünüzün çıkışından sonra ilk defa Şubat ayının 8’i, 9’u ve 10’unda İstanbul’u tekrar ziyaret edeceksiniz. İstanbul’da ikinci kez hayranlarınızla bir araya geleceğiniz konserler hakkında neler hissediyorsunuz?
Mark: Sabırsızlanıyoruz, İstanbul’u çok seviyoruz.
Laura: En unutulmaz konserlerimizden birini İstanbul’da vermiştik. O yüzden sabırsızlıkla İstanbul’a gelmeyi bekliyoruz.
Mark: Bu arada, İstanbul’daki seyircilerimiz için bir sürprizimiz olacak.
Laura: Evet! Sürprizin ne olacağına önümüzdeki ay karar vereceğiz.
Son sorum da tam bunu konuyla ilgiliydi. Geçtiğimiz İstanbul konserinizde, Türk hayranlarınızı Türk müziğinin olmazsa olmazlarından Sezen Aksu’nun Geri Dön parçasını çalarak şaşırtmıştınız. Yeni bir sürpriz daha bekliyoruz o hâlde sizden!
Laura: Sürprizin ne olacağını bilmiyoruz ama güzel bir şey olacağı kesin. Aslında Geri Dön şarkısının Türkiye’de bu kadar popüler olduğunu bilmiyorduk, sadece sevdiğimiz bir şarkıydı. Bundan daha iyi bir şarkı bulmak bizim için biraz zorlayıcı olacak.