23 EKİM, ÇARŞAMBA, 2024

“İnsanlarla Müzik Aracılığıyla Konuşabildiğinizde, Derin Bir Bağ Kurabilirsiniz”

Zorlu PSM’nin bu yıl 2 ve 3 Kasım’da 8. kez gerçekleştireceği MIX Festival’de konser vermeye hazırlanan Hollandalı dörtlü Yīn Yīn’in kurucu üyesi Kees Berkers ile grubun müzikal çeşitliliği, üretim süreci ve son albümü Mount Matsu üzerine konuştuk.

“İnsanlarla Müzik Aracılığıyla Konuşabildiğinizde, Derin Bir Bağ Kurabilirsiniz”

Kees Berkers, Remy Scheren, Robbert Verwijlen ve Erik Bandt’ten oluşan Yīn Yīn, ilk albümü The Rabbit That Hunts Tigers (2019) ve ardından The Age Of Aquarius (2022) ile geniş çapta beğeni topladı. Hollanda’nın güneyinde yer alan Maastricht merkezli grup, üçüncü albümü Mount Matsu’yu bu yılın başında yayımladı. Belçika’daki yeni stüdyolarında kaydettikleri Mount Matsu adını, Japon kültüründe yeniden doğuşun ve umut dolu bir geleceğin sembolü olan ve çam ağacı anlamına da gelen “matsu” sözcüğünden alıyor. Grubun şimdiye kadarki en olgun ve bir o kadar da macera dolu işi olarak görülen Mount Matsu’nun enstrümantal sound’u çoğunlukla dinleyiciyi alışılmadık bölgelere çekerken eğlenceli melodilerle duygusal ifadeler arasında büyük sıçramalar içeriyor. Grubun davulcusu Kees Berkers’a MIX Festival öncesi merak ettiklerimizi sorduk.

Müziğiniz pek çok türü ve kültürü kapsayan geniş bir yelpazeden oluşuyor. Bu kadar çeşitli sesleri bir araya getirip, bunları yaratıcı sürecinize dahil etmeyi nasıl başarıyorsunuz?

Hepimiz aktif olarak müzik “dinleyicileriyiz”. Bu yüzden küçük yaşlardan itibaren pek çok farklı grup dinledik. Yaklaşık 10 yaşındayken ailem beni Belçika’daki dünya müziği festivali Sfinks’e götürmüştü ve orada farklı kültürler ve seslerle tanışmış, ilk kez djembé çalmıştım.

Daha sonra vinil, cd ve kasetten çok sayıda müzik toplamaya başladık. Daha sonra kayıtlarımıza dahil etmek için dünyanın dört bir yanından farklı enstrümanlar toplamaya başladık.

Geleneksel sesleri kullanırken taze ve modern hissettiren bir şey yaratmak çok zor aslında ve siz bunu çok iyi bir şekilde yapıyorsunuz. Eminim sizin için belirli bir formülü yoktur bunun ancak görünüşte zıt olan bu unsurlar arasında dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Bunun hakkında çok fazla düşünmemeye çalışıyoruz ve bence her şarkının kendi yaratılma tarzına ihtiyacı var. Geleneksel eğitim almış müzisyenler olmadığımız gerçeği, geleneksel müzik yapamamamızı oldukça kolaylaştırıyor. Bu yüzden işe yaraması için dans, pop ve rock müzik unsurlarını bir araya getirmemiz gerekiyor.

Müziğinizde Asya yaylıları gibi çeşitli enstrümanları kullanıyorsunuz. Belirli bir parça için enstrüman seçiminde nasıl bir yol izliyorsunuz? Gelecek projelerinizde yenilerini denemek gibi planlarınız var mı?

Parçaların çoğu davul, perküsyon, bas gitar, gitar ve synthesizer’dan oluşuyor. Önceden plan yapmıyoruz ya da yazmıyoruz. Çoğunlukla anlık müzik yaratıyoruz ve farklı şeyler deniyoruz. Son albümde satın alıp kullandığımız guzheng gibi. Erik bir phin gitar arıyor ve belki İstanbul’da ilginç şeyler bulabiliriz.

Bir yerde son albümünüz Mount Matsu’nun kayıt sürecini “bir dağa tırmanmak” olarak tanımladığınızı okumuştum yanılmıyorsam. Bu deneyimi, albümün adını ve konseptini bize anlatabilir misiniz?

Önceki albümler iki üye tarafından yazılıp üretildiğinden, yeni albümü dört çağdaş üyeyle oluşturmak istedik. Daha fazla insan daha eğlenceli ama aynı zamanda daha fazla fikir ve fikir birliğine varmak için daha fazla mücadele demek. “Matsu”, Japon kültüründe yeniden doğuşun ve umut dolu bir geleceğin sembolü olan çam ağacı anlamına geliyor. Yani dağa tırmandıktan sonra bir ödül var :).

