01 ARALIK, SALI, 2015

Irkçılık İnsanlığın En Büyük Problemlerinden Biri

Burak Sergen, Adolf’tan sonra yine tek kişilik bir oyunla, bu kez ırkçılığa maruz kalan bir sporcunun yaşadıklarını anlattığı Çingene Boksör’le karşımızda. Bugün hala ırçılığın en büyük sorunlarımızdan biri olduğunu söyleyen Sergen’e göre geçmişteki acıları unutmamak için bu oyunu izlemek gerek.

Irkçılık İnsanlığın En Büyük Problemlerinden Biri

Sizi yeni sezonda Çingene Boksör oyununda, Çingene olduğu için toplama kamplarında öldürülen 1933 Almanya Orta Sıklet Johann Rukelie Trollmann rolünde izleyeceğiz. Bu oyunla yollarınız nasıl kesişti?

Biliyorsunuz Aldolf Hitler’i iki buçuk yıl gibi çok uzun bir süre oynadım. Hatta Adolf’da seyirci rekoru bendedir. Bundan sonra gelecek oyunun da Adolf’tan daha yüksek seviyede olması gerekiyordu. Sevgili Selen Korat Birkiye ile bir gün toplantı yapıyorduk, “Elimde çok güzel bir tekst var oku değerlendir” dedi. Okuyunca cidden çok etkilendim. Yolumuzun kesişmesi de çok enteresandır; çünkü Adolf’ta bütün bu faşist doktirinleri uygulayan lideri oynuyordum. Şimdi oynayacağım Almanya yarı ağır siklet boks şampiyonunun maruz kaldığı bu doktirinler, insanı nasıl insanlıktan çıkardığının bir göstergesi olacaktı. Böylece devam eden bir konu bütünlüğü de oluşmuş oldu. Onun için Çingene Boksör’ü seçtim. İyi ki de seçmişim. Çünkü o dönemdeki ırkçılığın, daha doğrusu bin yıllardır süren ırkçılığın çok net bir şekilde bize sahne üzerinden göstergesi Rukelie Trollmann’ın hayatı.  

Trollmann nasıl bir karakter? Yaşadığı haksızlıklar karşısında nasıl tavır alıyor? Yılına bakılırsa ilk toplama kampına gönderilenler arasında. Nasıl bir ruh hali var?

O dönemde, 1933’lerden bahsediyoruz, özellikle Almanya’da bu ırkçılık hareketinin başladığını görüyoruz. Çağlar boyunca hep karşılaştığımız bir sorun ırkçılık. Öyle ki Polonya’da Yahudilerin katledildiği kampların bulunduğu bölgede bir ırkçı parti adayı seçimleri kazanmış. Düşünün 2015 yılındayız ve hala ırkçılığın en acı yaşandığı bir şehirde bile ırkçı bir parti seçimleri kazanıyor. Tabii Trollmann çingene olmasından dolayı çok büyük haksızlıklara uğramış. Burada şu önemli: Spor veya sanat camiasından birilerine ırkçı baskılar yapıldığı zaman etkisi çok daha farklı oluyor. Çünkü sporcular veya sanatçılar, hep halkın çok gözünün önünde olan, topluma malolmuş kişiler. Buradan birine yapılan baskı ve ayrımcılık çok farklı tezahür ediyor. Trollmann, Almanya yarı ağı siklet şampiyonu, olimpiyatlara gönderilmiyor, şampiyonluğu elinden alınıyor ve toplama kampında öldürülüyor. Bu şartlar altında toplama kampında durumu ne olabilir? Şampiyonsunuz, durmadan kampta güvenlikçilerle boks maçı yaptırılıyorsunuz, onları yenmemeniz gerekiyor. Tek yumrukta indirebileceğiniz kişilere karşı devamlı kaybediyorsunuz. Çünkü kazandığı takdirde işkencelere maruz kalıyor. Ağır psikolojik yıkım bu. Normal bir ruh hali kalmıyor. 

Çingene Boksör

Rike Reiniger tarafından yazılan oyun, Dr. Phil Gülen İpek Abalı tarafından Türkçe'ye çevrilmiş. Ve ilk kez Türkiye’de sahnelenecek. İlk kez izleyiciyle buluşmasının da ayrı bir heyecanı olmalı, değil mi?

Adolf da ilk kez ülkemizde izleyiciyle buluşmuştu. Çingene Boksör de daha önce oynanmadı ülkemizde. Bu metinlerin şöyle bir ayrıcalığı oluyor diye düşünüyorum: Denenmemiş bir şeyi ilk kez seyirciyle buluşturuyorsunuz, bu da insanda ayrı bir heyecan yaratıyor. Çünkü daha önce oynanmış bir oyunda seyircinin nelere tepki verebileceğini tahmin edebiliyorsunuz.  Acaba seyirci bu metni sevecek mi heyecanı da oluyor. Oynarken seyirciyle yüreğiniz aynı atıyor. Bu bana ayrı bir haz veriyor. Hep bu tür metinlerin peşinde koştum.  

Tek kişilik oyunlar bazı oyuncular için korkutucuyken, sizi üst üste tek kişilik oyunda görüyoruz. Sizce tek başınıza sahnede olmanın cezbedici ve zor tarafları nelerdir?

Tek kişilik oyunlar belli bir profesyonellik gerektirir. Herkesin soyunmaması gereken oyunlardır; soyunulduğu zaman sonucu bayağı kötü olabilir. Seyirciden hiç beklemediğiniz tepkiler alabilirsiniz. Tiyatrocularda belli bir yıldan sonra tek kişilik oyunlara yönelme eğilimi vardır. Ben de devlet tiyatrosundan emekli olduktan sonra tek kişilik oyunlara başladım. Benim için şöyle cezbedici bir tarafı var: Her şey sizsiniz; dekor sizsiniz, kostüm sizsiziniz, tekst sizsiniz, ışık sizsiniz, karakter sizsiniz, yönetmen sizsiniz. Tabii bu işin esprisi. Oyunu sevgili Kerem Kuroner’in prodüktörlüğüyle, Emrah Elçiboğa’nın o güzel rejisiyle, Hakan Şavklı’nın muhteşem müziğiyle, Aslı Atasay’ın muhteşem ışığıyla gerçekleştirdik. Yani tek değilim, onu vurgulamak istiyorum. Ben onların sesiyim, görüntüsüyüm. Ama sonuç olarak yalnızsınız, tek başınıza bir metni götürüyorsunuz. İnteraktif bir oyun. Seyirciyle burun burunasınız, size dokunabilir, siz de dokunabilirsiniz, cevap verebilirsiniz… Seyirci duvarı dediğimiz o görünmez duvarı yıkıp, seyirciyi metnin içine çekebilmek, tek kişilik oyunların cezbedici taraflarından biri. Ama metne veya rejiye hakim olamama durumunda sizi kurtaracak kimse yok. Her şeyin kurtarıcısı da sizsiniz yaratıcısı da sizsiniz. Riski de keyfi de fazla. Tabii özel tiyatroların Türkiye’deki durumunu biliyoruz; büyük prodüksiyonları ödenekli tiyatrolar yapabiliyor. Ben ödenekli tiyatrodan emekli olduğum için bilirim, oranın ne kadar rahat olduğunu. Bu nedenle özel tiyatrolarda en fazla beş altı oyuncuya çıkabilirsiniz. Az dekor, az kostüm…  

Tamamen veya ağırlıklı olarak tek kişilik oyunlara yönelen oyuncular var. Siz de bundan sonra  böyle bir yol çiziyor musunuz? 

Şimdilik böyle devam ediyor ama metne göre değişir. Bu tiyatronunun o teksti sevmesine bağlıdır. Bu nedenle buna kesin cevap veremem. 

Çingene Boksör’ün konu ettiği olayların üzerinde 82 yıl gemiş. Ama hala günümüzde hem de yanıbaşımızda etnik ayrımcılık temelli acılar yaşanıyor. Bu oyunu seçerken bugün yaşadıklarımız da size etkiledi mi?

Belirttiğiniz gibi Rukelie Trollmann’ın ölümünün üzerinden 82 yıl geçmiş ve Alman hükümeti kendisine iade-i itibar yapmış. Ama ne kadar yıl geçerse geçsin, ırkçılık insanlığın en büyük problemlerinden biri olmaya devam ediyor. Geçen yıllarda bir futbolcu gol attıktan sonar Nazi selami vermişti. Tabii Naziler sadece bir simge. Faşizmin ve diktatörlüğün simgelerinden biri. Irkçılık aileleri, dolayısıyla tüm toplumları etkiliyor. İnsanoğlu normal ölümü bile tadamıyor. Faşizmde insanlar insanlıklarından çıkıyor. Ben de geçmişte yaşananları hatırlatmakta fayda görüyorum. Çünkü insanlar geçmişlerini unutur durumdalar. 

Adolf oldukça uzun süre sahnelenen oyunlardan biri oldu. Hatta birçok oyuncunun hayalidir bir oyunu bu kadar uzun süre oynayabilmek. Siz Aldof’un bu kadar ilgi çekmesini neye bağlıyorsunuz? Çingene Boksör de Adolf gibi uzun soluklu olur mu?

Evet her oyuncunun hayalidir bir oyunu senelerce oynamak. Bazı arkadaşlar oyunun etkisinden kurtulamaz, rolü eve getirir… Ben bunların hep karşısındaydım. İki saatlik bir oyun oynuyoruz, oynarız bitiririz, rolümüzü vestiyere asarız eve geliriz diye düşünüyordum. Ama büyük konuşmuşum, Adolf bittikten sonra eve gittiğimde bir buçuk saat gibi uzun bir süre sakinleşme süreci geçiriyordum. Oyun günü aşırı sinirli oluyordum. Çünkü oyunda devamlı negatif enerjiyle doluyorsunuz ve bunu seyirciye aktarıyorsunuz. Seyirci de gergin bir şekilde oyundan çıkıyor. Adolf Hitler çok merak edilen bir lider. Bunu iyi tarafından söylemiyorum, lütfen yanlış anlamayın. Baskı rejimlerinin insanları ne hale getirebildiğini göstermek adına önemli. Ama Adolf oynarken çok yoruldum. Tabii tiyatrocular için yorulmak bahane değildir. Çingene Boksör’ün en az Adolf kadar seyirci toplayacağını düşünüyorum. 

Çingene Boksör

Son olarak Çingene Boksör deyince pek çok sinema izleyicisinin aklına ister istemez Brad Pitt gelir. Konu apayrı ama Brad Pitt’le karşılaştırılacağınızı düşündünüz mü? 

Aslında Snatch’in konusu da Çingene Boksör’ü çağrıştırıyor. Ama hiçbir zaman bir aktörü bir diğer aktörle kıyaslamadım. Zaten biri kendi alanında çok ses getirmiş biri film, diğeri tiyatro oyunu. Böyle filmlerin ve oyunların daha fazla olması dileğindeyim.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Oyuna özellikle üniversite öğrencilerinin gelmesini istiyorum. Çünkü yakın geçmişimizde ve uzak geçmişimizde ırçkı, baskıcı rejimlerin, doktirinlerin insan hayatını nasıl paramparça ettiğini, tüm canlılara nasıl zarar verdiğini göstermesi adına çok iyi bir örnek. Dünyaya bakış açılarını geliştirmek adına izlemeleri gerekiyor. Sonuç olarak üniversiteler, hem sosyalleşme hem meslek seçme hem de hayata bakış açısı kazanılması gereken yerler.

Oyun programı:


5 Aralık - İstanbul Asmalı Sahne

14 Aralık - Eskişehir Odun Pazarı Belediyesi Yunus Emre Kültür ve Sanat Merkezi

22 Aralık - Tiyatro Ak’la Kara - Kadıköy

28 Aralık - Ankara Tatbikat Sahnesi 

0
6059
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage