Yeni projeniz Akdeniz’den başlayalım isterseniz. 11 Şubat’ta prömiyeri yapıldı. Akdeniz’in fikri nasıl ortaya çıktı ve gelişti?
Akdeniz’in bir benzerini Ankara MDT’te yapmıştım. 2002 yılıydı ve ilk kez @ işareti kullanılmıştı. İsmi MDT @Mediterranean’dı. O zaman dört Akdeniz ülkesinden koreograf getirmiştim. O yıllarda sanırım imkanlarımız daha genişmiş. Bu sefer bir Yunan, bir Türk, bir İsrailli olmak üzere üç koreografla çalıştık. Bu koreograflardan İsrailli Barak Marshall zaten çok tanınmış bir isimdir. Yunan Andonis Foniadakis ise tam bir yükselen yıldız. İhsan Rüstem de bizim yükselen değerimiz ve şu aralar Avrupa’da çok iş yapıyor.
Peki bizi sahnede nasıl bir çalışma bekliyor?
Üç tane parçamız var. Bu tip karışık işlerde çok fazla ilişki olmaz. Ama ben her zaman için ortak bir tema bulmak isterim. Çünkü o zaman seyirci neye geldiğini anlıyor. Bizim izleyicimizde kendini bir şeyle ilişkilendirme ihtiyacı var.
Akdenizli olmanın tipik özellikleri sizce neler?
Hem dansta hem de gerçek hayatta daha tutkulu bir durum var bence. Örneğin Danimarkalı bir modern dans kumpanyası çok daha farklı olabilir. Bunun haricinde biz Türklükten zannederiz ama genel olarak Akdeniz kültüründe son dakikacılık var. “Aman sahnede yaparım nolcak!” tarzı var.
Aslında bu süreci de merak ediyorum. Bir dansı sahneye koymak için ne kadar zaman çalışıyorsunuz?
Bu süreç her program için farklı ilerliyor. Örneğin Andonis, aralık ayında geldi bizimle çalıştı; bir hafta önce son dokunuşları yapmak için tekrar geldi. Biz o arada prova yapıp, kendimizi canlı tuttuk.
AKM’nin yokluğunda çalışmalarınızı Fulya Sanat’ta yapıyorsunuz. Bu durum sizi nasıl etkiliyor?
AKM’den sonra biz parçalandık. Farklı farklı mekânlarda sahneye çıkıyoruz. Ben her zaman pozitif biriyimdir ama AKM konusunda hiç ümitli değilim. Her şehirde eski bir metruk bina vardır ya, AKM de öyle kalacak sanırım. Umarım haksız çıkarım. Artık MDT, Fulya Sanat’ta yaşıyor. Burası pek tanınmış bir yer değil ne yazık ki… Toplu taşımayla ulaşımı biraz zor olduğu için çok yaşayan bir mekaân değil.
Titrlerinizden biri de aktivist. Buna katılıyor musunuz? Sizce aktivistlik nedir?
Sanatsal aktivist olduğumu söyleyebilirim. Yirmi iki senedir Türkiye’deyim, bilfiil bu işin içindeyim. Durmadan çalıştım. Çalışmaya da devam ediyorum. Aktivistlik deyince, illa politik aktivistlik olarak algılamak gerekmiyor. Bir konuda başkalarını harekete geçirecek motivasyonu kendinde bulup, bu konuda içinden gelen dürtüyle hareket eden herkese aktivist diyebiliriz. Benim de öyle bir yapım var; etrafıma bulaşıyorum! Bizim mesleğimizin doğası zaten böyle; tek başınıza bir şey yapamıyorsunuz. Bir grupla hareket etmek zorundasınız. Veya bir kurumla bir başka kurumu buluşturmak, bir temsil imkanı varsa bir platform açıp bağımsız sanatçıları o platform içine davet edip destek olmak vs… Bir şey yaparken sadece tek bir kaynağın yarar sağlamasından çok, birkaç kaynağa yarar sağlayabilir mi sorusu üzerinden yola çıktığım zaman kendimi aktivist olarak görüyorum.
Üç gün önce Samsun’daydınız. Orada da bir çalışmanız var sanırım…
Samsun Devlet Opera ve Balesi programı için Barbaros’u hazırlıyorum. 17 Nisan’da perdesi açılacak. Barbaros’u ben belli bir kumpanya için yapmıştım ve o zamandan beri hiç sahneye koymadım. Altı temsil oynadı ve durdu. Sonra birdenbire yerleşik bir kumpanyaya adapte etmem gerekti. Samsun’un o zamanki müdürü bunu teklif etmişti. Çünkü Samsun’da çok fazla erkek dansçı var; onlara bir ivme kazandırır diye düşünüldü. Çok coşkulu, erkeklerin saçlı sakallı dans ettiği, tam bize göre yerli bir eser. Kısacası Barbaros bundan sonra Samsun’un programında yer alacak.
Ayrıca bu yıl Avustralya’ya gideceksiniz. Bu projeyi anlatır mısınız?
2015, Anzak’ın 100. yılı olduğu için Avustralya ve Türkiye karşılıklı bir anlaşma yaptı. Türkiye’de Avustralya eserleri, Avustralya’da Türk eserleri sahnelenecek. Orada bir kültür sanat çıkarması yapacağız ama çok uzak olduğu için çok masraflı. Bu nedenle fazla kişi götüremeyeceğiz. Modern Dans Topluluğu Seyahatname’yle gidecek. Bunun yanı sıra 2015 yılı boyunca farklı dönemlerde şan solistleri, Mercan Dede, Arpanatolia, Baba Zula ve Avustralya özellikle istediği için semazenler gidecek.
Şu an sizi heyecanladıran, yapmak istediğiniz bir proje var mı?
Evet tabii, kreatif bir sanatçı olarak ben de kendi eserlerimden sıkılabiliyorum. Bu nedenle farklı eser ortaya koymak daha cazip geliyor. Modern bir Hacivat Karagöz yapmak istiyorum. Bu, benim için kendime bir meydan okuma. Kendimi biraz zorlayınca daha heyecan verici oluyor. Bunun yanı sıra temsil sırasında bir sanat eseri yaratılması üzerine hep düşünmüşümdür. Bir keresinde bir demir ustası sahnede canlı kaynak yapmıştı. Bunu resimle yapmak istiyorum; temsil sırasında bir sanatçının boyama veya graffiti yapması gibi...
Halit Ergenç, Athena, Meltem Cumbul gibi ünlü isimlerle çalıştınız. Modern dansı biraz popülerleştirmek gibi bir amacınız var sanırım…
İlk amacım o değil tabii ama ikincil bir hedef olarak var. Öncelikle o kişiyle çalışmak istiyorum, tanınmış olmaları da ayrıca hoş oluyor. Modern dans zaten ülkemizde çok kenarda bir yerde duruyor. Belli bir seyirci kitlesi var; bunun biraz kırılması gerekiyor.
Mercan Dede’yle uzun zamandır çalışıyorsunuz ve çok da yakınsınız. Kendisiyle nasıl bir araya geldiniz?
Yıllar önce basında gördüm onu. Dövmeli, küpeli neyzen ilginç geldi ve bulup telefon ettim. İlk telefon konuşmamız yarım saat sürdü. İlk 10 dakika içinde 20 yıldır birbirimizi tanıyor gibiydik. Benim hep böyle hikayelerim vardır.
Eserlerinizde çoğunlukla görsellik de önplanda. Örneğin Afife, dört farklı renkteki kostümleriyle dikkat çekmişti. Görsellik konusunda nelere dikkat ediyorsunuz?
Bir şeyi tasarlarken başta görüntüsü kafamda canlanıyor. Mesela ben şu an Hacivat Karagöz’ün sahne üzerindeki bitmiş halini görüyorum. Her zaman önce bir film gibi gözümün önünden geçiyor, sonra “Hay şimdi Allah bunu yapmam lazım” diyorum. Bazı koreografar sadece bedenle ve hareketle ilgilenir; şu an sahnelemekte olduğumuz Akdeniz’in koreografları öyledir mesela. Ama ben hayatım boyunca öyle olmadım. Hep başka şeylerle ilişkilendirdim; edebiyattan, tasarımdan, fotoğraftan faydalandım, başka öğelerle besledim. Teatral öğelere eğildim. Ama bedenle çalışan koreograflar dansçıyı her zaman için daha çok besler. Ben performans yaptırıyorum ama dans ettirmek farklı bir şey. Genç nesillere beden ağırlıklı koreograflar daha fazla dans ettiriyor. Ben araştırmacı ve hep aynı şeyleri yapmak istemeyen biri olarak böyle bir yön çizdim. Örneğin iki yıl sonra nasıl bir şey yapmayı arzulayacağımı bilmiyorum.
Diğer taraftan kendinize özel bir giyim tarzınız da var. Şimdi saç renginizi değiştirmişsiniz. Kendi kişisel imajınızı oluştururken neye öncelik veriyorsunuz?
Renk ve doku takıntılı olduğum konular. Mesela bu parmağındaki yüzüğün dokusunu sevdiğim için aldım. Hem çok görsel hem de çok dokunsal biriyim. Dokunduğumda iyi hissediyorsam, o kıyafeti alıyorum.
İstanbul’un hangi semtini kendinize ait gibi hissediyorsunuz? Nereler size ilham veriyor?
En çok Beyoğlu. Ama mimari değeri olan hemen her yer beni heyecanlandırıyor. Her ne kadar çağdaş biri olsam da modern mimariyi çok sevmiyorum. Bunların yanı sıra sokakta yürürken gördüğüm farklı insanlar, haller, durumlar bana ilham veriyor. Ben beyaz adamın tertipli dünyasından biraz uzak olan kültürleri seviyorum.
Not: Akdeniz modern dans temsili 11, 13, 20 Mart tarihlerinde Kadıköy Süreyya’da, 18 ve 31 Mart’ta Fulya Sanat Merkezi’nde. Biletleri Biletiva.com adresinden satın alabilirsiniz.