Mount Matsu albümünün özel olmasının bir nedeni de tamamen ortaklaşa yapılan kolektif bir çalışma olması. Yapım sürecinin bu kadar iş birlikçi olması albümün sound’unu nasıl şekillendirdi?

Bir albüm yapmak her zaman ortak bir çalışmayı gerektiriyor. Şimdiye kadar yayımladığımız her şeyi kendimiz kaydedip, ürettik. Bunu yapmak çok güzel ama aynı zamanda çok stresli ve zahmetli de olabiliyor. Arkadaşlarımız Lukas Kramer ve Christiaan Betghe’nin ses işleme, miksaj ve mastering konularında yardımlarıyla hepimizin çok sevdiği bir albüm yapmayı başardık. Belçika’da yeni inşa ettiğimiz prova alanı/stüdyomuzda ilk kez kayıt yaptık. Ayrıca Erik Bandt ilk kez kayıtlara ve yazımlara katıldı. Yani her şey çok taze ve yeniydi.

Müzikal anlamda işe şarkı sözlerin dahil olmaması şarkıları daha evrensel bir hâle getiriyor. Peki bu müziğinizin hikâye anlatma yönünü nasıl etkiliyor? Sizce bunun dinleyici ile daha derin bir bağ kurmayı sağladığını söyleyebilir miyiz?

Elbette dinleyiciye göre değişir bu. Bence çoğu insan vokaller ile “müziğin içine çekiliyor”. Bu, dinleyiciye hitap etmenin ve sözlerle ilişki kurmalarını sağlamanın çok doğrudan bir yolu. İnsanların çoğunluğu da şarkı sözü içeren müziğe daha alışkın çünkü radyo ve televizyonda çalanların %99’u bu tür müzikler oluyor. Dolayısıyla, seslerin ve ritimlerin dilinin dinleyiciyle iletişim kurmak için çok daha önemli olduğu enstrümantal müziğe ilgi duyan daha küçük ama giderek büyüyen bir kitle var. İnsanlarla kelimeler kullanmadan müzik aracılığıyla konuşabildiğinizde, kesinlikle derin bir bağ kurabilirsiniz.

Yīn Yīn’in müzikal deneysellik açısından bir sonraki adımının ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Bu şimdilik bir sır!

İlk albümünüz The Rabbit That Hunts Tigers’dan Mount Matsu albümüne kadar geçen sürece odaklandığınızda müziğinizin nasıl geliştiğini düşünüyorsunuz?

Sanırım zamanla daha iyi müzisyenler olduk. Bu kadar çok konser vererek enstrümanlarımızı çalma konusunda çok fazla deneyim ve rutin kazandık. Yolda birçok ilham verici sanatçı gördük, tanıştık ve bence hepiniz bunu stüdyoya da taşıyoruz. Ayrıca The Rabbit’ten bu yana disko ve dans groove’larına olan açlığımız daha da arttı.

MIX Festival, çeşitli türlerden çok çeşitli sanatçıları bir araya getiriyor. Bu sebeple festival, dinleyicilere müzikal keşif için bir platform da sunuyor aslında. Yeni dinleyicilerin Yīn Yīn’in müziğiyle ilgili ilk deneyimlerinin nasıl olmasını umuyorsunuz?

Eğlendirmek ve keyif vermek istiyoruz. Ama aynı zamanda eğlendirilmek ve keyif almak da isteriz. Kalabalıktan bunun için sevgi aldığımızda, bunu ikiye katlar ve onlara geri göndeririz, onlar da bize geri gönderir, bu böylece herkes en mutlu olana ve dünyadaki tüm sorunları unutana kadar devam eder.

Zorlu PSM’nin “Çok sesli festival” mottosu ile bu yıl 8.sini düzenleyeceği MIX Festival presented by %100 Müzik, 2 ve 3 Kasım’da müzikseverlerle buluşacak. Elektronikten indie’ye, rap’ten, dans müziğine kadar pek çok ismi bir araya getiren MIX Festival kapsamında 2 Kasım akşamı; Monday In Neptune, Bedük, Temples, Milky Chance, Digitalism, Σtella, Yīn Yīn, Catching Files, Hissikablelvuku, Non, Superbebek ve Timuçin Coşkun müzikseverlerle buluşurken, 3 Kasım akşamı ise; Altın Gün, Starsailor, Trentemøller, Cem Yıldız, Can Temiz, Balthvs, Lucky Love, Local Natives, Orhan Tanrıver, Cisetta ve Jamie S sahne alacak.

Yīn Yīn’in son albümü Mount Matsu’yu buradan dinleyebilir, MIX Festival biletlerine ise buradan ulaşabilirsiniz.

0
1014
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage